Nemrut Dağı'nın tepesindeyiz. Rakım 2 bin 134... Etrafımızda Türkiye'nin ve Adıyaman'ın simgelerinden olan tarihi anıtsal heykeller var. Bu heykellerin arasından göğe müzik sesleri yükseliyor. Adıyaman Filarmoni Orkestrası (AFO) Nihavent Longa'yı çalıyor...
Nemrut'un zirvesinde filarmoni! Adıyaman Adıyaman olalı böyle güzellik görmedi
Rüya gibi bir an. Nemrut'u ziyarete gelenler böylesi bir manzara ile karşılaşmayı ummadıkları için şaşkın ama bir o kadar da heyecanlılar. Bu ana bizimle birlikte tanıklık eden Amerikalı bir kadın "Unutulmaz bir deneyim" diyerek şarkıyı dinliyor. Gaziantepli bir çiftse sessizce orkestrayı soruyor, "Adıyaman Filarmoni Orkestrası" diyorum. Şaşırıyorlar. Yüksek sesle "Adıyaman Filarmoni mi?" diye soruyorlar.
SABAH'ın haber merkezinde çalışan Adıyamanlı gazeteci arkadaşım Erdoğan Yapık, birkaç hafta önce orkestranın İstanbul'daki konser davetiyesini getirdiğinde, ne yalan söyleyeyim ben de benzer bir tepki vermiştim. Ki sizler için de durumun pek farklı olmadığını tahmin edebiliyorum. Adıyaman ve filarmoni orkestrası bir cümle içinde yan yana gelince ezberler bozuluyor...
Aslında bu şaşkınlığımızın arkasında kimi klişelerin oluşturduğu önyargılarımız var. Hepimizin hafızasında, yıllar önce gerçekleşen bir klasik müzik konseri sonrası seyircinin "Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi" yorumu yer alıyor. Taşrada, hele hele Güneydoğu'daki bir ilimizde filarmoni orkestrasının var olabileceğine inanamıyoruz. Ama işte gerçeğin, bütün önyargıları yıkan, ezberleri bozan bir özelliği var.
Bunun için Adıyaman ve Nemrut Dağı'nın tepesindeyiz biz de. Bu ezberleri bozan, Adıyaman ve bölgede müzik algısını değiştiren, klasik müziği sevdiren bir grup insanın ve orkestranın hikayesini öğrenmek, neler yaptıklarını anlatmak için.
İLK KONSER DÜĞÜN SALONUNDA
Adıyaman Filarmoni Orkestrası 15 kişilik bir orkestra... Birçoğu Adıyamanlı olan müzik öğretmenleri ile öğrencilerden oluşuyor. 2012'de kuruluyor. Kurucusu, Adıyaman'da müzik öğretmenliği yapan Özgür Oğuz. Özgür Bey filmi başa sarıp anlatıyor orkestranın macerasını: "Buraya yıllar önce müzik öğretmeni olarak atandım. Mersinliyim ama eşim Adıyamanlı. Şehirde o yıllarda kültür sanat adına hiçbir şey yoktu. Ne bir tiyatro, ne bir konser. Şikayet etmek yerine bir şeyler yapmak gerek dedim kendi kendime. Çünkü şikayet sonuç vermez. Ve sanatın bu şehre, bize ama en önemlisi çocuklarımıza iyi geleceğini düşündüm. Kulağımın arkasındaysa müzik öğretmenimin bir sözü vardı: 'İnsanlar neden sanata ulaşmak için merkeze gitsin, sanat taşraya gelsin.' Bu görüş doğrultusunda önce Adıyaman Filarmoni Derneği'ni, sonra da kimi öğrenci kimi müzik öğretmeni 25 kişilik bir orkestra kurduk. İlk konserimizi 2012'de bir veli buluşmasında Pera Düğün Salonu'nda verdik."
