Bilgelik ve kısık ateşte ağır ağır pişen hayat tecrübesiyle; halis muhlis kendi hayat tornasından geçirdiği merdiveni dayamış 70'ine... Ama hepimizden genç, gözleri hepimizden başka parlıyor mevzu müzik olduğunda. Ağarmış uzun saçları ve sakalında Türk popüler müzik tarihinin haritası saklı. "Ustam, hocam İsmet Sıral, 'Bak oğlum bu do. Bu do'ya mana verirsen müzik olur derdi" diye başlıyor sözlerine, girizgah kabilinden. Mana, her işin başı değil mi ki zaten!
Barış Manço'nun memlekete miras bıraktığı Kurtalan Ekspres grubunun en eski üyesi, bas gitarist, besteci, rock çınarı Ahmet Güvenç karşımızdaki. Son yedi-sekiz yılda binin üzerinde konser veren, ülkeyi karış karış gezen grup, kendi mazilerinin 50. Barış Manço'nun ölümünün 20. yılı vesilesiyle Sessiz Çığlık adını verdikleri yeni albümleriyle fırtınalar estirmeye hazırlanıyor. Albümün çıkış tarihi 1 Şubat. Manço'nun vefatının tam 20'inci yılı.
Daha önce Göğe Selam adlı, Cem Karaca ve Barış Manço klasiklerini çalıp söyledikleri ses getiren albümlerinden farkı; yıllar sonra, Manço'nun vefatından sonra ilk kez yeni bestelerle, heybelerinde birikenlerle çıkıp gelmeleri... Söyleşimize grubun mihenk taşı Ahmet Güvenç ve yaklaşık 10 yıldır Kurtalan Ekspres'in en kıymetli vagonlarından birinde ikamet eden, klavyeci, gitarist, besteci ve aranjör Bülent Güven katılıyor...
Kurtalan Ekspres'in 50'inci yılı diyoruz ya, yani yarım asır... Dile kolay. Bir gazete röportajına sığar mı? O vakit özetlemek icap eder. Peki Sessiz Çığlık nasıl bir albüm? Güvenç önce, popüler müzik piyasasının bol 'aşkım'lı, 'canım'lı cicim'li', sözel dünyasından insanların sıkıldığını anlatıyor. Müziğin ve özellikle de rock'ın toplumsal hayata değmesi gerektiğinden dem vuruyor: "Albüme adını veren Sessiz Çığlık kadına şiddetten, kadın cinayetlerinden bahseden bir şarkı. Yaşadığımız hayata dair söyleyecek sözümüz yoksa müzik niye var? Şarkıda vokali Şevval Sam yaptı. Ayrıca her zaman, sahnede yanımda hissettiğim, yokluğuna alışamadığım rahmetli gitarist arkadaşım Bahadır Akkuzu'yla yıllar önce birlikte yaptığımız, küresel ısınmanın dünyaya getirebileceği felaketleri anlatan bir şarkımız var, Uyanın isminde."
Albümün sürprizlerinden biri ise Bülent Güven'in Hz. Mevlana'nın bir beytinden yola çıkarak yaptığı Mabera adlı Farsça şarkı. Kısacık bir şarkı... Nokta atışı olsun, kalbi 12'den vursun diye belki. Zihinlere mıh gibi çakılsın diye. Güven gözlerini kapatıp sözleri mırıldanıyor: "Ma bera-ı vasl amedim/Ne bera- ı fasla medim"... Türkçesiyle; "Gelmedik nifak etmeye/Derdimiz bir etmektir/Kurulsun diye dost meclisi/Bin canı feda eyledik."
BU DÜNYA BENİM MEMLEKET
Güven diyor ki; "Şarkı bir dakika... Konserlerde daha da uzun çalınabilir. Ama kısa tutmamızda bir mana gizli. Mesajı net anlatmak... 'Derdimiz bir etmektir'. Bu kadar net. İnsanoğlu 'bir' olmayı becerebilse, Barış Abi'nin 'Bu dünya benim memleket' felsefesine vakıf olabilecek..."
Konu, Barış Manço'ya geldi artık. Ahmet Güvenç devam ediyor buradan sonra: "Barış'la o kadar çok turne yaptık ki Anadolu'da! Şimdi genç arkadaşlar bir iki hafta turne yapınca yoruluyorlar. Bizim iki üç ay süren turnelerimiz olurdu. Günde iki kez sahne yapardık bazen. Üstelik her yere otobüsle gidiyoruz. Şimdi mesela genç arkadaşlar 'Adana'ya konsere gittik' diyorlar. Adana'ya gitmiyorlar ki, uçaktan inip konser mekanından eve dönüyorlar. Biz gittiğimiz yerleri, şehirleri yaşardık. Sokaklarını gezer, kahvelerinde oturur, çarşılarında turlardık. Barış bir halk ozanıydı. Elinde not defteri, duyduğu yerel deyimleri, yerel ağızları not ederdi. Sonra bir bakardık bizim tanık olduğumuz pek çok muhabbet şarkı sözüne dönüşmüş, 'Selam almayana yiğit denir mi!' diye gümbür gümbür söze dökülmüş.."
