"Her fotoğrafın bir müziği vardır, bilir misiniz Göksan Bey" diyor. Sözü incitmeden, usul usul konuşuyor. Bakışları dikkatli, karşısında her anlamda rahat olmanızı ister gibi bir hali var, insanı güvende hissettiren bir ev sahibi. "Fotoğraf dışında çocukluğumdan beri piyano çalarım. Klasik müzik hayatımın fon müziğidir... Müzik ve fotoğraf iç içedir benim dünyamda..."
80 yaşındaki bu beyefendi, yıllardan beri yurt dışına fotoğraflarla Türkiye'yi tanıtan, anlatan fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar. Türkiye'yi dünyaya tanıttığı gibi, dünyanın pek çok bölgesinde çektiği insan ve mekan ilişkisini sorgulayan fotoğraflarıyla da tanınıyor. İnsanın mekana, mekanın insana kattığı ruh onun uzmanlık alanı. Sanatının tekniğini çoktan hatmetmiş, artık deklanşörle arasında bir gönül bağı kurulmuş. Hayatın içinde saklı duran öyküyü açığa çıkarmak onun işi.
Türkiye'yi anlatan gezi kitaplarının çoğunda adını görüyoruz İzzet Keribar'ın. Fotoğraflarında izlenimci bir tarz benimsemiş. Hayatın içindeki öykünün tanığı olmuş müdahale etmeden. Sayısız ödüle sahip. Uluslararası Fotoğraf Federasyonu tarafından 'Ekselans', Fransa Kültür Bakanlığı Üstün Başarı 'Şövalyelik' unvanı bulunuyor. 1991'de National Geographic Traveler (USA) dergisinin Uluslararası Fotoğraf Yarışması'nda ikinciliği var. 2011 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nü alan İzzet Keribar, bu yıl Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü.
Keribar'la Cağaloğlu'ndaki atölyesinde buluşup anılarını, fotoğraf ve hayat yolculuğunu dinledik...
HER GÜN BİR MÜZİK DUYARIM
Keribar, kendisinden dokuz yaş büyük ağabeyi, fotoğraf sanatçısı Leon Keribar'ın yanında sanat aşkına tutulmuş: "Sanatı sevmeyi, fotoğrafın ve hayatın inceliklerini ağabeyimden öğrendim. Çok küçük yaşta kendimi fotoğraf dünyasının içinde buldum. Lisedeyken fotoğraf makinelerine âşıktım. Dükkan dükkan gezer makineleri araştırırdım."
50'lerin sonunda gönüllü olarak Kore'de askerlik yapmış Keribar. Tercüman olarak yapmış askerliğini aynı zamanda bol bol fotoğraf çekmiş: "1956'da gönüllü askerliğimi yapmak üzere Kore'ye gittim. 1953 model Leica'm vardı. Kore'de bir sene kaldım. Asıl fotoğrafçılığı orada öğrendim diyebilirim. Fotoğraf insana farklı kapılar açıyor, kendi sınırlarınızı keşfetmenizi sağlıyor. Yine küçük yaşlarda piyano çalmaya başladım. Klasik müzik sevgim gelişti. Bence her insanın, her fotoğrafın bir fon müziği vardır. Ben her gün, gözlerimi kapattığımda bir müzik duyarım... O günkü ruh halime göre bazı melodiler dolaşır zihnimde..."
FOTOĞRAF ESKİDEN MEŞAKKATLIYDI
"Malzeme bulmak meşakkatliydi. Yokluk içinde, hayatın zor şartları altında küçük şeylerden zevk alıyorduk. O zor şartlar altında çektiğimiz fotoğraflar bugün servet oldu. 1950'lerin siyah beyaz fotoğrafları Ara Güler dışında kaç kişide var mesela?"
