İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı İstanbul Cinayet Büro dünyanın en iyilerinden. Cinayet çözme oranı ve hızı konusunda dünyada ilk üçteler. ABD ve Avrupa'dan meslektaşları gelip başarılarının sırrını öğrenmeye çalışıyor. Kim bu polisler, ölümle iç içe yaşamanın üstesinden nasıl geliyorlar, ketumluklarının, soğukkanlılıklarının kaynağı nedir?
Onlar romanların, filmlerin ve dizilerin de odağında. Pek çok eserin ilham kaynağı İstanbul Cinayet Büro. Gazetecilerin, senaristlerin hatta yönetmen ve akademisyenlerin girmek, gözlemlemek istediği İstanbul Cinayet Büro kapılarını Pazar SABAH'a açtı. Bir hafta boyunca onların dünyasında nefes alıp verdik. Bazen merkezde, bazen olay mahallinde, bazen de ekip arabasında yaşamlarına tanıklık ettik
Gayrettepe'deki İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü'nün merdivenlerini çıkarken İstanbul Cinayet Büro'da nasıl bir manzara ile karşılaşacağımı kafamda kurmaya başlıyorum. Referanslarım polisiye romanlar, filmler ve diziler. Fakat kapı açılıp içeri girince ne roman ve filmlerdeki gibi bir atmosfer ne de başkomiserler görüyorum. Haliyle şaşırıyorum... Deneyimli bir başkomiser "Hayal ettiğiniz gibi çıkmadı burası değil mi?" diye soruyor. "Evet" diye cevap veriyorum.
Emniyet teşkilatının en gizemli birimi İstanbul Cinayet Büro. Gizemli olmaları biraz da işin doğasından. Çok şey görüyorlar, her türlü ölümü, insanın karanlık yüzünün her türlü halini. Çok şey biliyorlar... Lakin ömürleri sırlarla, gizlilikle ve suskunlukla geçiyor. Belki bunun için polisiye romanlara ve filmlere ilham veriyorlar. İşte o gizem perdesini aralamak ve cinayet büro efsanesinin arkasında gerçekte neler yaşanıyor onu öğrenmek için İstanbul Cinayet Büro'dayız.
Koridordaki panoda yazar Victor Hugo'nun "İyi olmak kolaydır. Zor olan adil olmaktır" sözünü görüyorum. Anlıyorum ki büro da edebiyatçılara karşı boş değil. Bir başka panoda "Her temas iz bırakır" sözüyle ünlü, adli bilimlerin kurucusu, bilim insanı Edmond Locard'ın kendi adıyla anılan teorisini anlatan yazıyı okuyorum. İstanbul Cinayet Büro'nun gerçek yüzünü anlamak için kafamdaki tüm klişeleri bir kenara bırakmam gerektiğini çabuk kavrıyorum.
Upuzun bir koridor. Sağlı, sollu odalar... Öyle bakışları bulutlu değil kimsenin. Hızlı hareket ediyorlar, ekip dinç. Ne öyle masaların üzerinde yığınla dosya var ne o filmlerde gördüğümüz soruşturma panoları. Böyle başlıyor bir haftalık maceramız.
İstanbul Cinayet Büro dünyadaki emniyet teşkilatları arasında nam salmış. Onların başarılarının sırrını gözlemlemek, bir şeyler öğrenmek için ABD'den, Avrupa'dan zaman zaman meslektaşları gelip ziyaret ediyor. Başarıları nedir derseniz. Cinayetleri çözme oranı çok yüksek bu büronun... Londra'nın New York'un çok üstündeler "Dünyada ilk üçteyiz" diyor yetkili amir. Ki İstanbul Emniyet Müdürü Dr. Mustafa Çalışkan da sadece cinayet büronun değil İstanbul Emniyeti'nin polis teşkilatları arasında en iyiler arasında olduğu söylemişti daha önce. Bu başarının arkasında da polisin her birimde günde 15-16 saat süren yoğun mesaisi var...
