Banu Çiftçi, genç, güler yüzlü, heyecanlı, idealist bir kadın... Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı. Adının anlamı da kadın. Bunun tesadüf olmadığını, kaderini belirlediğini, hayattaki görevinin de adında tecelli ettiğini söylüyor Youtube'daki bir videosunda. Zaten onu Youtube'daki 'Kadın' ve 'Çocuk halinizi unutmayın' adlı videolarını izlerken tanıdım. Gezdiği coğrafyalarda kadın olmanın zorluğunu anlatıyor. Kendinden emin ve esprili...
Nişantaşı'ndaki muayenehanesinden Afrika'ya uzanan hekimlik yolculuğunu merak ediyorum. "Afrika'ya onlara değil kendime yardım etmek için gidiyorum. Faydam da dokunuyorsa ne mutlu bana" diyor ve devam ediyor: "Afrika'da kendimi tatmin ediyorum bir hekim olarak. Tedavi ettiğim hastaların minnet dolu o bakışları beni manevi bir huzurla dolduruyor. Mesleğimin zekâtı diyorum ben buna."
Hayattaki en büyük hayali ise iyi insan olmak. Bunun için insanların hem kendilerine hem de yüreklerine dokunuyor. "Dokunmak bir nevi selamlaşmaktır" diyor. Bulunduğu her yere iyilik getirme konusunda iddialı. Afrika'da olduğu dönemlerde takipçileriyle birlik olup 10 su kuyusu açtırmış, sayısız iftar sofrası kurdurup kumanya dağıtılmasına vesile olmuş.
Bugüne kadar iki binden fazla doğum yaptıran Doktor Banu ile muayenehanesinde buluştuk ve onun iyiliğe adadığı hayatını, İstanbul'dan Somali, Uganda, Etiyopya, Kongo'ya kadar uzanan hekimlik yolculuğunda tanık olduğu kadınların hikâyesini dinledik.
- Dokunmak sizin için neden bu kadar önemli?
- Dokunma anne karnında ortaya çıkan ilk duyudur. Sekiz haftalık bir bebek saç kılına hemen reaksiyon veriyor. Ancak büyüyünce dokunmayı unutuyoruz. Doktorluğun güzel yanı herkese dokunabiliyorsunuz. Benim karakterimdeki bir insan için bu bir şans. Çünkü insanlara dokunmayı çok severim. İnanılmaz bir enerji verir bana. Bunu karşı taraf beni samimi görsün diye değil, kendimi böyle iyi hissettiğim için yaparım.
- Hastaya hiç dokunmadan reçete yazan doktorlar da var...
- Artık tıp da 'tahlili getir, bakıp reçeteni yazayım' durumuna dönüşmüş durumda maalesef. Ama hastaya bir kez dokunduğunuzda pek çok şey değişir. İyileşmesine bile katkıda bulunursunuz. Ameliyata girecek hastalarımın mutlaka elini tutarım, onlara dokunurum. 'Ben buradayım, korkma' mesajını veririm onlara. Böylelikle o hasta rahat uyuyor ve güzel uyanıyor. Normal muayenelerde de hastalarıma mutlaka dokunurum. Kalkmalarına yardım ederim. Bu aramızdaki bağı artırıyor.
- Afrika'dayken paylaştığınız fotoğraflara baktığımda, insanların hep güldüğünü gördüm.
- Olanaklar ne kadar azsa insanların beklentileri de o ölçüde oluyor. Beklenti azalınca mutluluk endeksi artıyor. Orada insanlar aç, sağlık olanaklarına uzaklar, barınakları bile yok. 'Herkes orada ağlıyordur, yerlerde sürünüyordur' diye düşünüyorsunuz ama gidince herkesin çok mutlu olduğunu görüyorsunuz. 'Allah Allah biz her şeye sahibiz ama onlar daha mutlu' diyorsunuz. Siz burada daha fit olmak için protein diyeti yapıyorsunuz ama oradaki çocuğun protein yokluğundan karnı şiş ve o daha mutlu. Modern yaşamın getirdiği mutsuzluk bizimkisi. İstek ve beklenti artınca mutlu olmak için hep bir şeye ulaşmak zorunda olduğunu sanıyor insan. Oysa Afrika'dakiler bunların hiç birine sahip değiller ve çok mutlular.
- Ülkemizde karşılaştığınız ilginç vakalar oldu mu?
- 2005'te mecburi hizmetimi Van Başkale'de yaptım. Pansuman aleti bile yoktu. Anne ölümlerinin çok olduğu bir yerdi. Kendi ellerimizle kurduk ameliyathanemizi. Hatta çevre illerden bile hasta almaya başladık. Ağlayarak gittiğim yerde hayatımın en mutlu yılları geçti. Doğum yaptırdıktan sonra gidiyorum, bakıyorum çocuklar cılız kalmış. Emzirdin mi diye soruyorum anneye, susuyor... Çünkü orada da kız çocuğu üç, erkek çocuğu iki ezan emzirilmez diye bir inanış vardı. Oysa bebeğin ilk saatleri çok önemli. Çocukları zorla alıp serum bağlıyordum. Çünkü o kadar inanmış ki, emzirmiyordu. Din görevlilerini topladık, anlattılar doğruları ve düzeldi, çok şükür.
- Bir insanın dünyaya ilk geliş anına şahit oluyorsunuz. Bu anlarda ne hissediyorsunuz?
