"Ülkemizde keneviri yok ettik. Bize dost görünen düşmanlar, ülkemden kenevir üretimini aldı. Biz keneviri ithal ediyoruz. Kenevire dayalı yapılması gereken şeyler varsa ithal ürünlerle yapılıyor. Gıda Tarım Bakanlığı bu konuda çalışmalara başlıyor. Birilerinin bu işi başlatması lazımdı." Başkan Recep Tayyip Erdoğan 9 Ocak günü yaptığı bu açıklamayla gündemin sıcak maddeleri arasına bir yenisini daha ekliyordu: Kenevir... Birkaç gün öncesine kadar çok kimsenin üzerine eğilmediği bu mevzu Başkan Erdoğan'ın açıklamalarının ardından konuşulmaya başlandı. Öyle ya şu kısacık bir paragraflık açıklama aslında birçok soruyu da beraberinde getiriyordu. Dost görünen düşmanlar kimdi ve kenevir üretimini bizden niçin, nasıl almıştı, kenevir ithalatının ülkeye ne gibi katkıları olabilirdi, bilumum uyuşturucunun hammaddesi olarak bilinen bitkinin ne gibi faydaları vardı? Gelin, bu soruların yanıtlarının peşine düşmeden önce Türkiye'nin 50 yılı aşkın meselesinin tarihsel ve siyasi arka planını bir hatırlayalım. Çünkü konu büyük oranda 1970'lerdeki haşhaş kriziyle alakalı. Haşhaş ekimi üzerine ABD ile yaşanan kriz aslında bir anlamda daha sonraları bir başka bitkinin, kenevirin de Türkiye'deki hikayesini etkiliyor...
BİZDEKİ AFYON SİZİNKİLERE YETMEZ
1960'ların sonu... ABD Başkanı Richard Nixon dönemin Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel'e bir mektup yazar. ABD'ye göre ülkeye giren eroinin hammaddesi büyük oranda Türkiye'den gelmektedir, bu doğrultuda Türkiye'nin haşhaş ekimine son vermesi gerekmektedir. Demirel haşhaş ekiminin ve üretiminin yüzyıllardır yapıldığını, hatta Afyon isminde bir şehrin bile bulunduğunu, zaten 1963'ten beri de bazı kısıtlamaların getirilmeye çalışıldığını belirtir. Hatta ekler: "Türkiye'de 120 ton afyon yetişiyor. Bu, sizin gençliğe bir hafta yetmez!" Aslında Demirel pek de haksız değildir, çünkü hakikaten Türkiye'de üretilen haşhaşın tüm ABD'deki uyuşturucu sorununun temel kaynağı olarak gösterilmesi sayısal olarak doğru değildir. Keza haşhaş ekimi devam eder. Çünkü Türkiye'de ekim yasağı getirildiği takdirde halk ekonomik yoksunluk yaşayacak ve siyasi egemenlik zedelencektir. Kaldı ki Türkiye haşhaşın yasadışı kullanımını engellemek için her türlü tedbiri almakta ve söz konusu bitkiyi gıda, sağlık ve kimya alanlarında kullandırmaktadır. 12 Mart 1971 askeri müdahalesi sonrası partiler üstü bir teknokratlar hükümeti kuran Nihat Erim, diğer partiler gibi oy kaygısı olmadığından haşhaş üretimini durdurur. O dönem ABD Başkanı Nixon konuşmalarında sürekli "Türkiye'de haşhaş ekimini yasaklattık, bunu başardık" mesajlarını verir. 1974'te iktidara gelen Bülent Ecevit ise tekrar haşhaş ekimine başlanması kararını alır ki bu iki ülke arasında yeni bir krizi doğurur. ABD bu durumu önce kınar ardından Türkiye'ye yaptığı yardımları keser yani ambargo uygular. Bu ambargo genel olarak Kıbrıs Harekâtı ile ilişkilendirilse de yine dönemin başbakanı Ecevit'e göre bire bir haşhaş meselesi ile alakalıdır. Bu dönemde Amerikan baskıları gittikçe şiddetlenir. Öyle ki yüksek düzey toplantılarda İstanbul'u bombalamaktan bile bahsedilir. İlerleyen zamanda Türkiye'ye gelen ABD ve BM yetkilileri denetimlerin muntazam yapıldığını görür ve kaçakçılığın da büyük ölçüde sona erdirilmesiyle kriz hafifler. 1970'lerde böyle neticelenen haşhaş mevzusu 80'lerde değişen dünya konjonktürü ile birlikte yine ABD'nin istediği yöne doğru evirilmeye başlar ve üretim Türkiye'de giderek kısıtlanır. Bugün Türkiye'de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın 2016'da aldığı karar sonucu 19 ilde kenevir üretimi yapılmakta. TÜİK verilerine göre 2017'de toplam 1 ton kenevir tohumu üretildi. Baştaki sorulara geri dönersek... Biz meseleyi iki temel başlıkta inceledik. İlk olarak yukarıda da bahsettiğimiz tarihsel arka plan ışığında kenevir meselesinin siyasi ayağı ikinci olarak ise söz konusu bitkinin neden önemli olduğu...