Toplamda 129 polis çalışıyor burada. Çoğu dışarıda. Amir "Çok çok önemli bir toplantı olduğu zaman bile 129'umuzun bir araya gelmesi çok zor. Sürekli hareket halindeyiz. Çünkü cinayetçi zamanla yarışır" diye anlatıyor. Pazar SABAH olarak bir hafta bazen İstanbul Cinayet Büro'da bazen olay mahallinde, bazen ekip arabasında onlarla biz de zamana karşı yarışa katıldık. Hiç kolay değildi cinayetçilere ayak uydurmak. Ama buranın neden efsane olduğunu, neden dünyada ilk üçe girdiğini de anladık.
İstanbul Cinayet Büro'da geçen bir haftalık maceramızda kim bu polisler, cinayetleri nasıl çözüyorlar, sürekli ölümle iç içe yaşamayı nasıl kaldırıyorlar, nasıl yaşıyorlar sorularına cevap aradık işte ilk ağızdan cevaplar...
Burası İstanbul, alacağını illa ki tahsil eder
İstanbul'da yıllık 300-400 arasında cinayet işleniyor. Son yıllarda ise bir azalma eğilimi var. Büro bizimle son üç yılın verisini paylaşıyor. Bir önceki yılın kasım ayından bir sonraki yılın kasımına kadar ne kadar cinayet işlendiğine dair veriler bunlar. 2016'da 328, 2017'de 362, 2018'de 294 cinayet işlenmiş. Günlük ortalama 1 cinayete tekabül ediyor bu rakamlar. "İstanbul'un nüfusu düşünüldüğünde ve dünyadaki diğer metropollerle kıyaslandığında bu ortalama çok iyi" diyor büro polisleri. Günde ortalama bir cinayet vakası var ama her gün cinayet işleniyor mu? "Bazen üç dört gün hiç cinayet olmaz" diyor bir ekip amiri sonra da ekliyor "Ama burası İstanbul, illa ki alacağını tahsil eder. Bir bakarsınız o dördüncü gün iki saat içinde dört, beş cinayet işlenmiş."
İyi cinayetçi ketum olur
Her cinayet dosyası bir hayat onlar için. Bir dosyayı çözerken öldürülen kişiyle ilgili belki annesi, babası ya da eşinden daha fazla bilgiye sahip oluyorlar. Şüpheliler, zanlılarla ilgili de her şeyi öğreniyorlar. Edindikleri bilgilerden sadece zanlıyı bulup adalete sevkedecek kadar olan kısmını kullanıp diğer bilgileri sır gibi saklamak zorundalar. "Bir adam düşünün evinde barkında bir hayat sürüyor. Öğreniyoruz ki iki metresi varmış. Metresleri de adamın evli olduğunu bilmiyor. Bunları bildiğimizi adama bile söylemiyoruz. Dosyaya katkısı yoksa öğrendiğimiz bilgi mezara kadar bizde kalır" diyor bir başkomiser. Cinayet Büro amiri de "İyi bir cinayetçi ketum olmalıdır. Ketumluk, cinayet büroya bir polis seçilirken aranan en önemli özellik" diyerek noktayı koyuyor.
Bizi en iyi Şener Şen anlattı
Son yıllarda cinayetçileri anlatan dizi, film ve romanlar nedeniyle halkın gözünde cinayet büro epey popüler. Polisler de durumun farkında. Ama işin biraz abartıldığını düşünüyorlar. Özellikle Behzat Ç.'nin günümüz cinayetçilerini yansıtmadığı konusunda hemfikirler. Bir amir "O daha çok 70'li 80'li yılların polisi" diyor. Ahmet Ümit'in Başkomiser Nevzat'ını kurmaca bir karakter olarak kendilerine daha yakın buluyorlar. Fakat genel olarak edebiyatta, dizi ve filmlerde cinayetçilerin, sorunlu kişilikler olarak temsil edilmesine itirazları var. "Ayık kafa lazım cinayeti çözmek için. Bakıyorsun adamlar hep içiyor. O kafayla cinayet çözülmez" diyorlar. Peki kendilerine en yakın buldukları kurmaca cinayetçi kim mi? "Yavuz Turgul'un Av Mevsimi'nde Şener Şen'in oynadığı cinayetçi bize en yakın olanı" diyorlar.
