İlk filmi çekmek zordur derler. Galiba inatçı ve kararlı olmaya, çelik gibi sinirlere ihtiyaç var. Yönetmen Turgut Yasalar'ın Ben Bir Dahiyim ama Henüz İlk Filmimi Çekmedim adlı kitabında sinemamızın önemli yönetmenlerinin film gibi, ilk filmlerini çekme öyküleri anlatılıyor. Özellikle sinemamızın kriz yılları olan 90'larda film çekmenin bir sinemacı için nasıl sonu belli olmayan bir macera olduğunu kitabı okuyunca anlıyorsunuz. Turgut Yasalar da Leoparın Kuyruğu filminde böylesi bir macera yaşadığı için yıllar sonra bunu yazmak istemiş. Ama kendi gibi böylesi maceralar yaşayan diğer sinemacıları da işin içine katarak hacimli bir kitap ortaya koymuş. Kitapta Handan İpekçi, Derviş Zaim, Reis Çelik, Yüksel Aksu, Ümit Ünal, Orhan Eskiköy, Atalay Taşdiken, Hüseyin Karabey, Uğur Yücel, Serdar Akar gibi ilk filmleriyle ses getiren yönetmenlerin o filmlerini, nasıl gemileri yakıp adeta hayata meydan okurcasına bir dirayetle gözü kara çektiklerini okuyoruz. "Kul sıkışmayınca hızır yetişmez" denir ya hani. Yönetmenlerin maceralarında böyle bir durum karşımıza çıkıyor. Film çekme aşkına arabasını satan da babasının emekli birikimini kullanan da annesinden para isteyen de var. Parasız film çekmenin kitabını yazdık deseler yeridir. İşte o maceralardan bir tutam!
SANATA YATIRIM PANELİNDEN DESTEK BULMAK!
90'ların başı, sinemamız krizde. Kültür Bakanlığı da şimdiki kadar olmasa da filmlere cüzi bir destek veriyor. O yıllarda Handan İpekçi Babam Askerde filmi için bakanlıktan bir destek alıyor ama bir yapımcı bulamıyor. O da filminin yapımcısı olmaya karar veriyor. Filmi çekiyor ama sonrasındaki post prodüksiyon sürecine gelince, para bitiyor. Film, Fono Film'de kaba kurgusuyla kalıyor. İpekçi para bulamıyor. Bir gün gazetede 'Neden sanata yatırım yapılmalı' başlıklı bir panelin düzenleneceğini okuyor. Paneldeki konuşmacılara ulaşmaya çalışıyor ve birine ulaşıyor. O kişi ENKA'dan Eşref Denizhan. İpekçi, Denizhan'a sanata yatırım yapacak birini aradığını anlatıyor. Eşref Bey filmi izleyince, kredi açıyor İpekçi'ye. İpekçi filmini bitiriyor. Tek kopya vizyona giriyor film ama İpekçi 12 Eylül üzerine olan filmini STK'larla işbirliği yaparak Anadolu'yu il il dolaşıp gösterimler yapıyor...
ANNE PARA GÖNDER FİLM ÇEKECEĞİM
Derviş Zaim'in ilk filmi Tabutta Rövaşata'nın serüveni aslında 90'lı yıllarda film çekmenin zorluklarını başlı başına anlamamızı sağlayan bir örnek. Ne bir masası, ne bilgisayarı vardır Zaim'in. Elinde bayat negatif film vardır sadece... İyi bir ön hazırlıkla kısa sürede çekerim diye düşünür ama elindeki film o kadar bayattır ki filmi çekmek imkansızdır. Annesini arar "Anne para gönder film çekeceğim" der. Annesi bir miktar para gönderir. Tabutta Rövaşata'nın can suyu bulunmuştur. Tuncel Kurtiz ve Ahmet Uğurlu'yu ikna eder. Arkadaşlarını oynatır. Müdavimi olduğu Hisar'daki kafe filmin üssü ve ana mekânı olur. Korsan çekimler yapılır. Kısa zamanda eş dost yardımıyla film tamamlanır. Tabutta Rövaşata yeni Türk sinemasının başlangıç filmlerinden biri olur.
