Sabah saat 9'da Whatsapp'tan gelen bir mesaj: "Kardeşim aç mısınız, size bir tost, kahvaltı hazırlayalım mı?" Biraz şaşırıyorum ama yanıtım gecikmiyor: "Sağ olun abi ama ben sabahları bir şeyler yemem, ama kahvenizi içerim." İçimden "Güzel, samimi bir söyleşi olacak kesin" diyerek yola koyuluyorum. Yarım saat sonra Koşuyolu'ndayız. İşler Güçler, Kardeş Payı dizilerinin ve Çalgı Çengi, Düğün Dernek, Ailecek Şaşkınız filmlerinin senaristi ve yönetmeni olan Selçuk Aydemir'in ofisinin önündeyiz. Ama buluşma sebebimiz ne yeni bir film ne de dizi; Aydemir'in bu hafta Küsurat Yayınları'ndan çıkan son kitabı Evrak Kürek.
Daha önce kendi çocukluk ve lise yıllarından yola çıkarak yazdığı Mahalleden Arkadaşlar ve Liseden Arkadaşlar romanlarının bir nevi devamı niteliğinde bir kitap, hatta alt başlığı da 'Sektörden Arkadaşlar'a Giriş 101'. Öyle ki Aydemir kitabında bu kez halasının oğlu senarist Burak Aksak ile sinema sektörüne girişini, Cem Yılmaz, Erdal Tosun, Sinan Çetin, Necati Akpınar, Murat Cemcir ile nasıl tanıştığını, mühendislikten yönetmenliğe nasıl savrulduğunu hakikaten çok keyifli bir üslupla anlatıyor.
Tahmin ettiğim üzere son derece samimi bir şekilde karşılıyor Selçuk Aydemir bizi ve direkt başlıyoruz sohbete. Burak Aksak ile kariyerlerinin başında Haluk Bilginer'i nasıl reddettiklerini de konuşuyoruz Murat Cemcir'in Cannes'a gidişinin etkilerini de... Hatta Aydemir, Ahmet Kural'ın son aylarda yaşadığı sıkıntılı zamanı da anlatıyor bize.
- Son yedi-sekiz yılda üç dizi, beş film, üç kitap çıkardınız. Nasıl, yorucu bir süreç miydi? Esprim tükenir, kalemim eskiyecek gibi endişeleriniz olmuyor mu?
- Hayır olmuyor, çünkü aslında tonu değiştiriyorum arada. Örneğin Düğün Dernek'in kitlesi ile Ailecek Şaşkınız'ın hitap ettiği kitle aynı değil. Yönü sürekli değiştirdiğin zaman kendini tekrar etme ihtimalin de azalıyor. Ayrıca yaptığım işlerdeki en büyük eksikleri kendim gördüğüm için daha iyisini yapmam gerekiyor deyip duruyorum.
- İlk çıktığınız zaman yaptığınız filmlerle şimdikiler kıyaslanıyor ve bir kesim "Bozdular ya eski havaları yok" diyor. Bunun sebebi eskiden daha underground takılırken şimdi popüler figürler haline gelmenizin getirdiği bir refleks mi? Yoksa hakikaten bir tarz değiştirdiniz de o mu karşılığını bulmadı o kitlede?
- Aslında her ikisi de doğru. En çok duyduğum eleştirilerden biri şu: "Dizileri bana çok hitap ediyor ama filmlerini hiç sevmiyorum." Çünkü benim dizilerimin hedef kitlesi hep bellidir, süresi kısadır geceleri geç saatlerde yayınlanır, reyting almaz, kanallar da hayrına yayınlar. Fakat filmlerimde daha genel bir hedef kitleye iş yapıyorum.
- Örneğin Çalgı Çengi'nin ilk ve ikinci filminin hitap ettiği kitle aynı mıydı?
