Dört yıl boyunca mensubu olduğu İngiliz ordusundan tutkusunu gerçekleştirmek için ayrılıyor ve Amazon Nehri'ni baştan sona yürüyerek geçen ilk insan oluyor. Dile kolay tam 860 günlük, iki yıldan uzun bir macera... İşte böylelikle Guiness Rekorlar Kitabı'na adını yazdırıyor. Kim mi, bilenler bildi bile, Ed Stafford! Ardından da televizyon programları yapmaya başlıyor. 2012'de ne bir kıyafet ne bir yiyecek ne de herhangi bir ekipman olmadan vahşi doğada hayatta kalmaya çalıştığı Discovery Chanel'da yayımlanan Çıplak ve Mahsur programıyla dünya çapında büyük üne kavuşuyor. Bu programı da Ölüme Terk Edilmek, Kurtuluş Öyküleri gibi yine 'hayatta kalma' temalı şovlar takip ediyor. Hepsi gerçek, hepsi hayret verici. Hepsinde kendine ve doğaya meydan okuyor gözü kara maceraperest. Önümüzdeki aylarda da yeni programı First Man Out ile DMAX ekranlarında olacak. Brand Week kapsamında İstanbul'a gelen Ed Stafford ile lüks bir otel suitinde buluşuyoruz. Müthiş lezzetli geçen söyleşinin finalinde Stafford, sonraki sefer İstanbul'da metrobüste hayatta kalmaya çalışacağının sözünü vererek finali yapıyor.
- 860 günlük Amazon macerasıyla başlayalım. Bu yolculuğa çıkacak cesaretini nasıl kendinizde buldunuz?
- Daha önce kimse bunu yapmamıştı ve ilk yapan olmak istedim. Tabii ki çevrenin, ormanların yok olmasına da dikkat çekmek istedim ama başlangıçtaki motivasyonum biraz daha içseldi. Cesaret de bu istekle beraber geldi.
- Peki, tek bir cümleyle özetleseniz bu macerayı ne dersiniz?
- 860 günlük bir mahkumiyet derim. Bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştim. Bir senede biter diyordum. Çok ilkel şartlarda yaşadım iki buçuk yıl. İlk yılın sonunda bir kasabadan geçmiştim, kadınlar parfüm kokuyordu. "İşte" dedim "Uygarlığın kokusunu alıyorum". (gülüyor) Evimi özledim, birçok sabah uyandığımda keşke şimdi evde olsaydım dediğim oldu. Biraz kendime verdiğim hapis cezası gibiydi.
- 860 günün en büyük kazanımı neydi sizin adınıza?
- Bütün yolculuk boyunca final anını ve Atlantik Okyanusu'nun sularına kendimi bıraktığım zamanı hayal ettim. Eğer bu düşünceye saplanıp kalmasaydım bitkilerin, doğanın karşılaştığım insanların daha çok farkında olsaydım daha fazla keyif alabilirdim. Tabii bunu, üzerinden zaman geçtikten sonra kavrıyorsunuz. Anı yaşamanın kıymetini anlamak en büyük kazanımım oldu galiba.
- Ve sonra doğada hayatta kalma temalı programınız başlıyor. Dünyanın bilmediğiniz yerlerine gittiniz. Sizi en çok zorlayan yer neresi oldu?
- Kazakistan'da insan beynine benzeyen vadiler var. Su, hayvan, bitki, yiyecek hiçbir şey yok. En çok orada zorlandım. En son birtakım bitkilerin olduğu bir yerde su bulmuştum, hayatta kalmamı sağlayacak bazı malzemelere de ulaştım. Ama epey kilo verdim o macerada, en zoruydu benim için.
- Hiç "Bu sefer bitti, buradan çıkamayacağım" dediğiniz anlar oldu mu?
- Amazon'da yürürken birkaç defa öleceğimi düşündüm. Uyuşturucu kaçakçıları silah, yerli halk ise oklarını doğrulttu bana. Enteresandır, hep hayatımdan endişe ettiğim anlarda bir insan dahli söz konusuydu. Yoksa anakondalarla, timsahlarla yüz yüze geldim ama hiçbirisi hayatımı tehlikeye atmadı.
- Sosyal medyada dünyadaki en güçlü adam, kıyamet kopsa bile o üç, beş yıl yaşayabilir gibi diyorlar. Dünyadaki en güçlü adam siz misiniz?
- Öncelikle bu yorumlara çok teşekkür etmem gerekiyor. Ama açıkçası dünyadaki en güçlü adam olduğum düşüncesine katılmıyorum. (gülüyor) Çünkü programın bazı bölümlerinde başarılı olduğum kadar başarısız da oluyorum. Ve bir şeyleri berbat ettiğim, hayatımı tehlikeye soktuğum kısımlar inanır mısınız daha çok reyting alıyor. Hatta bir bölümde o kadar kötü olmuştum ki telefon edip "Beni buradan çıkartın" dedim. O, en çok izlenen bölüm olmuştu.
