Masmavi gözleri pırıl pırıl, yüzünde hâlâ yetişkinliğe geçişin izleri bulunsa da yaşıtlarına göre fazlasıyla olgun, ne dediğini bilen ve pozitif bir genç kız var karşımızda. Tutya Yılmaz, 19 yaşında, İstanbul'da doğup büyümüş. Dört yaşından beri spor salonlarında... Olimpiyatlara katılmış en genç sporcumuz, 17 yaşında düşüyor Rio yollarına... Bununla birlikte birçok Avrupa ve Dünya şampiyonası, 2014'te Akdeniz Oyunları'nda altın madalya ve 8 yaşından beri ambargo koyduğu Türkiye şampiyonlukları da cabası... Ama bunlarla da yetinmiyor Tutya, daha genç yaşında jimnastik literatürüne 'Yılmaz' hareketi olarak geçecek bir hareketin altına imzasını atıyor. Hayallerinin ve hedeflerinin ise sınırı yok, ilk önce ekim ayında Katar'daki dünya şampiyonası var. Fakat asıl büyük hedef ise 2020'deki Tokyo Olimpiyatları! Tutya ile konuşmaya başlıyoruz. Başarılarını, olimpiyatları, literatüre geçmiş hareketinin öyküsünü, ailesiyle olan ilişkisini, gelecek planlarını ve daha birçok mevzuyu masaya yatırıyoruz.
- Nasıl başladı senin jimnastik serüvenin?
- Yaramaz ve hareketli bir çocukmuşum. Hiç yerimde durmuyor, çok da hızlı koşuyormuşum. Annemler benim için 'atlet olur' demişler. Sonra babam bir arkadaşına sormuş, o da "Önce jimnastikle başlasın, o temel bir branş oradan isterse atletizme geçer" demiş. Üç yaşında beni jimnastik salonuna götürmüşler ama altımda daha bezim varmış, içeri almamışlar. "Bir sene sonra getirin" demişler, dört yaşıma geldiğimde ise ben girmek istememişim, ağlamışım. Ama ailem pes etmemiş. Bir gün annem "Her girdiğin jimnastik dersi için sana bir Barbie bebek alacağım" demiş. Sonrası bir çuval dolusu Barbie bebek... (gülüyor)
- Salondaki ilk gününü, jimnastiği sevmeye başladığın zamanı hatırlıyor musun?
- 8 yaşında Türkiye şampiyonu olunca "Evet, iyiyim galiba jimnastikte" demeye başladım. O zamana kadar öylesine yapıyordum yavaş yavaş sevmeye başladım.
- Olimpiyatlara katılmış en genç sporcumuzsun. Nasıl geçti ilk olimpiyat maceran?
- Rio çok güzeldi. Zaten küçüklüğümden beri hayalim olimpiyatlara katılmaktı. Seçmeler yapıldı, o çok stresli bir süreçti. Çünkü kaç senedir bunun için çalışıyordum bir nevi zirveye yaklaşıyordum her sporcunun hayalinde olduğu gibi... Hatta seçmelerden önce antrenörüme döndüm dedim ki "Ben galiba burada düşüp bayılacağım, yapamayacağım..." Sonra o heyecanı da yendim, kendimi işin büyüsüne bıraktım. Ama düşünsenize ismi bile strese sokuyor: Olimpiyatlar...
- Ne kadar sürdü olimpiyatlara hazırlanman?
- Zaten sekiz yaşımdan itibaren "Tutya olimpiyatlara gidecek bir gün" diye hep konuşuluyordu. Bense olimpiyatlar ne demek onu bile bilmiyordum. Bilmediğim bir şeye hazırlanırken buldum kendimi. Büyüyünce ilk küçükler milli takıma sonrasında da genç milli takıma girdim ve neyin ne olduğunu görmeye başladım. Kısacası kendimi bildim bileli olimpiyatlara hazırlanıyorum.
LİTERATÜRE GİRDİ
- Jimnastik literatürüne geçen 'Yılmaz' hareketine gelelim. Nasıl çıktı bu hareket ortaya?
- Fikir antrenörümden geldi.
Kendisi Kolombiyalı, 25 sene de
Amerika'da çalışmış. Orada birkaç
öğrencisine denetmiş bu hareketi
fakat onlar yapamamış. Sonra bir
gün bana "Tutya, böyle bir şey yapalım
mı?" dedi. Çok küçük yaştan
itibaren denemeye ve yapmaya başlamıştım.
Birkaç kez düştüm. Bayağı
deneme yaptık. Dünya şampiyonasında
da hareketi yapınca resmen
literatüre geçmiş oldu.
- Kendi adını literatüre sokmuş olmak nasıl bir duygu?
- Çok mutlu oldum, gurur duydum.
Sonuçta bir gün jimnastiği bırakınca
isminin yaşayacak olmasını
bilmek paha biçilemez.
- Yaşına göre bu kadar tecrübe sahibi olmanın seni olgunlaştırdığını düşünüyor musun?
- İster istemez öyle oluyor. Annemler
de bunu söylüyor. Çünkü
çok erkenden, 16 yaşında olimpiyat
seçmelerine giriyorsunuz, çok büyük
stresler bunlar. Yine çok küçük
yaşta çok zor hareketler denemek,
aileden uzak kalmak, kamplara
gitmek de ister istemez etkili oldu.
Jimnastik beni olgunlaştırdı.
- Genç bir sporcu olarak Türkiye'yi ne durumda görüyorsun jimnastikte?
- Ülkemizde alttan sporcuların
yetiştiği bir sistem yok. Antrenör
sayımız yeterli değil. Benim antrenörüm
yabancı. Olimpiyatlarda atletizm
ve yüzme ile birlikte jimnastik
en önemli branş, çok fazla izleyicisi
var. Kendi ülkemde de bu ilginin
artmasını isterim.
OLMAZSA OLMAZ ŞEY, DİSİPLİN!
- Günlük rutinin nasıl?
- Günde altı saat antrenman yapıyoruz. Bir günümüz boş sadece. Yemek için diyetisyenlerle çalışıyoruz. Psikolojik destek için bir mentörüm var, onunla da ayrı çalışmalarımız oluyor. Yarışmalardaki heyecanı kontrol etmek için nefes egzersizleri, zihinde canlandırma gibi yöntemlerden yararlanıyoruz. Çünkü eğer bir an heyecanını kontrol edemezsen denge tahtasının üzerinde ayaklarının titremesinden hiçbir hareketi yapamazsın.
-
Bir jimnastikçi için olmazsa olmaz şey nedir?
- Kesinlikle disiplin!
-
Peki, başına gelebilecek en kötü şey nedir?
- Olimpiyatlarda düşmek. zaten dört senede bir geliyor onda da düşüyorsun. Ay Allah korusun...
DESTEKÇİM HEP ANNEM
- P&G'nin sporcuları ve ailelerini destekleyen 'Olimpik Anneler' projesindesin. Nedir senin başarında annenin rolü? - Spora çocuğunu teşvik eden her anne olimpik annedir. Arka plandaki kahramanların gözükmesi önemli. Benim annem de en büyük destekçimdir. - Ailen olimpiyatlara geldi mi? - Geldiler. Annem zaten bilet gişesinde ağlamaya başlamış hüngür hüngür. Onlar benden daha heyecanlılardı.