Biri İzmir'de başlayıp Bükreş'e uzanan diğeri ise Ağrı'da doğup Portekiz'de zirveyi görmüş iki genç kadın şampiyonun hikayesi. Buse Tosun ve Zeynep Çelik Aydın. Biri 23 yaş altı Dünya Güreş Şampiyonu, diğeri ise Görme Engelliler Judo Şampiyonası'nın altın madalya sahibi. Birbirinden bağımsız ama özünde bir o kadar da benzer hikayeler onlarınki... Aralarında yalnızca bir yaş var. Küçük yaştan itibaren karşılaştıkları tüm güçlüklerin karşısında tutkunu oldukları sporun onlara verdiği güçle durmuşlar. İkisi de hiç pes etmemiş ve çok çalışmışlar. İkisinin de en büyük hedefi 2020 Tokyo Olimpiyatları'nda altın madalya kazanıp Türk bayrağını gururla dalgalandırmak. Ve ikisi de geçen hafta branşlarında dünyanın en iyisi oldular. Hem Buse Tosun hem de Zeynep Çelik Aydın'la konuştuk. İkisi de samimi bir biçimde öykülerini bize açtılar, eh bize de bu öyküleri sizlere aktarmak düştü. Buyursunlar...
BİRAZ ZAMAN BİR KADINIM GEÇİRİRİM DEDİM ŞAMPİYON OLDU
Ağrı Patmos'ta başlayıp Erzurum'a uzanan bir hayat... Doğuştan görme engelli olan Zeynep Çelik'in hayatı çoğumuza göre çok avantajlı başlamıyor, ancak o asla ümidini kaybetmeyenlerden, pes etmeyenlerden. Ağrı'da geçen 13 yılın ardından ailece Erzurum'a taşınıyorlar. Her ne kadar gündelik hayatını idame ettirmek de güçlük çekmese de yaşıtlarına göre zorluklar yaşayan Zeynep'in hayatında kız kardeşinin onu judoya yönlendirmesiyle yeni bir pencere açılıyor. "Biz Doğu çocuğuyuz. Doğu çocuğundan jimnastikçi olmazdı herhalde diyordum. O yüzden kız kardeşim judoya yönlendirdiğinde 'Bir bakayım' dedim. Hoş, ilk başlarda 'Ben judo da yapamam kesin birkaç zaman sonra sıkılıp bırakırım' demiştim ama öğrendikçe sevmeye, zevk almaya başladım" diyerek ilk günlerini anlatıyor Zeynep Çelik. İlk günden bu yana en büyük destekçisi ailesi oluyor. "Engelli kişilerin ailelerinin yüzde 90'ı çocuğunu evde tutuyor, 'Aman, bir şey gelmesin başına' diyor. Bu zihniyet değişmedikçe o insanlar evde kalmaya bizim gibi öyküler de tek tük anlatılmaya devam edecektir. Eğer benim ailem de bu düşüncede olsaydı ben ne tüm dünyayı dolaşırdım ne de dünya şampiyonu olabilirdim" diye ailesinin desteğinden bahseden Zeynep Çelik hakikaten de Erzurum'u aşıp dünyanın birçok ülkesine gidiyor. Ancak hem judoyu hem okulu yürütmekte güçlük çekip lise son sınıfta okulu bırakmak zorunda kalıyor. Gel zaman git zaman İngiltere'de Avrupa şampiyonu, Özbekistan'da ve Portekiz'de de dünya üçüncüsü oluyor. Bu sırada 2018'in Nisan ayında ise dünyaevine giriyor. "Nasıl tanıştınız eşinizle, hem evlilik hayatını hem de spor yaşamını sürdürmek zor olmuyor mu?" diye soruyorum. "Zor olmuyor çünkü eşim de eski judoculardan. Birbirimizi anlayabiliyoruz. Maçta tanışmıştık, sonra da evlendik zaten" diyor isminin sonuna artık Aydın soyadını da ekleyen Zeynep Çelik. "Allah Allah bir gün maçta tanıştınız ve ertesi gün evlenmediniz herhalde süreç bu kadar hızlı ilerlememiştir" diyorum detayları öğrenmek istercesine. Gülüyor, "Yok canım bir 3 yıl görüştük tabii" diye durumu aydınlatıyor.
TÜM BUNLAR RÜYA MI?
Buna rağmen yaklaşık yedi aydır evli olmasına karşın toplamda bu sürenin ancak bir ayında evde olabildiğini söylüyor genç judocu. Günde altıyedi saat süren antrenmalar, kamplar, şampiyonalar, durmaksızın bir tempo. Ve iki hafta önce daha önce dünya üçüncüsü olduğu Portekiz topraklarında bu kez Odivelas kentinde 40 ülkeden 268 sporcunun katıldığı şampiyonada mücadele eden milli sporcu, finalde karşılaştığı Japon Junko Hirose'yi yenip altın madalyaya ulaşıyor. "Biraz zaman geçirmek, hayata bir yerinden dahil olmak için girişmiştim judoya, işlerin buralara geleceğini tahmin bile edemezdim" diye şaşkınlığını hâlâ gizleyemiyor: "İstiklal Marşı'mız okunurken ağladım, şu an anlatırken de gözlerim doluyor. Dönüp dönüp soruyorum çevremdekilere 'Tüm bunlar bir rüya mı' diye..."
