Yönettiği her diziye renk veren, duygularını tamamıyla o projeye aktaran, deyim yerindeyse dizinin içindeki bir karakter gibi işin ruhunu hisseden bir yönetmen Hilal Saral. Şimdi yepyeni bir projenin maestro'su oldu: Şahin Tepesi... atv ekranlarında cuma günü yayınlanmaya başlanacak dizi afişiyle, fragmanıyla bile konuşulmaya başlandı.
Hilal Saral'la yönetmenliğini yaptığı Şahin Tepesi'ni ve hayatını konuşmak üzere Zekeriyaköy'deki setin yolunu tuttuk. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen, yüzleri gülen, "Hocam hocam" diye etrafında dolaşıp, Hilal Saral'ın gözünün içine bakan bir ekiple vakit geçirdik.
Enerjisi çok yüksek, otoriter ama bir o kadar sempatik bir kadın Hilal Saral. Ünlü yönetmenle dizilerden, kadın olmaktan, set hayatından ve yaşamdan konuştuk:
- Dizi sektörü acımasız. Ve sanırım istikrar kelimesinin en az bulunduğu topraklar buralar. Oysa siz tam bir istikrar abidesisiniz. Tutmayan işiniz yok gibi... Nedir sırrı?
- Biz yönetmenler bir hikayeyi ve duyguyu aktarıyoruz, oyuncular da bunu seyirciye geçirirken aracımız... Oyuncuyla aranızda çok iyi bir bağ ve güven olmalı ki o duygu aktarılsın. Zor bir iş bizimki, zamanımızın büyük çoğunluğunu alıyor ve kendinizi unutuyorsunuz bir noktada. Bu nedenle ekibin birbirini sevmesi gerekiyor. Etik olarak problemsiz insanların bir arada olması gerekiyor ki o büyük aile uyum içinde ve güzel işler ortaya çıkarsın. İyi işlerin arkasında, iyi ekipler vardır. Ben 2005 yılından beri hiç ayrılmadığım bir ekiple çalışıyorum. Biz birbirimizi çok seviyoruz. Hatta çocuklar sabah minibüsten iniyorlar, birbirlerini öpüp işe başlıyorlar. Sevgi ve saygı üzerine kurduk ilişkimizi. Hani derler ya, sevmek zorunda değilsin ama saygı duymak zorundasın diye... Yalan! Sevmek de zorundasın. Birbirimize tutunacak bir dal bulamazsak bu kadar saati bir arada geçirip, gerçeklik duygusunu seyirciye geçireceğimiz bir iş yapamayız.
AŞK HİÇBİR ŞEYE YENİLMİYOR
- Sizin alametifarikanız nedir?
- Duyguyu iyi çıkarabiliyorum ve çok önemsiyorum. Estetik ve duygu çok önemli benim için. Estetik kaygımız olmadan, duygu katmadan iyi bir şey çıkaramayız ortaya.
- Sizi en çok harekete geçiren duygu hangisi?
- Aşk. Tüm işlerim birbirinden farklı ama benim için ortak duyguları aşk. Benim odak noktam kadın. Bu işlerin tekerleğini de kadınlar döndürüyor, sanki kahraman erkeklermiş gibi görünüyor ama mutlaka kadın yürütür işi. Kahramanları erkek olan işlere bakın, kadın olmazsa o erkek kahraman boşa düşer. Fatmagül'ün Suçu Ne? dizisinde sosyal bir yaraya değindik ve iki dakikada oluşan bir aşk yaratmadık. Oradaki kadın ayaklarının üzerinde durdu, adam onun bu dönüşümünü gördü ve o noktada aşk başladı. Aşk güzel bir şey. Dünyanın hali ortada, kaos, umutsuzluk, olumsuzluk ama aşk tüm bunlara yenilmiyor.
- Seyirci olsanız kendi çektiğiniz işleri bayılarak izleyecekmişsiniz gibi geliyor...
- Tabii. Zaten hâlâ eski dizilerimi tekrar izlerim. Hâlâ o olaylar gerçekmiş gibi hayıflanırım karakterlere, olaylara. Sanki ben çekmemişim gibi heyecanla izlerim her yeni bölümü. Zaten yönetmen koltuğunda otururken de, seyirci merakıyla oturuyorum. Zaten ben merak etmediğimde, oraya çözüm buluyoruz!
