Ghost (Hayalet) filminin kahramanları büyük bir aşk yaşayan Molly ve Sam adlı New York'lu bir çifttir. Sam, sokakta bir serseri tarafından bıçaklanarak öldürülünce Molly çaresizlik ve yapayalnız kalır. Sam, Molly'nin hayatının tehlikede olduğunu öğrenince bir medyum yardımıyla sevgilisine yardım etmeye karar verir.
Zamansız bir aşk hikayesini anlatan filmin müzikal uyarlaması Ghost the Musical 28 Ekim'e kadar Zorlu PSM Turkcell Sahnesi'nde seyirciyle buluşacak. Beyazperdede Demi Moore'un canlandırdığı Molly karakterini müzikalde Rebekah Lowings üstleniyor. Patrick Swayze'nin Sam karakterini ise Niall Sheehy canlandırıyor.
Müzikalin iki sempatik oyuncusuyla ilk gösteriden bir gün önce İstanbul sokaklarında vakit geçirdik. Niall ve Rebekah'yı kaldıkları otelden alıp ilk durağımız olan Ulus'taki seramik atölyesi Gizz Seramic'e gidiyoruz. Amacımız filmin ve müzikalin çömlek atölyesinde geçen ikonik sahnesini konuşmak.
Rebekah, bu sahne için özel ders aldığını ama yine de çömleği şekillendirmede çok da iyi olmadığını itiraf ediyor. Niall hemen devreye girip geçmiş gösterilerden birinde yaşadıkları olayı anlatmaya başlıyor: "Tam da bu sahnedeyiz. Rebekah çömlek tezgahının önünde çalışıyor. Ben de gitarımla romantik romantik şarkı söylüyorum. Birden seyircilerin arasından gülüşmeler yükselmeye başladı. Hiçbir anlam veremiyordum, ta ki Rebekah'nın yaptığı çömleği görene kadar..." Biz yine de Rebekah'dan ümidimizi kesmemekte kararlıyız.
Israrla onu tekrar tezgahın başına geçiriyoruz. Önceden kabaca şekil verilen bir çömlek üzerinden çalışmaya başlıyor. Her şey güzel giderken bir anda iş çığırından çıkıyor ve çömlek yeniden ilk haline yani çamur topuna dönüşüyor.
Çömlek faslını geçtikten sonra atölyenin sahibi Gizem Girav'ın Türk kahvesi teklifini ikisi de heyecanla kabul ediyor. Girav'ın atölyesinde yaptığı fincanlarla sunduğu kahveyi keyifle içiyorlar. Niall, Türk kahvesinin tadını siyah çikolataya benzetiyor. Telvesinin ne işe yaradığını sorduğunda ona nasıl kahve falına bakıldığını anlatıyoruz. İlgisini çekse de gelecekte olacakları bilmenin onu korkuttuğunu itiraf ediyor. Rebekah ve Niall, İstanbul'da olmaktan çok mutlu görünüyorlar. Bir gün önce Kapalıçarşı'yı gezmiş, çok beğenmişler. Kültürümüze, günlük hayatımıza ilişkin her şey ilgilerini çekiyor. 37 yaşındaki İrlanda doğumlu Niall Sheehy, bugüne kadar Sefiller, Titanik ve Miss Saigon gibi birçok West End (Londra Broadway'i) prodüksiyonunda rol almış. İlk izlediği müzikalin babasının da rol aldığı Chess olduğunu söylüyor. Amatör bir yapım olmasına rağmen kendisi için önemli olduğunu çünkü babasının şarkı söylediğini ilk kez orada gördüğünü anlatıyor.
CIZ BIZ NE DEMEK?
Rebekah'ya Ghost'un vizyona girdiği tarihte kaç yaşında olduğunu soruyoruz? "Eksi iki" diye yanıt veriyor. Ama sonrasında defalarca izlediğini de sözlerine ekliyor. Onun müzikal tutkusu çok küçük yaşlara dayanıyor: "Dört yaşımdayken anneme 'Ben West End'de oynamak istiyorum' demişim. İlk izlediğim müzikal ise The Sound of Music'ti (Neşeli Günler)." Lisede ve üniversitede müzikal oyunculuğu üzerine eğitim gören Rebekah, müzikal oyunculuğu kariyerinin inişli ve çıkışlı geçtiğini anlatıyor.
Jesus Christ Superstar'ın turnesinde Mary Magdalene'i canlandıran genç oyuncunun, Londra'da perde açacak yeni müzikal Knights of the Rose'da da rolü bulunuyor. Ghost müzikali için gelen başrol teklifini duyduğunda ise mutluluktan gözyaşlarına boğulmuş. Sabahki yağmur, öğle saatlerinde yerini güneşe bırakınca biz de bir sonraki durağımızın Arnavutköy olmasına karar veriyoruz. Semtin popüler kafelerinden Any, daha girer girmez ikisinin de hoşuna gidiyor. Niall menüyü dikkatle inceleyip bilmediği lezzetlerle ilgili sorular soruyor. "Sucuk nedir? Cız bız ne anlama geliyor?" Ekibin geri kalanı hamburgerde karar kılarken Niall sucuğu denemek istiyor.
GÖZYAŞLARIMI TUTAMIYORUM
Niall'ın farklı kültürlere merakı hemen dikkatimizi çekiyor. Zaten kendisi de İrlanda'da doğmuş olmasına rağmen dünyanın her yerinde yaşayabileceğini söylüyor. Bir süre Londra ve Montreal'de kalmış. "Bir sonraki durak neden İstanbul olmasın" diyor. Ona göre yeni bir ülkeyi, şehri birkaç günlük seyahatle tanımak mümkün değil. O bir yerde en az birkaç ay kalıp halkın arasına karışmak, şehrin turistik yerlerinin ötesinde ara sokaklarını keşfetmek istiyor.
13 KEZ SAHNELENECEK
Dile kolay, müzikal İstanbul'da 28 Ekim'e kadar 13 kez sahnelenecek. Ardından İtalya'nın Trieste şehrine geçecekler. Filmin hayranlarının müzikali nasıl bulduklarını soruyoruz. "Elbette farklılıklar var. Perdedeki her şey sahneye aktarılamıyor. Ama müzikalin senaryosu, filmin senaristi Joel Robin tarafından yazıldı.
Bu da önemli bir nokta" yanıtını veriyorlar. Müzikali üç kelimeyle özetlemelerini istediğimizde Niall şu yanıtı veriyor: "Bağlılık, aşk ve kalite!" Rebekah, Molly'nin en çok doğal olmasını sevdiğini anlatıyor. Müzikal sahnesinin sık sık gerek duyduğu abartılı anlatıma ihtiyaç duymadan karakterini canlandırdığını belirtiyor. Onu en çok müzikalin son sahnesi yani Molly ve Sam'in veda sahnesi etkiliyor: "Kendimi ne kadar telkin etsem de gözyaşlarımı tutamıyorum." Peki ölümsüz aşka inanıyorlar mı? Niall yanıtlıyor: "Birinin mutluluğunun kendi mutluluğunuzdan daha önemli olduğunu düşünüyorsanız bu aşktır.
Sizin mutluluğunuz onun mutluluğuna bağlıysa... Bunu sadece karşı cins olarak da düşünmeyin, ailenize, evcil hayvanınıza karşı da bu aşkı duyabilirsiniz. İlişkiler bitse de o aşk, o duygu sizde kalır..." Sohbetin ardından deniz kenarında yürüyoruz. Deniz, nazlı nazlı sallanan tekneler, martılar, kediler, köprüler... İstanbul onları da büyülemeyi başarıyor.