Yeşilçam'ın bir aydınlık yüzü varsa bir de karanlık yüzü vardır. İşte o karanlık yüzünden pek bahseden olmaz. Ağızlar mühürlüdür. Oysa anlatılmayan o bölümde dramlar, zorbalıklar, harcanıp giden hayatlar bulunur...
Bir dönem Yeşilçam'da yıldızı parlayan sonra da müzik dünyasında kariyerini sürdüren Deniz Akbulut, hem Yeşilçam'ın hem de 80'li yıllardaki müzik dünyasının karanlık yüzünü anlatıyor Film Gibi kitabında. Hem de filtresiz bir şekilde...
Kitabın adı gibi bir hayatı var Akbulut'un. Kocamustafapaşa'da başlıyor bu hayat, 13'ünde tiyatro sahnesinde boy gösteriyor, 15'inde Yeşilçam dünyasında buluyor kendini. Ve orada tanışıyor ışıltı dünyanın o karanlık yüzüyle. Ambargolar, aforozlar... İngiltere'ye gidiyor sonrasında eğitim için. Döndüğünde artık bir modeldir o, sonra da gazinolarda assolist. Belki yıldızı gittikçe parlıyor Deniz Akbulut'un ama bir yandan da erkek egemen dünyada kadın olmanın zorluklarını, müzik ve sinema dünyasındaki kıskançlıkları bire bir yaşıyor. Bir ara mafya dünyasıyla gazino dünyası arasındaki ilişkilerin en keskin noktasında buluyor kendini. Sıyrılması zor oluyor o ilişkiler ağından. Ama erkek şiddetinden bir türlü kurtulamıyor hayatı boyunca. Ki bu erkek şiddeti gözlerini de alıyor elinden...
Akbulut, hayatını ve türlü türlü ilişkileri anlattığı Tunç Yayıncılık'tan çıkan Film Gibi kitabında, aktörlerden kiminin ismini değiştirerek başına gelen şiddet olaylarını olduğu gibi yazmış. İddiaları önemli. Çünkü bir dönem sinema ve müzik dünyasına ilişkin şehir efsanesi olarak anlatılagelen olayların aslında pek de efsane olmadığını, bunların bir gerçekliği olduğunu anlamamızı sağlıyor. Akbulut ile buluştuk iddialarını ve hayatını konuştuk...
SÖZÜ BOZUNCA YEŞİLÇAM'DAN AFOROZ EDİLDİM
Deniz Hanım, kitapta adını Sefa Önal olarak yazdığı senaristin Safa Önal olduğunu doğruluyor. Onunla ilgili sinemadaki ilk yıllarına ait çarpıcı bir iddiası var. İddiası, Safa Önal ile evlenmediği için Önal'ın baskısıyla kendisinin Yeşilçam dünyasından dışlandığıyla ilgili... Deniz Hanım anlatıyor: "15 yaşımda ve annemin ısrarıyla bir tanıdığımız vasıtasıyla Safa Önal ile tanışıtım. Önal beni görünce 'Geleceğin Türkan Şoray'ı' dedi. Senaryosunu kendisinin yazdığı Cüneyt Arkın'ın oynadığı, bir filmde oynamamı teklif etti. Böylece 15'imde Yeşilçam dünyasına adım attım. Gel zaman git zaman Safa Bey bana aşık olmuş. Evlenmek istiyor. Hatta babamdan Cüneyt Arkın istedi beni. Sözlendik. Birlikte Türkan Şoray'ın evinde yemeğe bile gittik. Ama bu işin aceleye geldiğini düşündüm ve sözü attım. Safa Bey çok bozuldu 'Katiyetle yüzünü görmek istemiyorum. Benim piyasamda dolanma ve sakın bir daha da karşıma çıkma' dedi. Safa Bey'in sözü bana geçmiyordu ama bütün Yeşilçam'a geçiyordu. Beş film çektikten sonra Yeşilçam'dan aforoz edildim."