- Ben birliğe inanırım. Bize fakültede hücreleri verir mikroskopta inceletirlerdi. Mikron düzeyindeki o hücrelerin ne kadar güzel yerleştiğini görürsünüz ve hepsinin yeri ayrıdır. Birer tablo gibiler. Ve bu hücreler herkeste aynı. Nefret ettiğiniz insanda da aynı. İlk siyahi hastayı ameliyat ettiğimde Mogadişu'daydım. Ameliyat lambası vardı ama göremiyordum. Deri siyah olduğu için iyi görüntü vermiyordu. Korktum biraz, elim titredi. İlk kesiği attıktan sonra pespembe bildiğim aynı doku çıktı. 'Korkmana gerek yok Banu, bak beyaz hasta gibi aynı' dedim kendi kendime. Hepimizin aynı olduğuna doğumdan itibaren şahit oluyorum. Hatta buna tasavvuftan yararlanarak şöyle diyorum: "Yaradan'ın nefesi bu âleme indiğinde ilk benim yüzüme değiyor." Kuran'ı Kerim'de de Allah "Nefesimden üfledim" der ya, işte öyle bir şey. Doktorluk mesleğinin böyle bir tarafı var. Allah'ın bizi vesile kılması... Ancak bunu büyük bir olgunlukla karşılayıp kibirle sonuçlandırmamak lazım.
- Peki, bir doktor olarak Afrika size ne kazandırdı?
- Afrika'da insanların yıllarca süren ağrılarını dindiriyoruz ve size o kadar minnetle bakıyorlar ki, ruhunuz tatmin oluyor. Onlara değil kendimize yardım etmek için gidiyoruz aslında o topraklara. Benim için daha üstün bir manevi huzur yok. Mesleğin zekâtı diyorum ben buna.
SU KUYUSU AÇTIRAN ÇOCUKTAN TERÖRİST OLMAZ
Çiftçi'nin Afrika'da bulunuşu bir yardım seline dönüşmüş: "Afrika'dayken sosyal medyadan paylaşım yapıyordum. İyileşen kadınları, çocukları görünce takip edenler 'Biz de bir şeyler yapmak istiyoruz' dediler. En büyük ihtiyaç temiz suydu. Çünkü gözümüzün önünde çamurlu suları içiyordu çocuklar. Su kuyusu açtırmak 4-5 bin dolar kadardı. Bu kadarını toplayamayız diye düşündüm ama 50 bin dolar toplandı ve 10 kuyu açtık. 8-10 liralık yardımlar bile vardı. Öğrenciler kendi harçlıklarından yatırmışlardı. Bir çocuk harçlıklarından ayırıp Afrika'daki bir kardeşine yardım ediyorsa o çocuğu ne terörist yapabilirsiniz ne de canlı bomba. O çocuktan ilerde iyi bir insan çıkar. Çünkü o birine yardım etmeyi öğrendi."
HASTALIKLARIN SEBEBİ AÇLIK
İnsanların hastalıkları genelde beslenememekten kaynaklı diyor Çiftçi: "Çoğunlukla açlar. Çok güzel balık olan yerler var. Ancak balık yemiyorlar. Çünkü onları dinen balığın haram olduğuna inandırmışlar ve oradaki güzelim balıklar dünyanın başka bölgelerine gidiyor. İnsanlara dini kullanarak yanlış bilgi vermişler ve Allah'ın verdiği o güzel besinden faydalanamıyorlar. Anlattık doğruları, balık yemenin haram olmadığını ama o kadar yerleşmiş ki, bu düşüncelerini değiştiremedik."
BAKIŞLARIYLA TEŞEKKÜR EDİYORLAR
Çiftçi muayene olabilmek için kilometrelerce yürüyüp günlerce bekleyen insanların hikayelerini anlatıyor: "Karnında bir bebek büyüklüğünde fıtık olan bir hasta vardı. Uzun bir yoldan gelmişti. Ameliyat olacak ve gülüyor. 'Korkmuyor musun?' dedim. 'Ben yıllardır bunu bekliyorum, kurtulacağım' dedi. Sonrasında inanılmaz minnet duydu bize. Bakışlarında bunu gördük. Bir anneyi ilk kez ultrasonla muayene ettik. Cinsiyetini söyledik bebeğin. Şaşırdı, 'Nasıl yani bunu görebiliyor musunuz?' dedi. İlk kez bebeğini gördü ekranda, yüzüne mutluluk oturdu. Biz dört boyutlu ultrasonlarda görüyoruz bebeklerimizi ama bu kadar mutlu olamıyoruz."
İNSAN-I KAMİL OLABİLMEK ÖNEMLİ
"İyi hissetmeniz için Tibet'e kamplara gitmenize gerek yok. İnzivaya çekilip meditasyon yaparak herkes iyi olur. İnsan-ı Kâmil olabilmek önemli. Eksikliklerini ancak başka bir insan sana yansıtır, dağdaki ağaç yansıtmaz."
HEM KİTABI HEM UYGULAMASI VAR
Bugüne kadar iki binden fazla doğum yaptıran Çiftçİ, hamilelerden gelen sorulara yetişemeyince bir telefon uygulaması yapmış. 'Banu Çiftçi ile gebelik' yazınca karşınıza çıkıyor. Ayrıca akıcı bir dille merak edilenleri anlattığı Hamilelik&Doğum adlı bir de kitabı var.