SEKTÖRE KENDİMİZİ İSPAT ETTİK
- Madem duygu olarak bu kadar yoğunsunuz, sizin yazıp anlatmak isteyeceğiniz bir hikaye yok mu?
- Var aslında. Hazırladığım birkaç şey var. Hayvanlarla ilgili bir şey yapacağım sinemada, farkındalık yaratacak.
- Dizilerde lokomotif kadındır dediniz, yönetmen koltuğu için de böyle diyebilir miyiz?
- Erkekler sürekliliği olan şeyleri sürdürmekte zorlanıyorlar. Dizi sürdürülmesi gereken bir şey, sabırlı olmayı gerektiriyor. Kadın yapısı itibariyle sabırlı. Dizi daha titizlikle ve özenle yapılması gereken bir şey. Kadın da böyle zaten. En küçük bir detayı bile kaçırmamanız gerekir. Bu nedene kadınların dizi çekmeye yapısal olarak daha uygun olduğunu düşünüyorum. Tabii ki sinema için de bu böyle. Film ve dizi çekmek kadınlara çok yakışıyor. Erkeklerin bizi anlamadıkları durumlar var ya, burada da bazı noktalarda anlayamıyorlar. Onlar teknik detaylara daha çok takılıyorlar. Ona takıldıklarında işin duygu tarafını ihmal edebiliyorlar. Ama ne olur bana kızmasınlar. Zaten bu piyasada görülüyor, artık bu işler daha ağırlıklı olarak kadınlara teslim ediliyor. Benim asistanlık dönemlerimde böyle değildi. Kadınlar koşullar nedeniyle tercih edilmezdi. Biz kar, yağmur, çamur her koşula dayandığımızı sektöre ispat ettik.
ZERRİN VAZGEÇİLMEZİM
- Favori oyuncularınız var mı? Elektriğinizin tuttuğu, ayrı yere koyduklarınız...
- Genç isimlerle çalışmayı çok seviyorum. Tecrübelilerin de keyfi ayrıdır. Ama biz Zerrin Tekindor'la başka bir his yakaladık. Tim Burton'la Johnny Depp, Uma Truman'la Tarantino, Cem Yılmaz'la Ozan Güven gibi olduk. Birlikte vakit geçirmeyi çok seviyoruz ve Zerrin çok renkli ve her dakika bir sürpriz çıkarabiliyor. Kıvanç Tatlıtuğ'u da çok severim. Çok sürprizlidir, vicdanlı, merhametlidir. Onunla geçirilen dakikalar çok keyiflidir, enerjisi çok iyidir. Beren Saat'le çalışmayı da çok severim. Çok disiplinli, çalışkan, epeydir görmediğim kadar uyumlu biri. Ve bu işi çok ahlaklı yapan bir oyuncu. Engin Akyürek de öyle. Siz onlara değer veriyorsunuz, onlar da buna karşılık beni üzmemek için, en iyisi için çalıştılar. Mesela Kıvanç'la bir sahne çekeriz, yüzüme bakar, tavrımdan anlar, "Tamam" desem bile, "Sen sevmedin, hadi bir daha alalım" der. Hepsiyle böyle. Hiç olumsuz bir şey yaşadığım biri olmadı.
BİR DERDİNİZİN OLMASI LAZIM
- Kariyerinizde bir kadın olarak hangi yollardan, zorluklardan geçtiniz?
- Ben çok çalıştım. Yetenek çalışkanlıkla bir yol buldu kendine. Bazen motivasyon kıran şeyler oldu, birilerinin tanıdığı diye, ünlü birinin çocuğu diye benim yerime tercih edilen insanlar oldu. Kırıcıydı ama çok da fazla iz bırakmadı bende. Bir derdiniz olması lazım. Hayatta rahatlık içinde ve o rahatlığa bayılır halde yaşamıyorsanız, bu hayatla bir derdiniz varsa başarıyorsunuz. Bir derdi olmayan, bir şey başarma ihtiyacı da duymuyor zaten.
- Maskülenleşmeniz gerekti mi?