DOÇ. DR. HASAN BASRİ YALÇIN
Türkiye ABD'ye geri vites yapmayı öğreten ülkelerden biri oldu
1960'ların sonu ve 70'ler Soğuk Savaş'ta ABD'nin bütün müttefikleri[CB1] ile arasının bozuk olduğu bir dönemdir. Uygulanan haşhaş ekmeyin baskısı da bunun bir parçası. Türkiye'de bunun yansıması meselenin ulusal bağımsızlık ve çıkar olarak yorumlanması şeklinde oldu.
Nasıl yakın geçmişte "Türkiye DEAŞ'a destek veriyor" diye bir şamata kopartılmışsa o dönem de Türkiye'nin ürettiği haşhaş dünya uyuşturucu piyasalarına sürülüyormuş algısı yaratıldı.
Fakat Türkiye tarih boyunca hiçbir zaman uyuşturucunun asıl kaynağı olmadı.
1980'lerle birlikte yani Soğuk Savaş'ın hızlanmasıyla NATO üyesi tüm ülkeler ABD'ye daha fazla yanaşmak mecburiyetinde kaldı. 1980'lerde İran Devrimi'nden de sonra ABD etkisi Türkiye'de daha fazla hissedilmeye başlanır.
Türkiye'nin hep kendine özgü bir dış politika belirlemesinin, bu yönde bir mücadele geliştirmesinin önüne geçildi. Bu kabul edilemez.
Türkiye kendi egemenlik alanını kendi gücüyle, belirleyebilen bir ülke artık. Dolayısıyla kendi topraklarında üreteceği ürünü artık Türkiye'nin belirlediği ve bu yöndeki baskılara direnebileceği bir dönemdeyiz. Cumhurbaşkanı burada sembolik bir egemenlik vurgusu da yapıyor aslında.
Doğrudan doğruya kenevir meselesi yüzünden Türkiye'nin dış politikada sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum, zaten Türkiye de bu gibi durumları aştı. Çünkü çok daha sert konularda çok daha sert müzakereler yapılıyor ABD ile. PYD gibi önemli bir konuda ABD'yi sıkıştırıp sonuç almayı beceren bir Türkiye kenevir konusunda çok daha rahat sonuç alacaktır. Dışişleri Bakanı'nın bir sözü vardı "ABD geri vites yapmayı öğrendi" diye... Türkiye ABD'ye geri vitesi öğreten ülkelerden biri oldu.
DOÇ. DR. SELİM AYTAÇ
Erdoğan'ın açıklaması çok önemli
Kenevir sadece uyuşturucu için kullanılan bir bitki değil! Bu algı kırılmış oldu. Birçok sektöre faydalı olabilecek, katma değeri yüksek bir bitki.
Kenevir saplarından, kabuğundan lif elde edilebiliyor. Bu lif yani elyaf her türlü kumaşta kullanılabilecek durumda. Biyoplastik ve biyopolimer alanlarında da, inşaatlarda ses ve ısı yalıtımında da kullanılabilir. Tohumlarından yem veya gıda mahsülü olarak faydalanılabilir, protein açısından zengindir.
Kenevir doğası gereği bünyesinde özellikle üst yapraklarında esrar üretimi gerçekleştirebilir. Bazı bitkiler az bazıları çok üretirler... Ancak bunu bakarak anlayamayız tabii ki... Esrarı az üreten veya hiç üretmeyen kenevire endüstriyel kenevir diyoruz. Tabii ki kontrollü bir üretimin olması lazım.
Türkiye'de şu an tesis yok, var olanlar da çalışmaz halde. Artık hem bu fabrikalar çalışır hale gelir hem de biyoplastik ve biyopolimer alanlarında da üretim yapabilecek modern tesislerin inşasının önü açılacak. Cumhurbaşkanı'nın açıklaması bu açıdan çok önemli.
2018 Ağustos ayında döviz fiyatları yükselince gördük ki bir top kağıt 7 TL'den 25 TL'ye fırladı. Biz bu kağıdı kenevirden elde etseydik 13 TL'ye mal olacaktı. Eskiden 7 TL'ye ulaşabildiğimiz için dert değildi. Ama kendi yağımızda kavrulmamız gerektiğiyle ilgili de iyi bir ders almış olduk.
Aslında kamuoyuna yansımasa da Türkiye'de birkaç firma kenevirin elyafından kumaş yapmak için 2-3 yıldır AR-GE çalışmaları yürütüyor.
Kenevire dayalı sanayinin ve kenevir ekim alanlarının birbirine paralel şekilde yükselmesi lazım.
Dünyada da kenevir üretiminin artışı doğrultusunda bir eğilim var. Bunun çeşitli sebepleri var. Kenevir çevre dostu bir bitki olduğu için üretimin ve sanayinin içinde olması gerekiyor. Bugün petrolle yapılabilecek pek çok şey kenevirle yapılabiliyor.
Kenevirin kullanıldığı başlıca sektörler
İlaç yapımı
Kâğıt yapımı
Yakıt yapımı (bio yakıt)
Kumaş üretimi
Otomotiv sektörü
Petrol ve petrokimyanın kullanıldığı her alanda alternatif