Vaktiyle, kendi memleketinde epeyce ünlenen bir yarışmada nefretle karışık bir ilgiyle izlenen bir TV şovu figürüydü. Bol miktarda sprey yediğinden asla bozulmayan, epeyce tuhaf taranmış bol dökümlü saçları, öfke dozuna göre hızlıca beyazdan pembeye dönen yanaklarıyla, burnundan soluyarak yarışmacıya ultra yüksek dozda bir kibirle "Kovuldun" diye bağırmaktan haz duyduğu aşikârdı. Yarışmada kırdığı potlar her ne kadar genel kültürünün yerlerde süründüğünü gösterse de, bütün para babaları gibi ABD'de 'alem buysa kral oydu'... Ama nereden bakarsanız bakın en hafif tabiriyle 'bi' tuhaf' olduğu her halinden belli olan bu adam TV ekranında durduğu gibi durmayacak, hayatımıza dahil olacaktı. Sonraları bütün dünya, hatta kendi ülkesinin halkı bile ABD'nin bu ünlü zengini için, "Keşke antipatik bir şov figürü olarak kalsaydı" diyecekti.
ABD'nin başına geçtiğinden beri hadsizliği, hukuk tanımazlığı, ırkçılığı, saldırganlığı ve asla diplomatik nezakete sığmayacak, 'ben yaptım oldu' tavırlarıyla Donald Trump'tan bahsediyoruz. Pek çok siyaset, ekonomi ve hatta psikoloji uzmanına göre, Hitler'den bu yana dünya dünya olalı böyle bir lider, böyle bir siyasetçi, böyle bir vaka görmedi!
Kendi devletinin terkibinde bulunan, farklı kültürlerden ve milletlerden insanları bile usandırdı kafasındaki 'Beyaz Amerika' hayaliyle. Arkasına aldığı Evangelist gazıyla, daha göreve ilk başladığında Latinlere, Müslümanlara, siyahî vatandaşlarına, mültecilere savaş açtı. Hakaretleri peşi sıra saydırdı. Yıllarca müttefiklik yaptığı ülkelere tehditler savurmaktan geri durmadı. Hatta bunu marifet, ülkesi için bir çıkar vesilesi bildi.
Ama unuttuğu bir şey vardı. Ne dünya artık onun bildiği eski dünyaydı, ne de ABD eski ABD'ydi. Soğuk Savaş döneminin üzerinden yeller esiyor, ülkeler kendi bağımsızlıklarını güçlendirip kendi yağıyla kavrulmanın çarelerini arıyor, ipleri tek bir 'süper güç'e vermekten kaçınıyordu artık. Vaktiyle dünyanın jandarması olan ABD'nin, karşılıksız bastığı dolarlar öncelikle kendi ekonomisini bacağından vuruyor, ülke borç batağına saplanıyordu. Orta Doğu'ya 'özgürlük ve demokrasi götürme' meselesine de artık herkesin karnı toktu.
Güç kaybeden ABD'nin başkanı Trump da bu kez son koz olarak "söz dinlemeyen" ülkeleri ekonomi silahıyla vurmaya çalışıyor. Apar topar attığı tweet'lerle, anlık yüzde 100 vergi kararlarıyla, spekülatif döviz oyunlarıyla sadece Türkiye'yi değil dünyanın pek çok ülkesini tehdit ediyor. Ama karşısında Avrupa dahil bu tehdide karşı kenetlenen ülkeler buluyor.
Peki Trump nereye koşuyor. Dünyayla ve kendiyle derdi ne? Ruh sağlığının en başından beri kırmızı alarm verdiği konusunda cümle alem hemfikir. İşte bütün bu konuları, dünyanın sayılı politik psikoloji uzmanlarından, yıllardır ABD'de yaşayan, Virgina Üniversitesi'nde görevli Psikanalist Profesör Vamık Volkan'la konuştuk...
ONUN KAFASINDAKİ AMERİKA KOSKOCA BİR HAYALDEN İBARET
- Vamık Bey aslında, konumuz Trump ve ABD'nin psikolojik kodları. Ama şöyle başlayalım. Son dönem dünya liderlerinde bir üslup değişikliği, bir sertlik var. Lider tipolojisi mi değişiyor?