Usta çırak ilişkisi var
Bu büro, en gözde birimler arasında. Ama buraya girmek için deneyimli polislerin sizi keşfetmesi gerekiyor. Bunun için cinayet büroda çalışanların kimi trafik kökenli, kimi asayiş, kimi de karakol polisliğinden gelme. Anlatıyor cinayet büro amiri "Alanda mesleğini düzgün ve özenli yapan, analitik düşünme becerisi yüksek polisler, deneyimli polisler tarafından tespit edilir ve önerilir. Polis arkadaşı, haberi olmadan gözlemlemeye başlarız. Emniyet Müdürü'müzle gözlemlerimizi paylaşırız ve onun takdiriyle polis arkadaşın aramıza katılmasına karar verilir. Yeni gelen deneyimli bir ekibe dahil ediliyor ve ustaçırak ilişkisiyle eğitiliyor".
Medyatik cinayetleri sevmiyorlar
Münevver Karabulut cinayeti yarım saate çözüldü ama...
Karşımda oturan deneyimli başkomiser Münevver Karabulut cinayetini çözen polis. "Yaklaşık yarım saatte çözdüm cinayeti" deyince şaşırıyorum. Anlatıyor: "Olay yerine gittik kızın kimliğini tespit ettik ve elimizde bir görgü tanığı vardı. Hemen ailesine gittim. Arkadaşlarını sordum Cem Garipoğlu'nun adını öğrendim. Bilgisayardan bir fotoğrafını buldum. Görgü tanığı hemen teşhis etti Garipoğlu'nu. Adresini tespit ettik ve Bahçeşehir'e gittik. Fakat orası jandarma bölgesiydi. Jandarmayı bilgilendirirken zaman kaybettik. 15 dakika ile Garipoğlu'nu kaçırdık. O tantana kaçışıyla ilgiliydi. Yoksa çok hızlı çözmüştüm."
Cinayette ilk 30 gün kuralı
Medyanın ilgi gösterdiği cinayetler konusunda polisler memnun değil. Tecrübeli bir amir "Bir cinayet işlenince hızlı hareket edip, yapmanız gerekenleri yaparsınız. İlk 30 gün çok önemlidir. Ama iş medyaya yansıyınca yukarıdan baskı gelir. Göğüslüyoruz o baskıyı sorun değil. Ama polisin nasıl çalıştığını bilmeyen gazetecilerin yaptığı haberlerin genel hatası, boşlukları duyumlar üzerinden doldurmaya çalışması. Genelde o duyumlar boş çıkıyor" diyor.
Çay istenirse itiraf gelir
Cinayet büroda sorgu odası olarak bildiğimiz yere polisler mülakat odası diyorlar. Beyaz bir oda burası. Bu oda kameralarla sürekli izleniyor. Bunun için filmlerde, dizilerde gördüğümüz gibi şiddet kullanarak ifade alma gibi bir durum yok ortada. Şiddet yok ama psikoloji var. Polisler mülakat sırasında çeşitli psikolojik imkanları ziyadesiyle kullanıyor. İyi polis, kötü polis bunlardan sadece biri. Mülakat odasının ışığını duruma göre değiştirmek, bazen mülakata bir amirin girip köşede bekleyip sonra hiçbir şey sormadan çıkması, türlü türlü yöntemleri var polisin zanlı ile mülakatında sonuç almak için.
Peki hani o son anda gelen itiraflar nasıl oluyor? Bir amir anlatıyor: "Eğer kendi gelip teslim olmamışsa genelde zanlılar cinayet işlediklerini inkar eder. Bilir 30 yıl yiyeceğini. İşte o insanı çözmek zordur. Fakat aslolan delillerdir. Koyarız önüne kimi delilleri ve dökeriz çelişkilerini önüne... Zanlının psikolojisini çökertmeliyiz ki çözülsün. Bunu da yaparız. Ne zaman 'Abi bir sigara içebilir miyim, bana bir çay söyler misin?' diyorsa bilin ki birazdan itiraf gelecektir."