kişi beni kovaladı
Afrika'da, Nairobi'de kumaş satıcıları kumaşları, boy boy çamaşır gibi iplere asarlar ve bu ipler arasından sürekli çarşaflı kadınlar geçer. Biraz sabırlı olursanız, ters ışıkla ortaya müthiş görüntüler çıkar. Bir gün burada yakaladığımız renkli karelerin verdiği heyecan ve tutkuyla, şehrin doğusuna gideyim dedim. Uzun süre taksi aradım. Sonunda çevirdiğim beşinci taksiyi ikna ederek Nairobi'nin doğu taraflarına doğru gittim. Birden manzara değişti. Epeyce gergin bir ortamın içinde buldum kendimi. Bir kaç kare fotoğraf çektim. Birdenbire kafama sert bir şeyin isabet ettiğini hissettim, küçük bir taştı. Sonra birden, bir kadın bir kaldırım taşını kaldırdı, anladım ki kafama atacak. Üzerimde de üç fotoğraf makinesi var. Güçlükle koşmaya başladım. En az 20 kişi peşimden koşuyordu. Tam yakalanacakken bir adam beni bir evden içeri aldı. Bana yardım eden bu kişi Hıristiyan bir Afrikalıydı. O bölgedeki insanların fotoğraftan hoşlanmadıklarını anlattı. Orada genellikle safari fotoğrafları çekilirmiş ve insanların da "Ben hayvan mıyım, neden fotoğraf çekiyorsun" gibi bir tepkileri varmış. Bazıları da eğer bir insanın fotoğrafı çekilirse, makinenin onun ruhunu alacağına inanırlarmış...
KORE FOTOĞRAFLARI KOLEKSİYONUM VAR
Askerlik dönemimde Kore o kadar uzak ki, bir mektubun gelmesi bir ay sürüyordu. Öyle bir yerde yalnızsınız, kendi iç dünyanızdasınız. Ben tercüman olarak gitmiştim. Ancak hep fotoğraf çekerken bu işin ne kadar sempati kazandığını kısa zamanda anladım. Albaylar, binbaşılar, kurmay başkanı, "Beni de çeker misin?" diyordu. Sonuçta zamanla Paşa'nın gözüne girdim ve tercümanı oldum. "Ya savaş çıkarsa" diye gittiğimiz Kore'de bir sene çadırda kaldık. Soğuk, sıcak, yağmurlar, kazalar... O günkü Kore'yle ilgili fotoğraf koleksiyonum var. Bu da çok önemli ve belge niteliğinde.
BENİ EN ÇOK GURURLANDIRAN ÖDÜL
Bir gün ofisimdeki telefon çaldı. Telefondaki ses "Sizi Cumhurbaşkanlığı'ndan arıyoruz. İsmim İskender Pala" dedi. "Sayın Cumhurbaşkanımızın size bir mesajı var" diye ekledi. Fotoğraf dalında ödüle layık görüldüğüm söylendi, o zaman herhalde kalbim biraz daha hızlı çarpmaya başladı. Heyecan geçtikten sonra önce eşime ve çocuklarıma telefon ettim. Ancak bu bilgiyi Cumhurbaşkanlığı tarafından açıklanana dek kimseyle paylaşmadık. Ankara'ya vardığımızda bizi iki limuzin karşıladı. Torunlarımızla birlikte yedi kişiydik, Sarayın kapısında yine karşılandık. Jüri üyeleri ve ödül alanlarla beraber bir salona alındık. Sayın İbrahim Kalın da bize katıldı. Derken, "Beyefendi bekliyor" dediler, biz de makam odasına geçtik. Sayın Erdoğan, hepimizin elini sıktı, daha sonra kendileri ortaya bizler de masanın etrafına yarım ay şeklinde yerleştik. O sırada İstiklal Marşı'nın bestesiyle ilgili konuşuldu. Ödül saati yaklaşınca Cumhurbaşkanı'yla birlikte büyük toplantı salonuna geçtik, ödül kazananların özgeçmişleriyle ilgili filmler oynatıldı. Öncesinde Cumhurbaşkanlığı'ndan İstanbul'a bir TV ekibi gelmiş, iki gün benimle çalışmışlardı. Fotoğraflarımı ve özgeçmişimin önemli anlarını büyük ekranda gösterdiler. Konuşmamda Kültür Bakanlığı'ndan altı yıl önce hayatımın büyük ödülünü aldığımı hatırlatarak aslında en büyük ödülü tam da şimdi aldığım için çok onur duyduğumu ve çok mutlu olduğumu söyledim. Gerçekten de ödüllerim içinde en gurur verici ödül bu oldu.