- Bizim Uluslararası Diyolog İnisiyatifi diye bir oluşumumuz var. Senede bir iki toplantı yapıyoruz. Psikiyatrlar, siyasetçiler, iş adamları... Hep bunları konuşuyoruz. Ve bu değişimi görüyoruz. Türkiye'den, İran'dan, Rusya'dan, Almanya'dan pek çok insan katılıyor. Dünyadaki politik eğilimler ve tavırlar nasıl değişiyor diye bakıyor, araştırıyoruz. Ve görüyoruz ki, pek çok ülkede bir içe kapanma var. Artık herkes kendi özüne dönme çabasında ve "Biz kimiz?" diye soruyor. Küreselleşme kavramından farklı bir durumla karşı karşıyayız. Artık bu içe dönüş küreselleşiyor. Bunda iyi taraflar da, kötü taraflar da var. Bu bir yandan hamaseti de getiriyor. Herkes kendi saflarına çekiliyor ve üslubu da sertleştiriyor. Geçmişinde köklü bir tarihi olan oraya sığınıyor, oradan güç alıyor. "Biz bize yeteriz" hali var. Bu da ülkelerin birbirinden kopuşunu beraberinde getiriyor. AB bile dağılıyor, görüyoruz.
- Yıllarca ABD'de çalışmış, hatta bir dönem eski başkanlardan Jimmy Carter'ın yakınında bulunmuş bir politik psikoloji uzmanı olarak görüşünüzü merak ediyorum. Trump'ın diplomatik nezaketten yoksun, zaman zaman hukuğu bile hiçe sayan bir tavırla, amiyane tabirle "kafasına göre attığı" bir tweet'le dünya huzursuzluk yaşıyor. Bizdeki tabirle Trump'ın hali hal değil! Neler oluyor?
- Trump'ın durumuna gelmeden bir şey söyleyeceğim. Çok basit gibi görünen ama aslında ciddi bir şey. Teknoloji... Eskiden haberleşmek meşakkatli bir süreçti. Hele bu devletler arasında olacaksa daha ciddi bir işti. Arada diplomatik kurumlar vardı. Büyükelçilikler hâlâ görev yapıyor ama eskiden görevleri ve yetkileri daha genişti. Onlar aracılığıyla, devlet başkanları arasında konuşulacak konular titizlikle incelenir, düzenlenirdi. Şimdi adam bir tweet atıyor, "Bu böyledir, ben yaptım oldu" diyor. Ya da bir düğmeye basıyor, başka bir devlet başkanıyla direkt görüşüp o anda hissettiğini, düşündüğünü ölçmeden tartmadan söylüyor. Ama iş siyaset bile olsa insan nezaket arar. Artık diplomatik nezaketsizlik çağına girdik. Trump bunun bir sembol ve karikatürize örneği. İnsan gibi iletişim kurmaktan öyle kopuyoruz ki, ABD'de "robotlarla nasıl geçinilir" diye bir doktora programı bile var. (Gülüyor)
- ABD'de yaşıyorsunuz. Ve işiniz politik psikoloji. Trump başkan seçildiğinde siz ne hissettiniz?
- Şaştık kaldık! Daha önce belki bir iki defa televizyon şovunda görmüştüm. İnsanlara 'kovuldun' diye bağırıyordu. Şimdi ABD deyince sanki tek bir insandan bahsediyormuşuz gibi konuşuluyor. ABD'de yüz milyonlar yaşıyor. Her ülkede olduğu gibi, her çeşit insan var. Liberali de, demokratı da, cumhuriyetçisi de. Sonra bir baktık, artık bu bir yarışma değil. Adam çıkıyor televizyonda, sabah başka bir şey söylüyor, öğlen başka, akşam başka. Şov gerçeğe dönüştü. Her konuştuğunda işler karışıyor.
- Bunu, her ne kadar kendisinden pek hazzetmesek de, açığından vurmak için sormuyorum. Herkesin başına her tür rahatsızlık gelebilir ama ABD başkanından bahsediyoruz. Sizce Trump'ın psikolojik bir rahatsızlığı var mı?
- Bunu ciddi ciddi incelemek gerekir bir ilim adamı olarak. Ben uzaktan teşhis koymam. Açıkçası o adamla uğraşmak da istemem bu yaştan sonra.(Gülüyor) Ama ABD'de ve Avrupa'da pek çok yazı yayımlandı Trump'ın ruh sağlığıyla ilgili. Ama görünen köy kılavuz istemez; çok tuhaf ve ABD halkının çoğunun da utandığı bir adam.