BEN BAŞARMIŞ BİR KADINIM
Zeynep Çelik Aydın tüm yaşananların ardından kendini başarmış bir kadın olarak tanımlamaktan da çekinmiyor. Kısıtlı imkanlarda, görme engelinden, çevrenin zaman zaman çekememezliğinden sıyrılıp bir şampiyon olarak anılmasının en değerli şey olduğu görüşünde. "Eğer hayatıma judo girmeseydi hayatım daha da renksiz olurdu" diyor ve tamamlıyor "Şimdi ise kendi ayaklarının üstünde duran genç bir kadınım ve başardım".
MİNDERDE CANAVAR SOKAKTA NORMAL BİR KADINIM
İzmir'de bir okul bahçesi. Çocuklar kızlı erkekli oyun oynuyorlar. Her şey gayet olağan, gayet sıradan. Fakat içlerinden bir kız, arkadaşlarına göre fazla hareketli. Deyim yerindeyse bir türlü duramıyor olduğu yerde. Bu kız çocuğunun hareketli hali okulun öğretmenlerinden Selahattin Karaman'ın dikkatini çekiyor. Bir süre oyun oynayan grubu izledikten sonra kızın yanına gelip "Senden iyi güreşçi olur bak, güçlüsün, çeviksin, hızlısın, antrenmanlara gelmeye ne dersin" diyor. Kız hiç tereddüt etmeden "Neden olmasın" diye yanıtlıyor ve güreş antrenmanına gidiyor. 13 yıl sonra Romanya'nın başkentinde 23 yaş altı Dünya Güreş Şampiyonu olacak Buse Tosun'un hikayesi böylece başlamış oluyor.
ANTRENMAN PARTNERİM ABİM
Buse Tosun, İzmirli bir ailenin çocuğu, bir abisi bir de ablası var, yani evin en küçüğü. Anne ev hanımı, baba ise belediyede çalışıyor. Başta dedik ya hareketli bir çocuk diye güreşe başlayana kadar sırf o hareketli hali azalsın diye öğretmenleri onu atletizme, basketbola türlü spor branşlarına yönlendirmişler. Ama en son istikamet güreş olmuş. Bu sporun altından kalkabilir miyim, başarısız olur muyum diye kendinize hiç sordunuz mu başlarda diyorum. "Hayır" diyor Buse Tosun ve ekliyor "Çocukken erkek arkadaşlarımla kavgaya giriştiğimi hatta onları dövdüğümü bilirim, yani güreşe başlarken de 'Acaba benden olur mu, yapabilir miyim' gibi tereddütlerim hiç olmadı." Hem hafif alaycı hem de hayli kendinden emin bir karakter. Buse güreşe başladıktan sonra ailesinin desteği ilk günden bu zamana hep sürüyor. Öyle ki en sıkı antrenman partneri de abisi oluyor. Bir süre sonra evdeki kardeş boğuşmaları bir anda Buse'nin güreş antrenmanlarına dönüveriyor. "Tabii abim profesyonel olmadığı için onu yendiğim de epey olmuştur" diyerek yine mizahi bir tonda anlatıyor Buse o günleri. 2013'te Buse Tosun güreşte Avrupa gençler şampiyonu ve koleksiyona dahil olan ilk madalya ise altından oluyor. Ancak gitgide kendini geliştiren, hedeflediği amaca her gün daha da yaklaşan Buse için 2017 yılı birtakım talihsizlikleri de beraberinde getiriyor. 2017'nin başında menisküsünde yırtık olduğu için bir ameliyat geçiriyor genç sporcu. Tedaviydi, rehabilitasyondu, iyileşmeydi derken kendini toparlıyor ve mindere dönüş yapıyor. Fakat çıktığı müsabakada sakatlık nüksediyor ve ikinci bir ameliyat geçiriyor. Bu kez toparlanması daha güç, minderlere dönüşü de daha sancılı oluyor. Ki döndüğü zaman da pek eski Buse değil doğrusu. "Normalde yenilmeyeceğim sporculara mağlup oluyordum" diyor Tosun o günler için. Yani bir Hollywood filmindeki bir boksör gibi... Filmin sonunda kahramanımızın rakibini nakavt edebilmesi için önce birkaç yumruk yemesi gerekir ya Buse'nin başına gelenler de bundan farksız değil. Ve toparlanıyor. 2018'in Kasım ayına geldiğinde Romanya'nın başkenti Bükreş'te Buse Tosun, İzmir'deki okulunun bahçesinde çıktığı serüevnin en anlamlı gününü yaşıyor. 72 kilo finalinde Tosun, Rumen Rakibi Alexandra Nicoleta'yı 10-0 sayı tuşuyla yenerek altın madalyaya ulaşıyor. Sonra da alıyor omzuna Türk bayrağını ve gözleri parıldayarak gururla dalgalandırıyor
ÖZGÜVEN KAZANDIM
Buse Tosun gözünü 2020 Tokyo Olimpiyatları'na dikmiş vaziyette. Ciddiyetle o şampiyonaya hazırlanıyor. Ama dedik ya bir yandan da mizahi bir tarafı var diye, "Gücünüzü normal hayatınızda kullanmayı hiç düşündünüz mü?" sorumuza gülerek "Gücümü kullanmam gereken anlar yaşamıyorum, ama gerekirse de kullanırım yani" diyor ve ekliyor "İşin şakası bir yana minderde başka sokakta başka bir hayatımız var. Minderde bir canavara dönüşebilirim bazen ama sokakta normal bir kadınım." Son olarak bu sporun kendisine kattığı en büyük değerin ne olduğunu sorduğumuzda ise teklemeden yanıtlıyor: Özgüven...