Güvenç'in işi kolay değil... Barış Manço adıyla anılan, milyonların gönlünde en fiyakalı köşeyi kapmış bir grubu devam ettirebilmek... Bunu hakkıyla da yapıyor. Yeni gelen kuşaklar sürekli grubu yeniden keşfediyor. Ama Manço'suz gruba alışmak kolay olmamış: "Barış Manço, bizim adımıza konuşan ve her şeyimizi doğru bir şekilde sunan kişiydi. Biz biraz kolaya alışmışız diye düşünüyorum şimdi. Vefat ettiği gün sudan çıkmış balık gibi kaldık. O dönem yaptığımız ilk röportajlara bakıyorum, çok hata yapmışız mesela. Ondan sonra kendimizi toparlamak zorunda kaldık tabii. Çünkü o misyonu devam ettirmemiz ve kendimizi doğru ifade etmemiz gerekiyordu. Kolay olmadı. Sahnede bir bakıyoruz, solistlerimiz hata yapsa, halk 7'den 70'e doğrusunu söylüyor. Öyle bir misyon bu."
Bülent Güven 1973 doğumlu. Yani Kurtalan Ekspres onun çocuk yaşlarının grubu. Güven'in grupla ilk teması da epey ilginç ve keyifli: "Yıl 1982... Çocuğum. Babam ve annem 'Seni bir yere götüreceğiz' dediler. Toparlandık, hazırlandık. Çok kalabalık bir mekana girdik. Bir sürü insan toplanmış. Ne olduğunu anlayamıyorum. Bir sahne var... Müthiş kalabalık. Sahneye bildiğimiz bir UFO indi, uzay aracı. Allı, pullu, ışıklı... Özel tasarlanmış konser için. Ben ne olacak diye bekliyorum. İçinden Barış Manço çıktı ve başladı 'Yaz dostuuummm' diye söylemeye. Sevinçten ve heyecandan ölmek üzereydim. İlk konsere gidişim ve böyle bir anı. Yer Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'ydu. Yıllar sonra bu grubun bir elemanı olmak hem müthiş gurur verici, hem de omuzlarımda saygıyla ve özveriyle taşıdığım bir sorumluluk..."
BARIŞ'LA HER PROVAMIZI KAMERAYA ALIRDIK
Barış Manço çok öngörülü bir insandı. Mesela, eski yıllarda yurt dışında yaşayanların Türkiye'ye bir takım eşyaları, cihazları getirme izinleri vardı. Araba, buzdolabı falan... Barış iki makara ve iki televizyon kamerası getirdi. Bütün provalarımızı o makaralara kaydederdi. Kliplerimizin provalarını o iki kamerayla kayıt ederdik. Yani hiçbir şey tesadüf değildi bizde. Barış'ın bu işlerde bilgisi vardı ve yaptığı her işi planlı programlı yapardı. Fotoğraf çekimlerimiz de öyleydi. Vakit ayarlar ve hep birlikte çekilirdik. Kurguları birlikte yapardık...
JAPONLAR BİZE "BİRBİRİNİZİ NASIL AYIRT EDİYORSUNUZ?" DİYE SORDULAR!
Japonya'da Barış'la birlikte çok büyük bir konser verdik, sonra bu canlı kayıt albüm de oldu, bilenler bilir. Devletler düzeyinde bir konserdi o. İnanın o konserden sonra iki ülkenin ticaret ilişkileri bile gelişti. Çaldığımız, onlar için çok farklı olan Türk ritmleri, Türk melodilerini öyle beğenmişlerdi ki... Çok az grubun yaşayacağı hisler yaşamıştık. Sanatın böyle birleştirici bir gücü var. O dönemden hiç unutmayacağımız bir anım var. Tabii Barış'ın, benim, bütün grubun saçları uzun. Kılık, kıyafetimiz, tarzlarımız benziyor. Japonlar bize, "Siz birbirinize çok benziyorsunuz. Birbirinizi nasıl ayırt ediyorsunuz?" diye sormuşlardı. Epey gülmüştük.
"ARKADAŞIM EŞEK, AZ KALSIN ARKADAŞIM KUĞU OLACAKTI"
TRT'ye parça gönderiyorduk. Türk müziği makamı kullanılmış diye geri gönderiyorlardı. Aynı şarkıda majörden minöre geçilmez diyorlardı. Kim böyle bir kural koyabilir ki. Müziğe kural koyulur mu? Hafif müzik diyorlardı. Böyle saçma bir tanım yok. 'Hafif kadın' der gibi. Ben o yüzden soranlara 'Ağır Türk Müziği yapıyoruz' diyorum. Popüler müzikte bağlama kullanamazdınız. Denetimden geçmezdi. Onlara göre türler ayrı gayrı olmalıydı. Halk müziği halk müziği çalgılarıyla yapılır, rock kendi çalgılarıyla yapılır. İspanyol gitarı sadece İspanyollar mı çalar, ya da onunla sadece İspanyol şarkıları mı çalınır? 'Acık da baha vir' diye bir şarkımız vardı. Şarkıdaki gitarlar erotik çalınmış diye denetimden geçmemişti. Ne demekse artık 'erotik gitar'... Çok yaratıcılardı hata bulmak konusunda. Asıl komiği de Arkadaşım Eşek şarkısıyla ilgili. Barış Abi'ye 'Arkadaşım Eşek yerine, arkadaşım kuğu gibi bir söz yazsaydınız olmaz mıydı', bile dediler. Bunu da hatırlıyoruz, bunu da yaşadık. Eşeğe eşek demek bile suçtu yani.