- Tamamen farklıydı! Hiçbir şekilde aynı olamaz. Çünkü ilk filmi 30 bin liraya çektik. O film 10 bin kişi tarafından izlense bile maliyetini kurtarırdı. İkinci filmi kaç milyon dolara çektik onu bile bilmiyorum. O noktada kalkıp da "Ben yine underground, ilki gibi bir şey yapacağım" dersen battın! İstediğin kadar romantik yaklaş, çıkarılması gereken bir finansman, mutlu etmen gereken bir yapımcı, dağıtımcı ve sinemacılar bar. Haliyle o işin ekonomisini gözetmeden yapmak intihar... Hedef kitleyi bilerek genişletiyorum ki hem film izlensin, yapımcı kazansın, insanlar mutlu olsun ben de sonraki filmlerimi yapabileyim... Sektör, sinemacı senden belirli takvimlerde bir devam filmi istiyor. Bilmiyorum çok da şımarık çocuk gibi davranmaya gerek yok belki de.
- Filmlerinizde İç Anadolu mizahı diyebileceğimiz bir tür var. Ankara, Sivas dolaylarından gelen bir mizah. Hatta sizden sonra türevlerini de sinemada ve televizyonda daha sık görür olduk. Komediyi Karadeniz'den Güneydoğu'dan iç taraflara doğru kaydırmakta bir kapı araladınız mı sizce?
- İç Anadolu mizahını bir kere çok seviyorum. Nereden besleniyorsan eninde sonunda çıkacak ürün oradan gelecektir. Benim sinemama da yön veren en çok beslendiğim bu, iyi bildiğim bu mahalleydi. Bu mizah bizim genetik kodumuzda var, biz girmesek birileri elbet girecekti. Bayıla bayıla izlediğimiz Ertem Eğilmez filmleri, Zeki-Metin filmleri de oralardan gelmez mi aslında? Bugün televizyonda her denk geldiğinde Her Gönülde Bir Aslan Yatar'ı izlemiyor musun hâlâ? Benim en sevdiğim filmdir.
- Kitap biraz sizin sektörde tutunma hikayeniz aslında. Geldiğiniz noktada tutunduğunuzu düşünüyor musunuz?
- Evet sektörde artık bir yerimiz olduğunu düşünüyorum. En azından hakkımızda "Bu insanlar böyle filmler yaparlar ve böyle de bir karşılığı olur" diyebiliyor sektör. Ama benim çok kapalı bir hayatım var, sektörün içinde olmama rağmen çok yakın bir arkadaşımın filmi değilse galalara bile gidemiyorum.
- THY'de çalışırken hep istifa edip sinema yapmanın hayalini kurmuşsunuz. Peki sinemaya geçtikten sonra hiç pişman olduğunuz, keşke mühendisliği bırakmasaydım dediğiniz anlar oldu mu?
- Hiç olmadı. Hayatta herkesin bir sıfır noktası, orijini yani referans noktası olmalı. Sıfırı bilmezsen birin kıymetini anlayamazsın. Mühendislik benim için sıfır noktasıydı. Çalışabileceğim en iyi yerde, çok yetkin, dürüst, güzel insanlarla çalışmama rağmen oraya ait olmadığımı hissediyordum.
- Hayatınıza giren kritik insanlardan biri de Erdal Tosun olmuş. Nasıl kesişti yolunuz?
- Sinan Çetin'in bana en büyük kıyağıdır Erdal Tosun. Burak'la birlikte Sinan Çetin'in yapımcılığında Kurbanlık diye bir film çekecektik. Oradaki bir rol için Sinan Çetin, Erdal Tosun'u önerdi ve "Gidin Erdal'a beni kırmaz" dedi. Biz de gittik. Erdal Abi senaryoyu okudu ve dedi ki "Çocuklar ben senaryoyu sevdim, içinde olmak isterim. Kiminin parası kiminin duası derler. Belli ki siz de para yok, eşeklik etmeyin bir dua edin bari" dedi. Bizim ilişkimiz böyle başladı. Sonrasında onunla öyle bir ilişkiye girdik ki uzun yıllardır görmediğim bir tanıdığım gibi oldu, sarıp sarmaladı bizi. Rahmetli gördüğüm en kadirşinas, vefalı adamlardan biriydi, abilik yapmayı çok severdi. Ben THY'de çalışırken cuma akşamları beni gelip işten alıp yemeğe götürürdü. "Oğlum bak istifa etmen, film yapman lazım" deyip gaza getirirdi. Çok büyük emeği vardır bizde ama azcık onu tanıdıysam kim bilir daha kimlere ne abilikleri olmuştur.