İşte o ilk konser şehirde özellikle de üniversiteli gençler arasında kulaktan kulağa yayılıyor… Destek mesajları almaya başlıyorlar. Orkestra üyeleri de doğru bir yola çıktıklarını anlıyor. Özgür Bey "Zor bir yolculuğa çıktığımızı biliyorduk ama bu şehirde yalnız olmadığımızı hissetmek bize daha fazla cesaret verdi" diyor.
Şehirde müzik öğretmenliği yapan Adıyamanlı orkestra üyelerinden Ferit Yelken "Düşünsenize doğup büyüdüğünüz bir yerde bir şey başlatıyorsunuz ve bu kabul görüyor. Adıyaman'da bu durum az buz bir şey değil" diyor. Anlıyorum ki o Adıyamanlı… Hikayesini soruyorum, başlıyor anlatmaya Ferit Bey: "Adıyaman'da yıllar önce güzel sanatlar lisesi açıldı. Ben ilk mezunlardanım. Müziğe ilgim vardı ve liseye kayıt oldum. Enstrüman olarak da kemanı seçtim. Ama biz o yıllarda kemanı elimizde taşımaktan utanırdık. Çünkü insanlar garip garip bakardı bize. Müzik buralarda eğlence aracı ya da boş uğraş olarak görülür. Fakat o lise belki de orkestranın kurulmasına zemin hazırladı." "Nasıl?" diye soruyorum, devam ediyor Ferit Bey: "Bizim için müzik artık bir meslekti. Liseden sonra çoğumuz üniversiteyi okuduk ve müzik öğretmeni olduk. Adıyaman'a tayinimiz çıktı. Fakat öğretmen olsanız bile müzik yapmayınca eksik hissediyorsunuz kendinizi. Evde tek başıma keman çalınca geçmiyor bu duygu. Sonra orkestranın varlığından haberdar oldum ve katıldım. Meğer birçok öğretmen benimle aynı dertten mustaripmiş. Böylece mesleğimizi yapabilmek için bir araya gelmiş olduk ve zorluklara rağmen hep bir arada kalmaya çalıştık. Çünkü biliyorduk bir arada olmazsak burada müzik yapamayacaktık."
UZUN İNCE BİR YOL ÇOK SEVİLİYOR
İlk yıllarda, hafta sonları buluşup 10 saat prova almaya başlamışlar. Kimi şehre 35 km uzaklıktaki Kahta'dan kimi 65 km uzaklıktaki Sincik'ten gelmiş. Ulaşım ilk yıllarda sorun olmuş ama çözmüşler. Konserlerini duyurmak için sokaklara çıkıp tek tek broşür dağıtmışlar. Genelde "Filarmoni de nedir?" diye sorular gelmiş. Ferit Bey "Anlatıyorduk biz kimiz, neyiz, ne yapmaya çalışıyoruz. İnsanlar önceleri biraz temkinliydi. Tanışmamışlar klasik müzikle. Biz tanışmalarını sağladık. Çünkü tanışınca takipçisi olabiliyorlar. Zaten birçoğumuzun kulağında klasik müzik parçaları vardır. Duymuşuzdur bir yerden ama eserlerin adı bilmeyiz. Bunun için bizi dinlemeye gelenler çok da yadırgamadı klasik müziği" diyor.
AFO, halkın aşina olduğu türkülere senfonik düzenlemeler yapıp repertuvarlarına alınca işleri biraz daha kolaylaşmış. Orkestranın çellistlerinden öğretmen Serkan Kondu "Türkü düzenlemelerimiz çok rağbet gördü. Aşık Veysel'in Uzun İnci Bir Yol repertuvarımızdaki en sevilen türkülerden. Ama Mozart da Vivaldi de Brahms da çalıyoruz" diyor keyifle.
