Neredeyse hiçbir şeyi olmadan büyüdü Alexis Sanchez. Şili'nin Tocopilla kentinden doğdu. Zar zor geçinen ailesine destek için kah araba yıkadı kah inşaatlarda çalıştı. Hayali futbolculuktu. Çok da yetenekliydi. Ama değil bir kulübe ya da futbol okuluna gitmek, plastik top alacak imkanı dahi yoktu çocuk Sanchez'in.
Kaçan topları almak için ağaçlara, hatta düz duvara tırmandığından arkadaşları ona 'sincap' adını takmıştı. Ufak tefek bir çocuktu. Sokak maçlarında, kendinden büyüklerle, kendisinin iki katı mahallenin abilerine meydan okuyordu. İtilip kakılıyor, darbe üstüne darbe alıyor ama ertesi gün yara bere içinde yine karşılarına dikiliyordu. Zira vazgeçerse bir mahalle maçından fazlasını kaybedeceğini biliyordu.
Sanchez'in bir dram tadında başlayan hayatı, göz açıp kapayana kadar bir peri masalına dönüştü. Önce Udinese formasıyla Avrupa kıtasına ayak bastı. Sonra Barcelona'da Messi ile Iniesta ile oynadı. Oradan Arsenal'e en son da geçen sezon M. United'a imza attı.
Ama o günden sonra peri masalı bir anda kabusa dönüverdi. Haftalık 350 bin sterlin gibi bir rekor paraya yeni adresinin yolunu tutan Şilili yıldızın eski halinden eser yok şimdi.
Sahada her topu, yakayalamazsa o çocukluk günlerine geri dönecekmişcesine iştahla kovalayan, hem skor hem de asist üreten adam, artık sahada amaçsız ve enerjisiz halde geziyor çoğu zaman. Bu sezon henüz golü yok. Geçen hafta, takımı ligin yenisi Wolves'la berabere kalırlarken, 16 kere top kaybetti. Ve birini dahi geri kazanamadı. Hafta içi Valencia ile berabere kalırken de, sahada fikirsiz gezinmeye devam etti.
Yeşil sahaların modern zamanlarda gördüğü en çarpıcı geri dönüş hikayelerinden birini yazan adam, şimdilerde hikayesini tersten yazıyor. Elbette formsuzluğunu takımın halinden ve huysuz ihtiyara dönüşen hocası Mourinho'dan bağımsız ele almak haksızlık olur. Ama Sanchez'in hayatı boyunca kanıtladığı gibi herkes kendi kaderini kendi çiziyor. Ve bundan çok daha zorlarını başarmış bir adam için, 29 yaş pes etmek için fazla erken...