- Bir de Cem Yılmaz var... Aslında kariyerinizin başında yolunuz çok önemli insanlarla kesişmiş. Talihli olduğunuzu düşünüyor musunuz?
- Çok. Kitabın sonunda da bunu belirtiyorum. Ben bu sektörün en şanslıyım. En şanslılarından biri değil direkt en şanslısı. Düşünsenize idolünüz olarak kabul ettiğiniz isimlerden biri, Cem Yılmaz gelip sizin ilk filminizi izliyor ve "Ben bu filmde Herşey Çok Güzel Olacak'taki tadı gördüm, sizin için ne yapabilirim" diyor. Daha ne olsun?
- Peki yapımcılığını üstlendiği Çalgı Çengi sadece 60 bin kişi tarafından izlenince Cem Yılmaz'ın tepkisi ne oldu, "Gaza gelmeseydik keşke" falan dedi mi?
- (Gülüyor) Bu noktada da Cem Yılmaz'ın nasıl bir insan olduğunu anlamak lazım. Çalgı Çengi'nin ilk üç gün sonuçları açıklandı. 19 bin mi ne izlenmiş... Cem Yılmaz "İyi ya, rezil bir sonuç değil, bahtı açık olsun, umarım sonraki filmler daha çok izlenir" dedi. Bu kadar. Adam zaten bu filmden para kazanmayacağını biliyordu. Cem Yılmaz sadece para koymadı, ismini de koydu ortaya ve belki de bizi 10 yıl ileriye attı. Onun bizi ortaya çıkardığı gibi ben de yeni isimleri ortaya çıkarmayı çok isterim.
- Evrak Kürek kitabınız aslında bir sonraki çıkacak kitap olan Sektörden Arkadaşlar'ın fragmanı mahiyetinde değil mi?
- Evet, burada biraz karakterleri tanıttım. Sektörden Arkadaşlar'da da ben, Murat (Cemcir) ve Ahmet'in (Kural) maceraları olacak. Bu ekibin sektörde gördüğü, garipsediği durumlar yer alacak. Belki çok eğlenceli bir kitap olmayacak, hatta birilerini kızdırabilir.
'O ZAMAN HAM ARMUTTUN ŞİMDİ YEŞEREN ARMUT OLDUN'
- Kitapta anlattığınıza göre BKM'nin yapımcısı Necati Akpınar Düğün Dernek'i başta yapmak istemeyip iki yıl sonra sizinle çalışmaya karar vermiş.
- Evet, Erdal Tosun aracılığıyla ilk yazdığım film senaryosu olan Düğün Dernek'i gönderdim 2010'da BKM'ye. Bir ay sonra Erdal Abi beni çağırıp anlattı, Necati Akpınar senaryo güzel ama Selçuk kim tanımam etmem bana olmuş armut lazım demiş. İki yıl sonra Necati Akpınar yine beni aradı, "Elinde var mı bir şeyler, seninle çalışalım" dedi. Bebek'te buluştuk, yine Düğün Dernek'i götürdüm, yine okudu ve "Yazın sete çıkalım" dedi. "Abi" dedim "İki yıl önce yok dedin, araya sadece bir Roberto Carlos şakası ekledim. Ne değişti şimdi". " Oğlum o zaman ham armuttun şimdi yeşeren armut oldun " dedi sağ olsun kendisi. Hayatımda birisi bana iki yıl arayla iki kez armut diyordu ve bu güzel bir histi aslında.
- Necati Akpınar'ın deyimiyle artık bir yeşeren armut musunuz?
- Yeşeriyorumdur inşallah. Ama yeşerirken umarım bir yandan olgunlaşıyorumdur da.
CEMCİR 'CEYLAN'DAN TEKLİF GELDİ' DEYİNCE 'GİT ŞÜKÜR NAMAZI KIL' DEDİM
- Kitapta Murat Cemcir ile tanışmanızı son derece edebi, güzel bir tonda anlatıyorsunuz. Ama nedense Ahmet Kural ile nasıl tanıştığınıza yer vermemişsiniz. Bunun bir sebebi var mı?