Özgür Bey "Adıyaman'da çok güçlü yerel müzik geleneği olmasına rağmen, burada müzik tek düzeleşmiş. Fakat biz hem müziğe hem de klasik müziğe olan algıyı değiştirdik. Şehirde bir izleyici kitlesi oluşturduk. Konserlerimiz dolu geçiyor. Zamanla çevre illerden bizi dinlemeye gelenler oldu. Adıyaman'dan sonra bölgeyi de kazandık" diyor. "Hani bölgenin klasik müziğe yaklaşımını anlatmak için 'Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi' denir ya" diyorum, Özgür Bey "İşte o söz tarihe karıştı. Artık insanlar bu söze nazire yaparcasına 'Adıyaman Adıyaman olalı böyle güzellik görmedi' diyorlar" diye anlatıyor değişen durumu.
AFO genelde konserlerinde önemli bir solisti ağırlıyor. Ki ilk yıllarından itibaren buna çok önem vermişler. Türkiye'den hatta yurtdışından sanatçılar davet ediyorlar. Mesela 16 Kasım'daki konserlerine solist olarak İtalyan sanatçı Alberto Cappiello katıldı. Bu gelenek, Adıyaman Filarmoni Derneği olarak 2015'ten beri her yıl uluslararası müzik festivali düzenlemelerinin önünü açmış.
DESTEK YOK MASRAFLAR CEPTEN
Dernek, orkestra, festival… "Sizi kim destekliyor?" diye soruyorum. Özgür Bey'den "Kimse" cevabı geliyor. Şaşkınlığım karşısında açıklıyor durumu: "Solistlerin masrafını kendi maaşlarımızdan topladığımız paralarla karşılıyoruz. Herhangi bir kurumdan düzenli bir desteğimiz yok. Zaman zaman ayni destekler oluyor, burada klasik müzik algısı değiştikçe kurumlar bize yardımcı olmaya çalışıyor ama bunlar yeterli gelmiyor."
AFO, altı yılda Adıyaman'da müzik algısını değiştirdiği gibi bölgede de klasik müziğe karşı olan önyargıları yıkmış. Geçen yıl Mersin Müzik Festivali'nden davet alıp çalmışlar. Bu yıl da İstanbul'a geldiler ve konser verdiler. Özgür Bey "İstanbul'da seyirci bizi beş dakika ayakta alkışladı. Bu hepimiz için büyük gururdu. Bir hayalle yola çıktık, varımızı yoğumuzu koyduk bu yola. Artık meyvelerini topluyoruz" diyor. "Bundan sonrası" diyorum Özgür Bey de anlatıyor: "Daha yolun başındayız. Amacımız AFO'nun bölgede kalıcı bir senfoni orkestrası kurulmasına önayak olması. O orkestra da bütün bu bölgeyi il il, ilçe ilçe dolaşıp konserler versin diye hayal kuruyoruz."
Adıyaman'dan dönerken biliyorum AFO o orkestrayı bir gün kuracak ve biz gidip yine onların haberini yapacağız…
ORKESTRA HAYATIMIZI DEĞİŞTİRDİ
Adıyaman Filarmoni Orkestrası, bir orkestra olmanın çok ötesinde. İnsanların hayatının değişmesine de vesile oluyor. Özgür Bey "Orkestra ilk kurulduğunda Adıyamanlı öğrenciler vardı aramızda. Kimi güzel sanatlar lisesinde okuyor, kimi kabaca enstrüman çalmayı biliyordu ama o kadar… Hepsi ile tek tek ilgilendik… Onlar şimdilerde üniversiteyi kazandı, müzik bölümlerinde okuyorlar. Hep söylerler 'Bu orkestra hayatımızı değiştirdi' diye… Şimdi de konserlerimize gelen gençler, öğrenciler 'Biz de yapabilir miyiz, enstrüman çalabilir miyiz' diyorlar. 'Yapabilirsiniz' diyoruz. Belli olmaz içlerinden biri bir gün AFO'nun üyesi olabilir ya da bir müzisyen. Biz onlara cesaret veriyoruz" diyor.
