Memleketin en nev-i şahsına münhasır popüler müzik adamlarından, hatta abartısız; şarkıları farklı yaş dönümlerinde dinlendiğinde dinleyene hep yeni kapılar aralayan bir nevi pop filozofu mertebesindeki Mazhar Alanson'la röportaj yapma girişimimizin nereden baksanız bir 10 ayı var. Kendisinin kaleme aldığı Mazhar Olmak kitabını vesile edip bir röportaj ayarlamıştık. Fakat röportaja birkaç saat kala, bir mesaj: "Göksan ben röportaj yapmaktan vazgeçtim." O an anladık ki söz şarkıda durduğu gibi durmuyor Alanson'da. Gerçekten de onun hayatında "Beş dakkada değişiyor bütün işler." Aradan birkaç ay geçti, bu kez bir mesaj daha: "Bayramdan sonra yapalım şu işi." Birkaç gün sonra yine mesaj: "Konserler falan yoğunum, kafayı veremeyeceğim bu röportaj işine, sonra inşallah." Biz tabii ki, memleketin en az röportaj veren, cümle alemin zor adamdır diye bildiği Alanson'dan röportaj için ümidi kestik. Fakat geçen hafta muhabiriniz tatildeyken bir öğlen vakti telefonu çaldı. Klasik tabirle, telefonun diğer ucundaki, bol nikotin takviyeli davudi sesin sahibi Alanson'du. "Yaa Göksan! Ben böyle durur durur ararım. Unuttum seni sanma sakın. Hadi yapalım şu işi, seni çok beklettim..." Mazhar Alanson öyle bir adam ki, memlekette onun janrında müzikal olarak da kişilik olarak da başka bir adam yok! Yani kendisiyle röportaj yapmak için vesileye gerek yok! Biz de Mazhar Alanson röportajı her zaman iyi fikirdir diyerek yola çıktık ve Tarabya'da bir nevi inzivaya çekildiği, çok seyrek dışarı çıktığı, şarkısındaki gibi günlerini "kağıt, kalem, gitarı"yla geçirdiği evinin yolunu tuttuk. Ortaya her telden, biraz da Mazhar Alanson'un ruhuna uygun, doğaçlama ama tamamına baktığınızda kendi içinde bir bütünlüğü olan bir söyleşi çıktı.
- Röportajı biraz geç saate verdiniz. Geç mi uyuyorsunuz?
- Gece yaşıyorum ben. Mesela sekizde yatıp, gece 12'de birde kalkarım. Sonra sabah tekrar uyurum. Jüpiteryen diyorlar benim gibi tiplere. Gece ayakta kalıyoruz.
- Geç mi uyanıyorsunuz bu durumda her gün?
- Geç uyanıyorum ama uykuyu bölmüyorum. New York'lular gibi. Uykularım uzun değil. Üç, dört saat. Yani uykum geldiğinde uyuyorum. Zorla, hadi saat 12 oldu, yatma zamanı gibi durumum yok.
RÜYALAR ALLAH'TAN MESAJDIR
- Kısa ama sık uyuyunca rüya düzeni de değişiyor mu? Rüyalara önem verdiğinizi biliyorum...
- Çok rüya görüyorum. Rüyalar çok
önemlidir. Ben yatarken seviniyorum, bambaşka
bir aleme adım atıyorum diye. Rüyalar
Allah'tan mesajdırlar. Onu çözmesini, ayıklamasını
bilen insanlara tabir ettiriyordum,
rahmetli oldular. Şimdi kendim anlayabiliyorum,
hissedebiliyorum. Bazı şeyleri yıllar
içinde öğrendim. Bu hayattan sonra vaat
edilen hayatın da bir rüya gibi olduğunu
zannediyorum.
- Şarkınız vardı: "Öbür dünya cennetini bulsam kendi içimde/Sonrası rüyalar, rüyalar..." diye giden...
- Evet. O satır önemli. Doğru. Bravo iyi
çalışmışsın.
- Çalışmak değil, yıllardan beri sizi dinlemekten diyelim...
- Sonrası Rüyalar... Güzel parçadır. Hiç
çalmayız konserlerde. Eğlence grubu gibi
olduk. O benim biraz sinirlerimi bozuyor.
Müthiş 'ballad'larımız var. Bu 'ballad'ları çalarken
çocukların canı sıkılıyor, konuşuyorlar.
Yeni şarkıları çalalım dedik. Hiç, böyle
baktılar aval aval. Yalnız biz tarzımızı
devam ettirerek bir tarz olduk. Millet arabesk
yapıyor hadi biz de arabesk yapalım
demediğimiz için bugün MFÖ'yüz.
Hep bildiğimiz şeyi yaptık.
YARI ORALI YARI BURALI
- Neydi o bildiğiniz şey?
Hafif Batı kültür emperyalizminden
etkilenmişlik, burada doğup
büyüdüğümüz için genlerimizde olan
buralılık... Bu şarkılara da girdi. Diday'ın
sözleririne baksan tasavvuf vardır.
Ama müzik çok batıdır. Atıyorum,
mesela New York Sokakları diye bir parça
yapıyorsun alt yapı tamamen armonik batılı.
Ama üstte "Bir güzele gönül verdim" girişiyle
başlar. Türkü melodisi gibidir.
Yarı oralı yarı buralı gibi bir şey tutturduk.
Ondan da vazgeçmiyoruz. Ben belki
kendim, bu sefer deneysel bir şeyler yapayım
istiyorum, daha elektronik bir şey denemek
istiyorum.