- Peki, Trump'ın bu cüretkar ve hadsiz tavırlarının altında hangi motivasyon, hangi güç yatıyor?
- Trump üzerine kişi olarak hiç düşünmedim ama vaktiyle Obama'yı incelemiştim. Lider olduğunuz zaman, psikolojide kullandığımız bir terim var, 'aktaran figür' haline geliyorsunuz. Bilseniz de bilmeseniz de o baba, anne figürü oluyor. Bu nedenle liderin kendi şahsiyetinin özellikleri çok önemli oluyor. Eğer lider gerçekten bir anne, baba gibi, yumuşak ise halk da ona göre cevap veriyor. Örneğin Obama böyle bir lider olmaya çalıştı fakat bırakmadılar; seçimden sonra Obama karşıtlarının kuvveti artmıştı. Obama kalsaydı, bence çok daha nazik bir ve diplomatik inceliğin olduğu bir ABD olurdu.
- Ne değişti ABD'nin sosyo-politik dinamiklerinde, neden gönderdiler Obama'yı sizce?
- Çünkü derin bir güç aslında. 'Beyaz Amerika' istiyordu. Bu tabirden siyahîlere olan düşmanlık anlaşılmasın. O da var içinde ama, bu içe kapanma, "Biz kimiz?" sorusu ABD'yi de etkiledi. Trump ona destek veren tutucu kitleye oynadı hep, oynuyor. Gelir gelmez ABD'ye duvar örmeye çalıştı. Amerikalı olmayan giremez duvarı. Sadece beyazların olduğu bir 'Eski Amerika' düşü var Trump'ın.
- Farklı ırkların, milletlerin ve kültürlerin barındığı koskoca ABD için, bir "Amerikalı olmayan giremez bariyeri" ne kadar mantıklı?
- Zaten sorun da bu. Elbette bunu mantıklı bulanlar da vardır yandaşlarından. Ama bana göre Trump'ın kafasındaki, yani kurguladığı yeni Amerika en çok kendi ülkesine zarar verir. Ve bu koskoca bir hayalden ibarettir. Söylediğiniz gibi bu ülke tek bir tarihle övünebilecek bir ülke değil. Pek çok kültür var içinde. Bakın hâlâ Rusya'nın 2016'da başlattığı Amerikan seçimleriyle ilgili soruşturma devam ediyor. Bu arada, Trump hiç de rahat değil aslında. Biraz da bundan gergin. Geçenlerde ırkçıların yaptığı bir katliamın sene-i devriyesiydi mesela. Üç kişi ölmüştü. 20 ırkçı ancak toplanmıştı o gün gösteri yapmak için. Yani bu sevindirici benim için, Trump'ın gidici olabileceğiyle ilgili bir alamet. Onun sözleri ırkçıları ziyadesiyle kışkırtmıştı ama ırkçıların gücünü görmüş olduk. Zaten Trump'a rağmen ABD'de öyle bir hukuk sistemi var ki, bir kasaba hakiminin açacağı bir dava bile onu götürebilir. Yani Trump'ın ipini kendi halkı çekebilir.
- Siz pek çok ABD başkanı, pek çok dünya lideri gördünüz? Trump gibisini gördünüz mü bugüne kadar?
- Asla... (Gülüyor) Bakın uzaktan teşhis yapamam dedim ama şu kadarını söyleyeyim, bu adam çok acayip bir şey! Baba Bush'tan da fena! Ama yine söylüyorum; Trump'ın kafasındaki ABD koskoca bir hayalden ibaret...
TEŞHİS: PSİKİYATRİK BİR FRANKENSTEİN
John Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden psikiyatr John Gartner, Trump'ın seçim sırasında sarfettiği "5. Cadde'nin ortasında bekleyip birini vurabilirim ve bu bana bir tek oy bile kaybettirmez" türünden sözlerine atıfla tüm ABD'yi daha baştan Donald Trump'ın tehlikeli bir psikolojiye sahip olduğu konusunda uyarıyordu.