Orkestrada çello çalan yine Adıyamanlı olan müzik öğretmeni Mustafa Akan, orkestradan gençlerin nasıl cesaret aldıklarını anlatıyor heyecanla: "Ben de Ferit gibi güzel sanatlar lisesinin ilk mezunlarındanım. Konserlerde insanların gözünden nasıl heyecanlandıklarını görüyorum. Az çok bizi tanıyorlar. Buranın insanıyız. 'O yaptıysa, başardıysa biz de yapabiliriz' diye düşünüyorlar. Hani buralı olmasak o empatiyi kurmaları zor. Ama bizim bu işi yaptığımızı görünce bazı şeyleri yapabilecekleri cesareti kendilerinde buluyorlar."
HAYAL ETMEK BAŞARMANIN YARISI
Gökçe Çiçek filarmoninin tek kadın üyesi. Adıyaman Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölümü'nde okuyor, 19 yaşında ve flüt çalıyor. "Daha üniversiteye gelmeden Hatay'da sosyal medya üzerinden AFO'yu takip ediyordum. Buraya gelince ilk işim orkestra ile iletişime geçmek oldu" diyor. Böylece anlıyoruz ki AFO'nun namı çoktan bölgeye yayılmış. Bir yıldır orkestra üyesi olan Çiçek "Orkestra benim ikinci ailem oldu. Belki bu orkestra olmasaydı üniversite hayatım daha zor geçerdi" derken birçoğu kendisinden büyük orkestra arkadaşlarına bakışlarıyla teşekkür ediyor. Çiçek, orkestranın kendisine hayal etmenin ne kadar önemli olduğunu öğrettiğini söylüyor. "Çünkü" diyor "Hayal etmek başarmanın yarısıdır."
Çiçek iyi bir flüt sanatçısı olmak istiyor: "Adıyaman'da imkanlar sınırlı. Bu şehirde belki iki belki üç kişi flüt çalıyoruz. Kendimi geliştirmek istiyorum ama imkanlar sınırlı diye bundan vazgeçmem. Çünkü ben AFO üyesiyim. Zorlukların üstesinde gelmek bizim işimiz. Flüt dersi almam gerek. Bunun ekonomik koşullarını oluşturmak için şimdilerde destek arıyorum. Cüzi bir destek ama benim için önemli. Şimdiye kadar destek veren olmadı ama vaz geçmeyeceğim. Çünkü bu orkestra bana vaz geçmemeyi öğretti."
EN GENÇLERİ 17 YAŞINDAKİ ÇAĞDAŞ
Orkestranın en genç üyeleri 17 yaşındaki lise öğrencisi Çağdaş Mert Akgün ile 19 yaşındaki Duhan Kalaylı. Çağdaş, müziğe aşina bir aliden geliyor. Güzel sanatlar lisesine başlayınca kemanı seçmiş. Müzik öğretmeni, "Özgür Bey'i bul ve o ne derse yap" demiş "Ben de yapıştım Özgür Hoca'nın peşine, ayrılmadım" diyor. Orkestranın bir konserini izleyince büyülenmiş, sonrasında Özgür Bey'in davetiyle orkestraya dahil olmuş. "Benim için büyük gurur burada çalmak" diyor. Duhan, Malatyalı. Gitar çalmaya heves etmiş, keman çalan alt komşusunun bir gün "Sen mi gitar çalıyorsun?" diye sormasıyla başlıyor onun müzik macerası: "Komşumuz beni yönlendirdi, güzel sanatlar lisesine gittim. Babam bağlama istese de ben kemanı seçtim. Adıyaman'a üniversite okumaya geldim. Gelince de orkestradan haberdar oldum ve Özgür Hoca'nın davetiyle orkestraya girdim. 19 yaşımda orkestra üyesiyim. Bu bulunmaz bir fırsat."