- MFÖ olarak çok hitiniz var ama benim ve benim gibi derin MFÖ fanları için hitlerinizden biri de Yalnızlar Garı'dır: "Dervişler devran ederken gecelerde/Ben toy bir mehtap/ Kelimeler birer varsayım/Ana, yalnızlar garındayım."
- Şiirdir, bir sanat şarkısıdır aslında.
İçinde tasavvuf da, hayat gailesi de, insanın
hayatta yaşayabileceği ikilemler, aşılması
gereken zorluklar da vardır...
- Yıllar önce bir şarkınızda "Aslım ne tam Doğu, ne tam Batı" demiştiniz. Bugünkü hissiniz ne bu konuda?
- Kendimden öte memleket için söylersek
artık daha Doğu'ya yakınız. Onu fark
ettik diyelim en azından. Kendim için demiyorum
sadece, biraz doğu olduk. Memleketi
tarif eden bir sözdü o zaman o. Benim şarkılarımda
tasavvuf da, bütün bu geçirdiğimiz
darbe dönemleri de, karışık günler de şarkılara
kodlar olarak sızar ince ince.
DÜNYA FARKLILIĞIMIZI ANLADI
- Şarkı sözlerinizde binlerce düşünce göze çarpıyor. Kendi içi dünyanız olduğu kadar, etrafınızda akan hayatla ilgili de sözler yazıyorsunuz. Buradan hareketle soracak olursak, Türkiye'nin bugünkü durumu, yeni dönemi ve geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?
- Son dönemlerde kutuplaştık biraz tabii. Bunu çözmeliyiz. Türk insanını çok seviyorum. Başka bir örneğimiz yok dünyada. Dünya da bizim farklılığımızı anladı. Vesayet istemediğimizin farkına vardı. Üzerimizde bugüne kadar hep askerin baskısı vardı. Bu kalktı artık çok şükür. Hükümet bir şey yapardı. Askerin işine gelmez baskı yapardı. Ülke sağcı mı solcu mu belli değildi. Sol kalkarsa sol indirilir, sağ kalkarsa sağ indirilirdi. Seçimlerden sonra da, bu yeni dönemde de artık iyice ortaya çıktı ki, bu ülkenin çoğunluğu Müslüman ve Müslüman hayatı yaşıyor. Olayımız bu. Karşı tarafın kızmasının, dövünmenin alemi yok. Bu topraklarda o söyledikleri gibi 'laiklik de elden gitmez', gitmedi de. Kimse korkmasın. Ülkemizin gerçeklerini kabul edersek hepimiz daha mutlu olacacağız. Ben mesela, okullarda Atatürk sevgisini otomatikman pek çok çocuk gibi aldım bünyeye. Ama Peygamberime de aşığım, ne var bunda!
PARAYI ALDIM, ALBÜM KALDI
Altı-yedi yıl önce ikinci solo albümümün parasını peşin aldım ama daha yapamadım. (Gülüyor) Mecburen yapacağım. Balzac gibi... Adam romanın parasını önden alıyor, lüks içinde yaşıyor. Kumar borcu yapıyor. Sonra mecburen yazıyor kitapları. Ben de biriktiriyorum şarkıları. Bu kez bir DJ'yle çalışmak istiyorum bazı parçalarda. Elektronik bazı fikirlerim var.
BIÇAKLA GEZERDİM
Babamı erken kaybettim. O bende bir güvensizlik yarattı. Ortaokul son sınıfta bıçakla falan gezerdim. Hırçın bir çocuktum. Sonra hayatımıza müzik girdi. Beatles'lar falan... İlk çocuğumun döneminde hippi'ydim. İkinci çocuğumda tasavvufla tanıştım. Tasavvuf bana sadece kişisel olarak daha huzurlu olmayı, çevremle daha uyumlu yaşamayı getirmedi. Müziğimi de çok etkiledi. Musikiyi tasavvuf sayesinde öğrendim. İnanılmaz bir ses derinliği, makam derinliği olduğunu gördüm. Buselik Makamına gibi şarkılar hep öyle çıkmıştır. Mesela Mecburen şarkısının müziği bir ilahidir. Tabii büyüklerden izin olarak üzerine söz giydirdik. Tasavvuf beni insan olarak geliştirmesinin dışında müziğime sözel olarak da, müzikal olarak da çok şey kattı.
USTAM COHEN'DİR
Benim ustam sanıldığı gibi Bob Dylan değil, Leonard Cohen'dir. Memur çocuğuyum ama Allah razı olsun, ailem beni zar zor Ankara Koleji'ne gönderdi. Öğrendiğimiz İngilizceyle, Cohen şarkılarını çözmeye başladım. Müthiş bir derinlik ve derinliğe anlamı ve içeriği bozmadan giydirilmiş müthiş kafiyeler... Çok etkilendim ve çok şey öğrendim.
LEYLA'YA BAŞKA TÜRLÜ BAKMAK
Önce Leyla'dan geçme faslında oluyorsun. Sonra Mevla'dan tekrar Leyla'ya geçiyorsun. Fakat Mevla'dan sonra Leyla'ya bakışın başka oluyor. Oradaki nefs, hayvani kısım seksi aşk zannetme durumu bitiyor. Bu sefer kadına çok başka bir gözle kıymet veriyorsun... Benim mecazi aşk dediğim bölüm bitiyor. Bittikten sonra da aşkın üstünü kaplıyor, koruyor o sevgi. Ve daha iyi oturtuyorsun her şeyi... İnsanları kırmamaya, gönül kırmamaya gayret ediyorsun. Leyla'da kaldık şimdilik, ama Mevla'yla da aram iyidir hamdolsun.