- Peki, bir maceracının doğada ayakta kalabilmesi için olmazsa olmaz üç özelliği sorsak?
- Bir numara espri anlayışı. Yani her şeyi ciddiye alırsanız siniriniz bozulur. O yüzden arada bir durup bulunduğunuz durumla dalga geçebilmelisiniz. İkincisi, sabır. Çünkü doğada her şey sizin düşündüğünüzden daha uzun sürüyor, sabretmeniz gerekir. Gittiğim yerlerde önce yemeği düşünürüm bu yüzden. Çünkü kurduğunuz tuzaklar ancak birkaç gün içinde sonuç verir. Son olarak da soğukkanlılık diyebilirim. Etrafınızda olan biten her şeyin farkına varacaksınız fakat anksiyeteye de kapılmayacaksınız. İlk zamanlarda nasıl olacak, nasıl bitecek diye düşünüp duruyordum, bu da bana zaman ve enerji kaybı olarak geri dönüyordu.
- 10 gün vahşi doğada kalıp sonra ailenizin yanına dönüyorsunuz. Nasıl adapte oluyorsunuz şehir yaşamına?
- Eşim de benim gibidir. Guayana Eseqibo diye bir nehir var, orayı baştan sona kayakla geçmişliği, kaynağına kadar inmişliği var. Üç ay boyunca evde değildi, ben evde çocukla ilgileniyordum. Birimiz hep evde birimiz de hep dışarda olsak sorunlar olabilirdi. Doğadan şehir hayatına adapte olmam ise ikiüç gün sürüyor en fazla. Evdeki rutine alışmak çok da zor değil doğrusu.
- İnsanlar sizi kıyafetsiz, üstü başı dağınık görmeye alıştılar şimdi tertemiz, güzel bir otel süitinde karşımızdasınız, hayranlarınız şaşırırlar herhalde sizi böyle görseler, ne dersiniz?
- Ne bekliyordunuz, kıyafetsiz mi gelseydim? (gülüyor)
- (Gülerek) Yok yok şu haliniz bizim için gayet iyi. - Bir olduğunuz kişi vardır bir de yaptığınız iş. Ben de gayet normal bir insanım. Eşim var, çocuğum var, Pub'a gidip bira içmekten hoşlanırım. Benim programda yapmaya çalıştığım şey izleyenlere "Eğer ben Ed'in yerine vahşi doğada tek başıma kalsaydım neler yapabilirdim" sorusunu sordurtmak. Kısacası o görüntüm o koşulların gerektirdiği bir durum.
- Yanınıza bir tane bir şey alma hakkınız olsa, bunu bana verin günlerce doğada kalabilirim diyeceğiniz bir şey ne olur örneğin?
- Eşim! Şaka bir yana bir bıçak olsa iyi olabilirdi, işleri hızlandırırdı. Gerçi bir kayadan da bıçak yapabiliyorsunuz. Ama kayadan bir eş yapamıyorsunuz. Beni en çok zorlayan şey yalnızlık oluyor. Yani beni sinir edecek biri bile olsa yanımda iyi hissettirirdi
YEDİĞİM EN İĞRENÇ ŞEY KOKARCAYDI
- Programınız içinde aç kalınca çok acayip şeyleri yemek olarak yiyebiliyorsunuz ve biz hayli şaşırıyoruz. Siz yemek konusunda bu eşiği nasıl geçtiniz?
- Çok aç olduğunuzda gözünüzün nasıl döndüğünü az çok siz de bilirsiniz. Tamamen açlığın getirdiği bu psikoloji bahsettiğiniz eşiği aşmama sebep oldu. Neyde ne kadar kalori olduğunu düşünerek yemeye başladım. Odunun içindeki kalori miktarını düşünerek yediğim bile oldu. Kalorisi olan ve bana enerji vereceğini düşündüğüm her şeyi yiyebilirim. Bu televizyonda iyi görünür, reyting yapar demeden tamamen yakıtım olarak görüyorum her şeyi. Zaten çok açken yediğiniz her şey epey lezzetli geliyor.
- Yerken en iğrendiğiniz şey ne oldu?
- Kokarca. Arizona'daki bir çölde yemiştim. Kokarcalar tehlikede olduklarını hissettikleri zaman bir koku, sıvı bıraktıkları bez var arkalarında. O bezi sıkmıştım yanlışlıkla ve ete hatta elime geldi o koku komple. Günlerce yıkamama rağmen ellerimden o koku çıkmadı. Ama öldürdüğüm için yemem gerektiğini düşündüm ve iğrenç kokmasına rağmen onu yedim.