AFO, İNSANLARI MÜZİĞİ İLE İKNA ETTİ
Orkestranın çellistlerinden öğretmen Serkan Kondu kendi ifadesiyle 'batıdan bölgeye gelenlerden.' Konyalı ve Konya'da izlediği bir konser sonrasında müzik okumaya karar veriyor. İnönü Üniversitesi'nde okuduktan sonra bu bölgede görev yapmak istemiş. Adıyaman'a 65 km uzaklıktaki Sincik'te öğretmenlik yapmış. "Kimi bu bölgeye gelince 'O yok bu yok' diye şikayet eder. İnsan var yeter. Burası çok köklü bir kültüre ev sahipliği yapıyor. O kültürlerin getirdiği birikim, harman insanların içine işlemiş. Bu bölgedeki insanın samimiyetini seviyorum. Bunun için burada kaldım. Kimi sorunlar oluyor ama bölge insanı iyi bir dinleyici, ikna edilmeye de hazır. AFO bunu yaptı, insanları müziği ile ikna etti" diyor.
NE YAPTIN ADIYAMAN'DA DİYENLERE AFO'YU DİNLEDİM DİYECEĞİM
Özgür Bey AFO'nun ezberleri nasıl bozduğunu anlatırken çok sevdiği bir anekdotu paylaşıyor: "Zorunlu görev nedeniyle Adıyaman'da çalışan İzmirli bir cerrah konserimize gelmiş. Konser sonrası sosyal medyada şöyle bir paylaşım yapmış: 'Adıyaman'da zorunlu hizmetim bitip İzmir'e dönünce, arkadaşlarım ne yaptın orada diyecekler. Ben de Adıyaman Filarmoni Orkestrası konserlerini izledim. Hatta bir defasında İzmir Senfoni Orkestrası'nın solisti Yeşim Hanım çaldı desem inanmayacaklar. İyisi mi şu fotoğrafı koyayım buraya.' Bu paylaşım aslında yaptığımız şeyi özetliyor..."
ADIYAMAN'I KAZANDIK BATIYI KAZANAMADIK
"Adıyaman'ı kazandık ama batıyı kazanamadık" diyor Özgür Bey. "Neden öyle düşünüyorsunuz?" diye soruyorum. "Biz AFO'yu duyurmaya çalışırken İstanbul'da, hatta müzik dünyasının içinden birileri 'Hadi canım, böyle bir şey olur mu' diye tepki gösterdi. Hatta 'Adıyaman'da filarmoni orkestrası kurulmuş. Ne yapacaklar Lorke Lorke'yi mi söyleyecekler' diye dalga geçtiler. En yaralayıcı olan tepkilerden biriydi bu… Bunu yapanlar sanatçıyım, müzisyenin diye geçiniyor" diyor. Ama müzik dünyası içinden birçok insan da tam destek vermiş. Mesela Rengim Gökmen "Herkesin çıkmaya cesaret edemediği bir yola çıktınız, yürüyün, koşun" demiş.
EL YAZISI İLE KONSER PROGRAMI
16 Kasım'da akşamüzeri Adıyaman'a gelince gözümle yol kenarındaki reklam panolarını tarıyorum. AFO'nun konser duyurularını görmeyi umuyorum. Ama göremiyorum. Şaşırıyorum! İstanbul'a Mersin'e konserler vermeye giden, AFO'nun konserinin duyurusu neden yapılmaz ki diye düşünüyorum. Adıyaman Üniversitesi'ndeki konser öncesinde dağıtılan konser programının el yazısı ile yazılıp dağıtıldığını görünce mesele anlaşılıyor. AFO'nun şehre, şehrin algısına, tanıtımına yaptığı olumlu katkı çok da kavranmamış yerel yetkililer tarafından. Ama sağlam seyircileri var. Salon doluyor. Her yaştan insan var salonda. Konser bitince insanlar gitmiyor. Orkestra üyeleriyle konuşmak, fotoğraf çektirmek istiyor.