- Var. Ahmet Kural'ın hikayesi benim için biraz daha sektörün içine girdikten sonra başlıyor. Kafamda da bir sonraki kitap o noktada başlıyor zaten. İşler Güçler'in ilk set günü Ahmet Kural'ın yeteneğini çok net biçimde gördüğüm bir an var. Ahmet'in yeri bende bir başkadır. Murat'ı severim ama Ahmet'i de bir başka severim. Çok değişik ve bilinmeyen yönleri olan, hatta benim elimde harcandığını düşündüğüm acayip yetenekli bir adam.
- Öyle ama Cannes'a giden de Murat Cemcir oldu, bu durumun sizin ekipte yansımaları neler oldu?
- Açıkçası ben hâlâ Ahmet'in de Murat'ın da tam olarak hak ettikleri yerlerde olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bu adamların potansiyellerini bilen belki tek insanım. Murat Cannes'a gitti ama bu son nokta değil, istese Oscar'a da gider.
- Nuri Bilge'nin filminde oynayacağını öğrendiğiniz zaman "Bonservisin bende" demediniz mi?
- Kendisi gelip bana sordu "Nuri Bilge filminde oynamam nasıl olur" diye. Dedim ki "Bana teklif etse koşa koşa giderim, manyak mısın? Bu teklif geldi diye şükür namazı kılmalısın" Fakat daha sonra Cannes'da ilk liste açıklandı ve Ahlat Ağacı yoktu. Cemcir'i aradım, "Koskoca bir değeri mahvettin. Ne yapmış olabilirsin ki bu adam listeye giremedi" dedim. Film sonradan listeye girdi tabii...
AHMET'İN BERAAT EDECEĞİNE İNANCIM TAM
- Peki Ahmet Kural'ın malum birtakım mevzuları oldu kamuoyuna fazlasıyla yansıyan. O süreçte siz konuştunuz mu onunla?
- Konuşmaz olur muyum? Allah'tan işin biraz iç yüzü ortaya çıkmaya başladı da benim de biraz içim rahatlamaya başladı. Benim dert ettiğim şuydu, Ahmet bu süreçte ne kadar yıpranacak... Ben arkadaşımı tanıyorum her şeyden önce ve onun yanındayım. Olayları da magazinden değil direkt birinci ağızdan biliyorum. Dolayısıyla sizin bildiklerinizle benim bildiklerim çok farklı. Mahkemede de bunlar konuşulacak, göreceksiniz. Ahmet'in beraat edeceğine inancım tam. Başlarda çok etkilendi ama şimdi morali gayet iyi.
- İlk gün konuştunuz mu?
- Direkt evine gittim. Büyük bir şokun içerisindeydi. Anlam veremiyordu, nasıl bunlara inanıldığına da şaşırıyordu. "Beni kim nerede, nasıl dinleyecek, şimdi magazin programlarına mı çıkmam gerek" diyordu. Benim dert ettiğim şey Ahmet'in psikolojisiydi, zaten öyle bir durumda projeydi, filmdi, iptal etme durumlarıydı düşünemiyorsunuz. Olayı kendisinden de dinledim, ifadesine yansıdığı gibi. Ahmet'in bir kadına şiddet uygulayabileceğine kimse beni inandıramaz. İki sevgilinin ilişki içerisinde yaşadığı hezeyanlar, terk edişler ve olayların çığrından çıkması. Hakikaten bunlar özel hayat. Mahkemede görülsün mevzu ve kapansın siz de benden değil mahkeme tutanaklarından okursunuz kalanını. Tek anlayamadığım yargısız infaza ve linç kültürüne nasıl bu kadar açık olduğumuz oldu bu süreçte...
- Bir dizi projenizin de sırf bu olaylar nedeniyle ertelendiği yazıldı.
- Sırf bu yüzden değil. Dizimizin bütçesi çok yüksek çıktı. Görüşmediğimiz kanal kalmadı. Şu ana kadarki en büyük maliyetli, içinde bütün komedi starlarının olduğu bir dizi tasarlamıştık. Fakat içinde olduğumuz dönemde bütçeler o kadar kısılmıştı ki bizim yayına girmemiz mümkün görünmedi. Zaten sürüncemede olan bir projeydi bu olaylardan sonra da şimdilik dondurduk.
- Bundan sonraki projelerde Ahmet Kural ile çalışma konusunda bir tereddüttünüz var mı peki?
