Soğuk jilet gibi kesiyor. Rüzgâr, İzmir'in şefkatli imdadından lodosa dönmüş... Bergama'nın; daracık sokakları, birkaç katlı, pembeden mora kadar uzanan, renk skalası geniş evleriyle ve de en önemlisi müzisyenleriyle ünlü Atmaca Mahallesi'ndeyiz...
Soğuk, kulak kızartan, el yakan cinsinden... Aralık bu, yapıyor üzerine düşeni mübarek... Fakat, o ne! Kan kaynatan ruh ısıtan sesler yayılıyor mahalleye birkaç sokak öteden. Kulaklarımız gerçek rengine dönüyor, ufak ufak... Koşar adım sesin peşinden gidiyoruz. Bıyıkları yeni yeni terleyen bir delikanlı, klarnetiyle ağır aksak bir Roman havası döktürüyor ki, sanırsınız sonsuz iç neşesiyle, hayata isyan ediyor! Yarı boyunda bir erkek çocuğu da ona, yaşından beklenmedik bir kıvraklıkla, asma davul çalarak eşlik etmekte... Ediyor etmesine ama biz, tokmağı ne zaman vurdu, çubuğu ne zaman kaldırdı göremiyoruz bile... Öyle hızlı... Öyle bir Roman illüzyonuyla çalıyor...
Öğreniyoruz ki; bizi, tesadüfen de olsa karşılayan bu iki müzisyen, kardeşmiş. Klarnetçi Kenan Benli 14 yaşında, sekizinci sınıfta okuyor. Kardeşi Talha henüz altı yaşında... Kenan "Hoş geldiniz abi" diyor. "Hoş bulduk ama düğün değil bayram değil... Hayırdır!" diyoruz... "Prova yaparız abi. Bizim mahallenin ekmeği müzik. Kimse kızmaz bize gürültü yaparız diye. İşini yapana kızılır mı hiç?"
MÜZİSYENLER KAHVESİ
Davulcu Talha, "Adın ne abi" diye sorarmış gibi bir doğallıkla, "Sen ne çalıyon abi" diyor. Hadi ben yırtıyorum! "Bateri" diyorum. "İyiymiş" diyor, bilmiş bilmiş... Fotoğrafçı arkadaşım Murat Şengül'e de soruyor aynısını. Enstrüman çalmadığını öğrenince, hafif şaşkın, biraz da alaycı bakıyor dudaklarını büküp. İyice bir anlıyoruz ki; müziği soyadı bellemişlerin, ekmeğini müziğin derin kuyularından çıkaranların, şen Romanların şen mahallesi Atmaca'dayız...
Atmaca, bizim memleket için 'klarnetin Tarkan'ı' diyebileceğimiz Hüsnü Şenlendirici'nin doğup büyüdüğü mahalle. 2017 sayımına göre yaklaşık 2 bin 500 nüfuslu. En çok rastlayacağınız soyadı Şenlendirici, Köfeci, Duraç ve Alsat... "Alsat"lar dışında hemen hemen herkes atadan, deden müzisyen mahallede. Mahallenin müzisyen kahvehanesinden alıyoruz bu malumatı. 20 yıldır kahveyi işleten Ergun Bey anlatıyor: "Mahallenin yüzde 90'ı müzisyendir. Hüsnü Şenlendirici'den önce rahmetli babası, Ergün Şenlendirici bilinir mahallede. Klarnetin ve trompetin ustasıydı... Okay Temiz'le dünyayı gezdi. 'Ergun Şenledirici Caddesi' vardır ilçemizde... Şenlendirici'ler ve Alsat'lar akraba aslında. Ama soyadı kanunu döneminde celepler (hayvan satıcısı) Alsat soyadını almışlar, müzisyenler Şenlendirici."