Soruşturmalar hukuka uygun
Eyüp'te bir silahla yaralama olayının haberi geliyor. Ekiple yola çıkıyoruz. Biz gittiğimiz zaman olay yeri inceleme işine başlamış bile. Olay mahali incelemeye alınmış. Yaralanan hastaneye kaldırılmış. Cinayetçiler hemen merkeze bağlanıp yaralanan insanla ilgili bilgi talep ediyorlar. Bilgi kısa sürede geliyor. Biri görgü tanıkları ile konuşuyor. Diğeri çevredeki kameraları tespit edip görüntülerin peşine düşüyor. Merkezde, alandaki polisin talebini alıp, o talebin kanuna uygun şekilde nasıl yerine getirileceğini araştırıp alandaki polisi bilgilendiren bir ekip var. Ne olursa olsun hukuk dışına çıkılmaması esas kural. Ayrıca toplanan delillerin 24 saat içerisinde hakime onaylatılması gerekiyor. 25'inci saat o delil geçersiz çünkü. Bunun için hızlı ve organize hareket ediliyor. Raporlar bazen sıcağı sıcağına araçta yazılıyor. Hemen adliyeye gidiliyor.
ABD'li polis şaşırdı
İstanbul Cinayet Büro cinayet çözme hızı ve sayısı olarak kendi alanında dünyada ilk üçe giren bir birim. Bunun için zaman zaman başka ülkelerin emniyet yetkilileri bu büroya yol yöntem öğrenmek için geliyormuş. En son Hollanda'dan polisler gelmiş. 18 yıllık deneyimli bir cinayet büro başkomiseri "Uzun uzun o meslektaşımla konuştum. Ama onlarda mesai kavramı var. Sabah 9, akşam 6 polislik yapıyorlarmış. Biz de mesai kavramı yok ki. Bir olayın varsa evi unut, anlayışıyla çalışıyoruz biz. Bir cinayet dosyası verildi mi, o sizin için bir namustur. Hollandalı'ya anlattım, şaşırdı kaldı." Birkaç yıl önce de ABD'den polisler gelmiş. Cinayet büronun deneyimli bölge amiri "Önce bizi küçümsedi. 'Siz evrensel normlara uymadan cinayetleri çözüyorsunuz. Onun için ortalamanız yüksek' dedi. İki hafta takıldı bizimle. Öyle uluslararası normların dışında bir uygulamamız olmadığını anladı. Giderken 'Kusura bakmayın, sizden öğreneceğimiz çok şey varmış' dedi." diye anlatıyor Amerikalı polisin şaşkınlığını.
Şair başkomiserden polisiye
Dedik ya cinayet büro edebiyatçılara karşı boş değil diye. Edebiyata karşı da boş değiller. Mesela bir başkomiserin yeni şiir kitabı çıkmış. Zaten masasında Umberto Eco'nun kitabı var. Okumayı ve yazmayı sevdiğini söylüyor. "Başkomserim sizden iyi bir polisiye bekliyorum" deyince, gülüyor "Var aklımda bir şeyler var, yazacağım" diyor.
Hâlâ seri katilimiz yok
Türkiye'deki cinayetlerin yüzde 95'i tasarlanmadan işleniyormuş. Polisler "Genelde de anlık sinir sebebiyle işleniyor" diyor. Kıskançlık, alacak verecek davası, eski bir husumet, hırsızlık en yaygın cinayet sebepleri. Tasarlanarak işlenen cinayet ise yüzde 5. Özellikle tetikçilerin kullanıldığı mafya arası hesaplaşmalar bu tür cinayetlere örnek veriliyor. "Ama bizim tanıma uygun olarak, nedensiz yere seri cinayetler işleyen katilimiz yok" diyor polisler.