BURANIN KADERİ İLLA Kİ ORKASTRASI OLACAK
Her şey bitti dönüş yolundayız. Bir lokantaya giriyoruz. Esnaf gazeteci olduğumuzu ve AFO'nun hikayesini yazmak için şehre geldiğimizi öğrenince "İyi şeyler yazın çocuklar hakkında" deyip anlatıyor: "12 Eylül'de burada bir orkestra kurulmuştu. Hani filmi de yapılmıştı Beynelmilel'di galiba adı. O orkestrada da çalan bir arkadaşım vardı. Sonu iyi olmadı. Askerin hışmına uğradılar. Bunlar da ikinci orkestrayı kurdular. Buranın kaderi bu şehirde illa ki orkestrası olacak."
SADECE ORKESTRA KURMADI ADIYAMAN'A TİYATROYU DA GETİRDİ
Özgür Bey tam bir kültür sanat insanı. Orkestrayı kurduktan ve konserler vermeye başladıktan sonra onun bu özelliği şehirde daha da anlaşılır olmuş. Bir gün Adıyaman Valiliği'nden konser sonrası tanıştığı bir arkadaşı aramış ve "Şehre bir tiyatro getirebilir miyiz, sen bu işi yapabilir misin?" diye sormuş: "Kültür Bakanlığı'nı aradım, dediler ki 'Birkaç yıl önce 50 kişilik bir prodüksiyon gönderdik Adıyaman'a. Salona 12 kişi geldi. Biz Adıyaman'ın üzerini çizdik.' Ben de 'O bizden önceydi' dedim. İkna ettim. Geldiler ve dolu salon teslim ettim. O oyunun biletlerini sokaklarda tek tek insanlarla konuşarak satmıştım. Sonra bir oyun daha bir oyun daha. Bakanlıktan inanamadılar çıkıp geldiler, kendi gözleriyle gördüler durumu. Sonra Adıyaman devlet tiyatrolarının turne programlarına dahil edildi. Artık yılda beş-altı oyun geliyor şehre."
O FOTOĞRAFIN ÖYKÜSÜ
Adıyaman Filarmoni Orkestrası'nın logosunda Nemrut'taki Apollo heykeli bulunuyor. Özgür Bey ile Adıyaman'a gitmeden konuşurken Nemrut'ta Apollo'nun huzurunda konser vermek gibi bir hayalleri olduğunu öğrendim. Acaba Adıyaman'ın simge yeri Nemrut'a Adıyaman Filarmoni Orkestrası'nı çıkarabilir miyiz diye düşündük. Ki daha önce çok özel durumlarda böylesi konserler organize edilmişti. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı aradık AFO'yu ve hikayesini anlattık, heyecanlandılar, hayallerinden bahsettik. Bakanlık yetkilileri "Onlar bölgede müzik algısını değiştirmeyi başarmış, her şekilde onların arkasındayız" dediler. Nemrut'ta mini bir dinleti ve fotoğraf çekimi için izin süreci böyle başladı. Adıyaman İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, bakanlığın AFO'ya olan desteğini öğrenince hızlı bir şekilde izni çıkardı. Fakat önemli bir sorunumuz vardı. Kasım ayında Nemrut karlı olduğu için dağın tepesine çıkmak ancak havanın güneşli olduğu bir gün mümkündü. Cuma günü Adıyaman'a gidince şehir soğuktu. 'Dağda kar yağıyor' demekti bu. Adıyaman İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileri sürekli dağdaki ekibiyle irtibat halindeydi ve müjdeli haber pazar günü sabah geldi. Jet hızıyla organize olduk ve Nemrut'a çıktık. Fotoğrafçı arkadaşım Saffet Azak ilk fotoğrafı çektiğinde heyecandan yerinde zıplıyordu adeta "Abi fotoğraflar efsane olacak" dedi. Öyle de oldu…