- Yok. Diyelim ki, çok sevdiğim Ahmet Kural, bir kadına şiddet uyguladı, bu da ispatlandı mahkemelerce. Ahmet de bana bir şekilde bunu söyledi. Bu yaşanırsa tabii ki onunla çalışmam. Çalışmamanın ötesinde görüşmem de. Böyle bir durumu aklım almaz çünkü. Ama iddialara o kadar inanmıyorum o kadar iftiraya maruz kaldığını düşünüyorum ki bu konuda içim rahat.
BİZİMKİSİ CAHİL CESARETİYDİ
- Hiçbir tecrübesi olmayan iki genç olarak Haluk Bilginer'i kısa filminizde oynatmaya çalışma serüveniniz var.
- Hayatımızın özetidir bu olay. Küçücük bir webcam'le film çekeceksin, tripodun bile yok kamerayı tuğlanın üstüne koyuyorsun, rezil imkanların var ama diyorsun ki bu filmde Haluk Bilginer oynayacak! Bunu istedik gerçekten ve Haluk Bilginer'e nasıl ulaşırız onu düşünmeye başladık. O sırada gazetede Bilginer'in bir tiyatro açtığını öğrendik ve tiyatronun mail adresine yazdık: Haluk Bey sizi kısa filmimizde oynatmak istiyoruz... Tamam ben şuursuzum, inanılmaz bir cahil cesaretim var ama Haluk Abi sen niye dönüyorsun o mail'e? "Oynamak isterim tabii" dedi. Senaryomuzu da gönderdik onu da sevmesin mi, iş giderek ciddiye bindi. Biz kara kara düşünmeye başladık. Bu adam gelirse ne yiyip ne içiririz, sonuçta biz sette acıkınca eve gidip annemin pişirdiklerini yiyorduk, Haluk Bilginer eve gelir miydi ki? Hem adresi nasıl tarif edecektik, semtimize arabayla gelmemiştik ki hiç, hayatımız boyunca adres tarifini tren istasyonu üzerinden vermiştik. Koskoca Haluk Bilginer'in yolu düşmüş müdür ki Soğuksu Tren İstasyonu'na? Baktım başa çıkamayacağız, bir mail attık "Geri dönüşünüz için çok teşekkür ederiz fakat biz bu rol için daha genç bir aktör olan Sadi Celil Cengiz ile çalışmaya karar verdik" diye... Kariyerimizin başında bir nevi Haluk Bilginer'i reddetmiş olduk o gün bugündür de korkumuzdan, belki bu olayı hatırlar diye Burak da ben de kendisine gidip bir rol teklif edemiyoruz.
SİNAN ÇETİN BİZE SİNEMANIN GERİLLA KISMINI ÖĞRETTİ
- Sinan Çetin'in sizdeki yeri nedir diye sorsak?
- Doldurulamaz bir yeri var. Çok büyük bir bilgi hazinesi oldu Sinan Çetin benim için. Eğer iyi bir hikayeniz varsa onu elbet bir şekilde anlatabileceğimizi ve sinemanın göründüğü kadar pahalı bir şey olmayacağını bize o gösterdi. Eğer Sinan Çetin'le çalışmasaydım 30 bin liraya Çalgı Çengi'yi kotaramazdım. Bize sinemanın gerilla kısmını A'dan Z'ye öğretti.
BENİM KAFAYLA GİDİLİRSE TÜM YAPIMCILAR BATAR
Gündemdeki sinema bileti-mısır polemiğine gelelim. Mesele şimdilik çözüldü gibi. Sizin de bu dönemde filminiz olsaydı vizyon tarihini erteler miydiniz, nedir bu meseleye dair yorumlarınız?
- Dünyanın hiçbir yerinde filmin üzerine bir kampanya yapıldığında bilet fiyatı düşürülemez. Bu çok haklı bir davaydı ve kazanıldı. Eğer bir filmim olsaydı vizyon tarihini ertelemek yönetmen, senarist olarak bana değil yapımcılara düşerdi. Ben yönetmen olarak filmim vizyona girsin isterdim tabii yapımcı değilim sonuçta. Benim para kazanmak gibi bir derdim yok, filmim ne kadar izlenirse o kadar tatmin olurum. Çok kişi izleyecekse isterse bedava yapsınlar filmi. Zaten benim kafayla gidilirse tüm yapımcılar batar (gülüyor).