Ben babamı ilk kez 5 Temmuz 1982 günü nemli gözlerle görmüştüm. Dokunsan ağlayacaktı. Kötü bir haber aldığı için değil. Çok sevdiği, inandığı, hayran olduğu Brezilyası, İtalya'ya 3-2 kaybettiği için koltukta öylece kalmıştı... Brezilya Milli Takımı eskiden kahvaltı gibi bir şeydi. Mutlulukla çok yakından ilgisi vardı. Oynadıkları oyundaki estetik ve yaratıcılık, topla bir kedinin yün yumağıyla kurduğu ilişkiyi andıran haşır neşirlikleri, izleyeni mutlu eder hatta büyülerdi. Zarif bir oyundu onlarınki. Kaba sabalıktan uzak, kazanmak kadar nasıl kazandığına da kafa yoran, her yolu mübah saymayan, dolayısıyla da hayata bakış açısına da çok noktadan temas eden bir oyundu. Kaybettikleri zaman binlerce kilometre ötede bir babanın gözlerinin dolmasına neden olan da sadece "iyi oynadığı için tuttuğu takımın kaybetmesi" değildi zaten. Brezilya'yı izlemek, dünyanın dört bir yanındaki milyonlar için maddi sorunlardan, geçim sıkıntısından, iş stresinden, geçmişle hesaplaşmalardan, kafaya takılan her konudan kaçmak demekti. Brezilya halkı içinse misal askeri diktanın yok ettiği oksijene tekrar kavuşmak demekti. Velhasıl bir tür rehabilitasyon görevi vardı eski Brezilyaların... Fakat sadece bu değildi. Brezilyalı yıldızların, sadece futbola değil hayata dair bir çift sözü, bir duruşu, bir karizması vardı. Socrates, hayatını ülkesine demokrasiyi getirme mücadelesine adamış, ümidi kesince de soluğu İtalya'da, Fiorentina'da almıştı. Evin temel ihtiyaçlarnı karşıladıktan sonra parasının neredeyse tamamını kitaplara yatıran babası sayesinde, hababam okuyarak büyümüştü. Muazzam bir futbolcu olduğu kadar bir halk lideriydi, bir idoldü. Zico dediğin adamın karşısında, rakipleri bile ceket iliklerdi. Hayata dair bir felsefesi olan, sahada kirli işlere kalkışmayan, Brezilya yoluyla kazanmaya kendini adamış bir liderdi. O, Socrates, sonradan politikaya atılan Romario ve daha niceleri, duruşlarını sahaya da yansıtırdı. Şimdiki Brezilya'nın dünyada en çok taraftarı olan takımdan, seveni kadar hatta belki daha çok nefret edeni olan takıma dönüşme nedeni, sadece oynadıkları oyunun o parıltılı günleri mumla aratması değil. Evet artık oynadıkları oyun, ruha gıda falan değil. Ancak asıl kaybettikleri şey, çok daha değerli ve önemli. Neymar'ın sınır tanımayan antipatikliği, sahte taklaları, abartılı tepkileri, Brezilya'yı sevimsiz kılıyor. İnsanlar Brezilya takımına bakınca kendi hayatlarına pay biçemiyor, kendi yenilgilerini telafi edemiyor. Brezilya artık rol modelller, ikonlar değil çakma kahramanlar üretiyor. Brezilya sadece güzel futbol değildi bir duruştu. Bir mesajdı. Yeni nesil kahramanın Neymar gibiler olunca da o mesajın talibi pek çıkmıyor.