SİNEMA ARGOYU BİZDEN ÖĞRENDİ
Müzisyenler kahvesinde sohbet yavaş yavaş kıvama geliyor. Civardaki müzisyenlerden müsait olanlar haberimizi almışlar. İçeri 50'li yaşlarda bir beyefendi giriyor. Büyük hürmet görüyor... Tanışıyoruz... Mansur Köfeci. Hüsnü Şenlendirici'nin dayısı. Yıllarca aklınıza gelecek bütün büyük TV kanallarının sabah programlarında çalmış, şeflik yapmış. Mustafa Keser'le çalışmış. Anlatıyor: "Atmaca Mahallesi'nin geneli Selanik göçmenidir. Hüsnü elimizde büyüdü. Ama semtinden, mahallesinden hiç kopmadı... Asıl şu an en büyüğümüz, klarnetin en büyük üstadı, Hüsnü'nün amcası Zeki Şenlendirici var. 85 yaşında... Rahatsız epey. Konuşamaz şimdi."
Mahalledeki müzisyenler yazları genelde İzmir'in, Bergama'nın iki-üç gün süren köy düğünlerinde çalıyorlar. İlkbahardan sonbahara kadar işler açık ve yoğun. Ama İzmir fasıl şehri... Kışın da fasıllara Klasik Türk Müziği çalmaya gidiyorlar. Atmaca'da daha çok asma davul, klarnet ve darbuka ustaları yetişiyor son yıllarda. Vaktiyle trompet çalan da çok varmış. Ama son dönem Hüsnü Şenlendirici'nin etkisiyle klarnete yönlenmiş gençler.
MÜZİK BİZİM NEFESİMİZ
Keman ender görülüyor mesela Atmaca'da. Yaşar Dağ mahallenin en kıdemli kemancılarından. 67 yaşında... Oku oku bitmez, ansiklopedi gibi bir usta. "Benim işim daha çok fasıllar" diyor: "70'lerde İstanbul'da Sulukule'de çok çaldım. İki katlı evler olurdu. Sadri Alışık, Kadir Savun, Erol Taş gibi dönemin artistleri hem eğlenmek, hem de argo öğrenmek için gelirlerdi. Bize de sorarlardı, yazarlardı bazen. 'Şu ne demek, bu ne demek' diye."
Vurmalı çalgılar ustası Murat Gezgin mahallenin en sevilen isimlerinden. 2000'de Kültür Bakanlığı, ABD'de yaşayan Türk caz saksafoncusu İlhan Erşahin'le proje yapmak için Hüsnü Şenlendirici ve Murat Gezgin'i seçmiş: "Bir aydan fazla konser yaptık ABD'de İlhan Erşahin'le. Konservatuvarlara gidip Türk müziğini, Türk müziği ritmlerini anlattık. Daha sonra yine Hüsnü'yle Brooklyn Funk Essentials diye ABD'li müzisyenlerden oluşan bir grupla albüm yaptık. SBuraların havasında, suyunda bir şeyler var galiba. Al bizden bir müzisyeni, dünyanın neresine götürürsen götür çalar!"
Gezgin, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur dahil pek çok assolistle de çalışmış.
52 yaşındaki asma davul ustası 'Çolak Ahmet' ünü sadece Bergama'yı değil, meslektaşları arasında Türkiye'yi sarmış bir isim. "Soyadımı boş verin beni Çolak Ahmet diye bilir bizim âlem" diyor ve devam ediyor hikayesini anlatmaya: "Sol kolum doğuştan sakat. Dirseğim yok, kolum kısa. Ama inat ettim davulcu oldum. Babam da davulcuydu ama benim klarnetçi olmamı istiyordu. İşlere beraber gidelim diye. Ben tutturdum, davulcu olacağım! Okul çantasına sopayla vurup öğrendim bu işi. Davulculuktan vazgeçeyim diye, ayaklarımdan tavanı astı babam, ben yine vazgeçmedim. Müzik bizim kanımıza biz anlamadan giriyor. Kaç nesil müzisyendi sülalemde bilmiyorum. Bildiğim hep müzisyen... Bizim için su içmek gibi, nefes almak gibi müzik..."