ARABASINI SATIP FİLM ÇEKTİ
Reis Çelik Işıklar Sönmesin filminin çekim sürecinde hem parasızlık hem de politik kaygılarla uğraşır. Çelik, minimum şartlarda filmi çekeceğine inansa da Kürt sorununu anlatmak istediği film sakıncalı bulunur. Genelkurmaydan destek ister ama destek bulamaz. Çelik ve filmin başrol oyuncularından Berhan Şimşek arabalarını satıp, filmi çekmeye karar verirler. Şimşek'in memleketi Bayburt'ta filmi çekme kararı alınır. Dönemin Bayburt valisi duruma müdahale eder. Vali senaryoyu okumuştur. Genelkurmayın filmi istemediğini söyler vali "Ama" der "Bence filminiz sakıncalı değil". Böylece gözden ırak bir şekilde filmi çekerler. Işıklar Sönmesin sinemamızda bir kırılma noktasıdır. Dört kopya ile 271 bin gibi bir rakamla, o dönem için çok önemli bir seyirci başarısına ulaşır...
BABASI EMEKLİ MAAŞINI VERDİ
Yönetmen Atalay Taşdiken ilk filmi Mommo: Kız Kardeşim'i çekmek için hayal kurarken bir gün Ahmet Uluçay'ın Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmini izler ve çok etkilenir. Uluçay'ın film çekme azmi ve sinema sevdası karşısındaysa şapka çıkarıp kolları sıvar. Fakat hiç parası yoktur ve o da parasız film çekmenin koşullarını oluşturmaya çalışır. Oğlunun bu çabasını gören Taşdiken'in babası emekli maaşından artırıp biriktirdiği 10 bin TL'yi verir. Böylece filmin yolculuğu başlar. Fakat yeterli değildir bu para. Sonra Atalay'ın banka müdürü bir arkadaşı kredi verebileceğini söyler. Taşdiken "Tamam" der ve Mommo: Kız Kardeşim'in çekimlerine başlanır. Çekimler bitince ise Kültür Bakanlığı'ndan destek çıktığını öğrenir. Taşdiken başarmıştır, hiç parası yokken çıktığı yolculukta filmini tamamlamıştır. Film pek çok festivalden ödül alır.
İYİ BİR MERTEBEYE GELDİN ARTIK TRT'YE GİR GAYRI
Okulunu okumuş, sektörde çalışmış, çektiği kısa filmler ödüller almış, belgeseller çeken bir sinemacıdır Yüksel Aksu ama gel gör ki ilk filmini çekememiştir. Bir gün Abbas Kiyarüstemi'nin Arkadaşımın Evi Nerede filmini izler "Ben de şöyle küçük bir şey yazayım, gidip memleketimde çekeyim" der. Yıllarca sürecek Dondurmam Gaymak serüveni böyler başlar. Kendi çocukluğundan yola çıkarak bir dondurmacı hikâyesi yazar. Muğlalı hemşerilerini de oynatacağı bir film hayalini kurar. Küçük bir birikimi vardır. Görüntü yönetmeni Eyüp Boz da elindekini yatırır filme. Yola çıkılır. Fakat bu yetmez. Ama hemşehrileri Muğlalılar imdada yetişir. Herkes elini taşın altına sokar. Film çekilir ama para da tükenir. Destek ararlar. Elif Dağdeviren filme ortak olunca film ortaya çıkar. Yıllar süren bu macera sonunda Aksu filmini bitirir ve Muğla'da eşekli, keçili bir gala yapar. Film Türkiye'nin Oscar adayı olur. Amerika'da bir gösterim yapılır. Clint Eastwood da vardır gösterimde. Aksu onunla sohbet ederken telefonu çalar. Arayan babasıdır. Babası "İyi, artık bir mertebeye geldin, dönünce TRT'ye gir gayrı..." der...
YÜCEL'DEN PAHALI BİR BAŞLANGIÇ
Uğur Yücel oyuncu olarak sinema tarihine adını altın harflerle yazdırsa da onun gönlünde yönetmenlik vardır. Yazı Tura ile yönetmenlik macerası başlar. Tüm ekonomik birikimini bu filme yatırır Uğur Yücel. Mükemmelliyetçidir. Filmin her aşamasında titizlenir. Şimdilerde düğün çekimlerinde bile kullanılmayan Sony PD 150 dijital bir kamerayla çekilir film, gösterime girer. Beğenilmiştir. 1 milyonun üstünde gişe bekler. Ertesi gün Yücel'i tebrik etmek için ofisine gider Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz. Yücel "Kaç yapar bu film?" deyince Ceylan "300 bin" der. "Batarım" der Yücel... Film 300 bin kişi tarafından izlenir. Yazı Tura Yücel'i yönetmenlik konusunda motive eder. Yücel hâlâ filmler yazıp, yönetiyor.