Trump başkanlığa başladıktan bir buçuk yıl sonra Gartner, Donald Trump'ın görevden alınması için bir imza kampanyası başlatarak psikiyatri ve davranış bozuklukları alanından 18 bin hekim, psikiyatr ve uzmanın imzasını da topladı. Depresyon ve bipolarite konularında uzman olan Gartner ve kampanyaya katılan psikiyatrlara göre Trump çok ciddi kişilik bozuklukları yaşıyor, zihinsel olarak yetersizlik arz ediyor ve hem ülkesi hem dünya açısından potansiyel tehlike oluşturuyordu.
Teşhisleri ise şöyleydi: "Donald Trump, narsist bir psikopat, paranoyak, gerçeklikten kopuk biri." Hatta bazıları daha ileri giderek onu "Psikiyatrik bir Frankenstein" olarak bile nitelendiriyordu. Trump'ın psikolojisi hakkında yazılar yayımlayan başka uzmanlar ise onu en az üç kriter açısından kişilik bozukluğu özellikleri gösterdiğini belirtiyordu: "Narsistik, antisosyal ve paranoid kişilik bozuklukları."
TÜM KORKU HİKAYELERİNDEN DAHA KORKUNÇ
Trump, daha seçim kampanyasından başlayarak bayağı, aşağılayıcı ve ötekileştirici bir dil kullanıyor, Latin kökenlileri aşağılıyor, kendisi bir göçmenle evli olduğu halde göçmenlerden nefret ediyor, inşaatlarında çalıştırdığı Meksikalı göçmenleri "tecavüzcü ve uyuşturucu satıcısı" olarak yaftalıyor, zenginliğiyle övünüyor, özürlü gazetecilerle, mültecilerle alay ediyor, Müslümanları açıkça terörist olarak nitelendiriyor, ırkçı ifadelerden sakınmıyordu.
Bu tür tutumlarını başkanlığında da istikrarlı şekilde sürdürdü. Bazı gazetecilerin 'Abidevi Moron' olarak niteledikleri Trump bu yakıştırmayı sonuna kadar hak ediyor olabilir ama tüm bunlar kendisine sadece popülarite kazandırıyor, oy oranını artırıyordu. Ancak başlarda kimse onu ciddiye almıyordu. Bir insanı ciddiye alma konusunda sorun yaratan abartılı halleri Amerikalı seçmen gözünde onu daha da popülerleştirdi.
Ancak Trump başkan olduktan sonra eğlence vesilesi olan bu yönleri ile pek çok kişide endişeler uyandırmaya, kişiliği ve psikolojisi konusunda kafalarda sorular oluşturmaya başladı. Hatta ünlü korku romanı yazarı Stephen King bile Trump'ı romanlarındaki karakterlerle kıyaslayarak şöyle bir uyarıda bulunmaktan çekinmiyordu: "Trump'ın attığı tweet'ler oldukça açık bir portre sunuyor. Narsistik kişilik bozukluğuyla ders kitaplarında anlatılan bir örneğe benziyor. Bu adamın parmağının nükleer silahların tetiğinde gezmesi, yazdığım tüm korku hikâyelerinden bile korkunç."
"ELEŞTİRİDEN PATOLOJİK ŞEKİLDE NEFRET EDİYOR"
Donald Trump hakkında kişilik bozukluğu, empati yoksunluğu gibi pek çok iddia içeren sayısız yazı yayımlandı. Bunlardan sadece Revue Medical Suisse'in (İsviçre Tıp Dergisi) 2017 sonunda, 13'üncü sayısında Gazeteci Hekim Bertrand Kiefer imzasıyla yayınlanan Donald Trump, Zihinsel Hastalığı ve Biz adlı makalesinden küçük bir alıntı durumun vahametini özetliyor:
"Büyük psişik belirtilerini fark etmek için Trump'ı muayene etmeye bile gerek yok. Oldukça yüksek seviyede belirtiler gösteriyor. Daima kendinden bahsediyor, kendini öne çıkarıyor, uyuşturucu müptelası gibi beğeni ve dikkat çekmeye ihtiyaç duyuyor. Başarı, güç ve güzellik dışında hiçbir şeyi umursamıyor. Empati denilen şeyi bilmiyor, kendini üstün görüyor. Sadece benmerkezci ve megalomanca bir dünya görüşüne odaklandığı için buna aykırı gelen gerçeklere tahammül edemiyor. Ve özellikle yenilgi ve eleştiriden patolojik şekilde nefret ediyor."