ARKIN SAYESİNDE ÖLÜMDEN DÖNDÜM
Yeşilçam'dan dışlandıktan sonra Londra'ya giden, orada ileride prenses olacak olan Leydi Diana ile aynı sınıfta okuyan Akbulut, Türkiye'ye dönünce mankenlik ve modellik yapmaya başlıyor. Geçen yıllar içinde Yeşilçam'daki ambargo yumuşamış. Tekrar filmlerde oynuyor. Bir gün kapısını adı 'sinemacılar kralı'na çıkan bir yapımcı çalıyor. Yapımcısı olduğu Ya Ya Ya Şa Şa Şa'da oynamasını teklif ediyor. Sonra yapımcısı ona âşık oluyor, evlenme teklifinde bulunuyor. Deniz Hanım mantık evliliği olarak görüp kabul ediyor. Düğüne iki gün kala bir yemek sonrası 'sinemacılar kralı' Deniz Hanım'ı, garsoniyerine götürmek istiyor. O da kabul etmiyor. Adam, yolda hızla giden arabasından kapıyı açıp onu atmaya çalışıyor. Deniz Hanım "Cüneyt Arkın'dan öğrendiğim hareketler sayesinde arabaya tutunarak hayatta kaldım" diyor.
SEDA SAYAN DAHA İYİ GİYİNİYORUM DİYE İŞTEN ATTIRDI
'Gazinocular Kralı' Fahrettin Aslan'ın teklifi ile sahnelerde boy göstermeye başlayan Deniz Hanım'ın sahne hayatında yaşadıkları müzik dünyasının karanlık yüzündeki ilişkileri öğrenmemiz bakımından önemli: Maksim'de Seda Sayan assolist, alt kadroda ise Deniz Akbulut, Nazan Şoray var. Deniz Hanım'ı sahnedeki ilk dönemine ilişkin onu üzense Seda Sayan. Deniz Hanım Seda Sayan'dan daha şık giyindiği için onu kıskandığını ve işten attırdığını iddia ediyor. "O assolistti ben ondan önce çıkıyordum sahneye. Daha iyiydim. Sonunda işten çıkarıldım" diyor. "İnsan kıyafet için birini işten attırır mı?" diye sorunca Akbulut, "O dünyanın kuralları vardı. Ben onları öğrenemedim. Ama öyle, assolist ne derse o olur" diyor.
TATLISES ODASINA ÇAĞIRDI
İbrahim Tatlıses'in Yıkılmışım Ben filmi Deniz Akbulut'un önemli filmlerindendir. Film çalışmaları sayesinde tanıştığı Tatlıses'in ona hep saygıyla yaklaştığını anlatıyor Deniz Akbulut. Ama buna rağmen onunla ilgili bir iddiası sahne dünyasının erkek egemen yapısına ilişkin önemli bir tabloyu önümüze koyuyor. Deniz Hanım "Bir konser için sanatçılar Bursa'ya gittik. Almira Otel'de kalıyoruz. Bir sabah İbrahim, önemli bir şey konuşmak için odasına çağırdı beni. Gittim. Odada İbrahim, birden bana sarıldı, öpmek istedi. Direndim ama gücüm yetmedi, sonra 'Sakalınız yüzüme batıyor" dedim. İbrahim, tıraş için jilet ararken ben çoktan kendi odama çıkmıştım. Bir daha da onunla görüşmedim" diyor.
Deniz Hanım, olayları anlatırken isimleri değiştirmiş ama Tatlıses'in adını vermiş. "Neden" diye sorunca "İbrahim de yapmasaydı" diyor.
YAPMA DEMEME RAĞMEN GÖZLERİME GÖZLERİME VURDU
Deniz Akbulut, gözlerinin görmemesinin sebebini şimdiye kadar suyunun içine konulan kolonyayı içmesi olarak anlattı. Fakat kitapta bu anlatımı değiştiriyor, kocası Erdoğan'dan gördüğü şiddet yüzünden gözlerini kaybettiğini yazıyor. İş insanı Erdoğan Bey ile evlenen ama evlendikten sonra onun alkole düşkün biri olduğunu anlayan Deniz Hanım "İçince kişiliği değişiyordu. Evlendikten sonra şiddet uygulamaya başladı. Ayrılmak istedim, bunu duyunca çıldırdı. Dövmeye başladı. Yapma dememe rağmen gözlerime gözlerime vurdu. Ölümden döndüm, ama gözlerimi de kaybettim" diyor. Peki bunca yıl bu gerçeği neden söylemedi? Deniz Hanım'a bunu sorunca "Eskiden şiddet gördüğünüzü anlatınca yakın çevreniz bile 'Sineye çek' derdi. Yeni yeni insanlar uğradıkları mağduriyeti anlatıp, destek buluyor. Bunun için ancak şimdi bu gerçeği söyleyebiliyorum" diyor.