ÇOCUKLARIMIZ NOTA ÖĞRENSİN İSTİYORUZ AMA...
52 yaşındaki Atmacalı klarnetçi Ferit Benli, ABD'de yaşayan dünyaca ünlü Türk müzisyen Ömer Faruk Tekbilek'le yaklaşık bir ay ABD turnesine çıkmış. Şu an Bergama Belediyesi'nde kurdukları eğitim merkezinde müzik bölümünün başında. Yetiştirdiği öğrencilerden müzik öğretmeni olan da var, konservatuvar mezunları da... Her yaz Bergama'da bir hafta süren 'Klarnet Kampı'nda da eğitmenlik yapıyor: "Artık çocuklarımızın notalı eğitim almalarını, konservatuvar okumalarını istiyoruz. Ama doğuştan yetenekli olup, müziğin içine doğdukları için konservatuvara başlayanların çoğu da bitirmiyor. Sıkılıyorlar. Çünkü 'zaten çalıyorum' duygusu oluşuyor. Bir yandan haklılar da... Çalıyorlar ve gelir durumları, aile yapıları belli insanlar. Hayatla mücadele etmek zorundalar. Ekmeklerini de çıkarmak zorundalar. Her sene okulumuzda öğrenciler yetiştiriyoruz ve yazın bir gösterimiz oluyor. Amacımız Atmacalı çocukları, gençleri akademik olarak da müziğe yöneltmek..."
ERDOĞAN 'ÇİNGENE' TABİRİNİ ROMAN YAPTI
Atmaca Müzisyenler Kahvesi'nde otururken içeri 60'larının sonunda, tabirin içeriğini dolduracak kıymette, nur yüzlü bir amca giriyor. Adı Hasan Eldemir. Gürcü kökenliymiş. "Çok eski müzisyen dostlarım vardı, onları görmeye geldim bugün" diyor: "Medrese eğitim gördüm. Uzun süre müezzinlik de yaptım. Şimdi mevlüthanlık yapıyorum. Vaktiyle Türk Sanat Müziği de söylerdim. Ama eski şarkılar ne şarkılardır! Hafız Burhan'dan gazeller söylerdim. Hem ilahi, hem beşeri aşkı anlatır o eskiler. Sadettin Kaynak hacca gidiyor. Sazının üstüne bülbül konuyor, başlıyor makamıyla ötmeye... Romanları çok severim... Dünya hırsları yoktur. 'Çingene' tabirini hiç sevmediler. Allah razı olsun, Recep Tayyip Erdoğan'dan, o tabir yerine 'Roman' denmesini yaygınlaştıran kendisidir. Öyle bir ince duyuş ve zeka... Kaynaştıran bir lider."
ATMACA'NIN CAZCI KARDEŞLER'İ
Atmaca'da kurulan bir grup Broband. 'Birader'den ilhamla... 18 yaşındaki Ahmet Duraç grubun klarnetçisi, saksafon da çalıyor. Liseyi bitmiş. Konservatuvar sınavına hazırlanıyor. Caza meraklı... Lise son sınıf öğrencisi Burak Türegül grubun vurmalı sorumlusu. Def, bendir, darbuka, bongo... Ne gelirse aklınıza. 25 yaşındaki bayan kuaförlüğü yapan Mehmet Can Akkuş ise gitar çalıp şarkı söylüyor grupta. Cazdan rock'a, Türk müziği makamlarından Latin müziklerine her şeye meraklılar. Yazları Ayvalık'ta çalıyorlar. Klarnetçi Ahmet de bizi şaşırtmıyor, "Bütün aile, babalar, dedeler müzisyen" diyerek... Kendisi kışın bakkal dükkanlarının başında duruyor, yazın düğün düğün geziyor. Ama özellikle dikkat çektiği bir şey var: "Artık, müzisyenler pop söylemeden, enstrümanlarıyla da var olabiceklerini gördüler."