- Erkek ağırlıklı bir iş bu. Ve o erkeklerin büyük çoğunluğu kadından komut almaktan hoşlanmıyor. Ne kadar sizi sevseler de, arkanızdan bunu ifade edebiliyorlar. Ben tutarlı ve kararlı biriyim. Ama maskülen olmayı sevmiyorum. Kadın gibi olmayı tercih ediyorum. Rujumu da sürerim. Tüm asistan arkadaşlarıma da, "Makyajınızı yapın, erkek gibi dolaşmayın, öyle giyinmeyin, biz kadınız ve kadın olarak bu işi yapacağız" derim. Kararlı ve tutarlı olacağız maskülen değil!
SESİNİZİ ÇIKARIN
- Son dönemde kadın oyuncular, sektördeki kadın çalışanlar tacizle ilgili seslerini yükseltmeye başladı. Bununla ilgili duygunuz nedir?
- Çok şükür benim setimde böyle bir şey olmadı. Olmasın da. Kadınların seslerini çıkarmalarından yanayım. Fatmagül'ün Suçu Ne'yi de bu yüzden çektim. Bastırılma, konuşamama ve yıllarca bunun travmalarıyla yaşamayı hiçbir kadın hak etmez. Hollywood'dan bu konuyla ilgili iki yazarla temas halindeyim. Kadına tacizle ilgili bir proje yapacağız. Onlar benimle çalışmak istediklerini söylediler. Kimse böyle bir şeye cesaret edememeli, kadınlar seslerini çıkarmalı. Çok çirkin, çok ayıp, yakışıksız... Bu konuda kırmızı çizgim çok net.
- Bir kadın oyuncunuz gelse ve böyle bir rahatsızlıktan söz etse, tepkiniz ne olur?
- Gerçekliğini araştırıp, gerçek olduğunu anladığım anda onun yanında yer alırım. Başka türlüsü mümkün değil! Böyle bir konuyla Amerika patladı. Herkes "Ben de, ben de" diye çıktı ortaya. O sevdiğimiz Hollywood aktörlerinin neler yaptıklarını gördük. Türkiye'de son zamanlarda her şey başka biçimde patladı. İnanılır gibi değil, kadınlara yapılanları, hayvanlara yapılanları duyunca kopsun kıyamet diyecek hale geldik.
ŞAHİN TEPESİ'NİN RENGİ PEMBE
- Her dizinize bir renk verdiğinizi, konsepti o rengin üzerine oturttuğunuzu biliyorum. Şahin Tepesi'nin rengi ne?
- Şahin Tepesi'nin rengi gül kurusu ve pembe. Çünkü kolonyacılıktan esans üretimine geçmiş bir aile hikayesini anlatıyoruz. Isparta'nın gülleri meşhurdur ve gül özel bir çiçektir ülkemiz için, kokusu da... Pahalı bir esans çıkar gülden. O yüzden bu işin rengi pembe ve tonları. Renkleri kullanmayı seviyorum. O dünyayı kurarken önce renkler gözümün önünde hareket etmeye başlıyor. Afişten de anlayabilirsiniz bunu. Çok sevdim afişimizi.
- Nasıl bir hikaye bekliyor seyirciyi Şahin Tepesi'nde?
- İki kuvvetli kadının çatışması söz konusu. Bunlar birbirlerinin hayatlarını çalan iki kadın. Bu kadınların çocuklarının aşklarını izleyeceğiz. Bir Romeo Juliet hikayesi diyebiliriz. Bir güç savaşı var ortada. Seyircinin sevdiği, entrikası, merak unsuru bol olan bir iş oldu. Bazı işler vardır defalarca izlenir hani, işte o dizilerin yarattığı boşluğu hisseden seyirci için biçilmiş kaftan.
- Emmy ödülü almış ilk ve tek yönetmensiniz. Ülkemize büyük bir gurur yaşattınız. Şimdi bunun üzerine ne konacak diye merak ediyor insan...
- Müthiş bir histi ve gururdu benim için de. Çok fazla sözü edilmedi ama... Bu yıl iki dizi aday ülkemizden, inşallah onlar da alır. Bizim anlattığımız hikayelerin ülke sınırlarını aşıp, başka ülkelerde izlenip, Amerika gibi bu işin endüstrisi kuvvetli olan bir yerde ödüllendirilmiş olması çok önemliydi. İhracat olarak da çok ciddi bir katkısı var. Bu işin manevi boyutunu anlatamam bile. Bu hikayede de, seyircinin hak ettiği kaliteyi göz önünde bulundururak, yine ödül hevesi ve heyecanıyla yola çıktık.