İkinci Dünya Savaşı'ından dokuz yıl sonra Düren'da, savaşın yıkımı ve Nazi utancının ortasına doğmuştu Harald Schumacher. Babası gece gündüz çalışır annesi battaniye örer, sofraya ancak iki tas yemek koyarlardı. Çoğunlukla da patatese talim ederlerdi. Kalecilik akıllı adamın işi değildi, Schumacher de biliyordu bunu. Ama biraz da koşmaya üşendiği için kalecilikte karar kılmıştı. 15 sene formasını giydiği Köln kulübünün kapısından girdiğinde 18 yaşındaydı. O cüsseden beklenmeyecek kadar çevik bir adamdı Toni. En büyük özelliği ise şüphesiz karşı karşıya pozisyonlardaki inanılmaz kurtarma yüzdesiydi. Kaleyi görülmez kılardı. Çizgide çakılı durmaya tahammülü yoktu zira. Yokluk içinde geçen çocukluğunda o hayattan kurtulmanın yolu olmuştu futbol onun için. Ve sabit durduğu müddetçe, geçmişin hayaletleri kendisini yakalayıp o günlere geri götürecek gibi hissediyordu. Karşı karşıya kaldığı her rakibin üzerine öylesine korkusuzca, öylesine büyüyerek koşarken, aslında kaderinin üzerine gidiyordu Toni... Ve yine o anlardan birinde, bütün heybetiyle kalesini terk ettiği bir pozisyonda aslında hayatının kalan kısmında taşıyacağı bir laneti davet ettiğinden haberi yoktu. 1982 Dünya Kupası. Tarih 8 Temmuz... Almanya ile Platini'li Tigana'lı Fransızlar yarı finalde kozlarını paylaşıyor. Fransız Patrick Battiston, Platini'nin ara pasıyla defansın arkasına sarkıyor. Schumacher ok gibi fırlıyor kalesinden. Dizleri neredeyse Battiston'un kafa hizasında. İki oyuncu havada çarpışıyor. Ve Fransız oyuncu şuursuz biçimde bir çuval gibi düşüyor yere... Çarpışmanın etkisiyle kaburgaları kırılıyor, dişleri ağzından dökülüyor. Hakem o pozisyonda Toni'ye kart göstermedi. Faul dahi vermedi. Ve Toni unutulmaz maçta kurtardığı penaltılarla takımını finale taşıdı. Fakat adı o maçtan sonra Sevilla Canavarı'na çıktı. Kendi ülkesinde dahi Nazi demeye başladılar Schumacher'e... O rejimin acı mirasını en yakından bilen adama... Ailesini tehdit ettiler. 1986'da Almanya'yı tüm takım içi sorunlara rağmen adeta tek başına finale taşıdı. Maradona'nın ardından turnuvanın en iyi ikinci oyuncusu seçildi. Ama hiçbir başarı, o 8 Temmuz gecesi musallat olan o lanetin izlerini silmeye yetmedi. 1987'de milli takım kamplarında dönen dolapları anlattığı Anpfiff (Başlama Düdüğü) kitabıyla da kaderindeki son perdeyi kendi elleriyle indirdi. Aforoz edildi... Hak ettiği saygıyı, özlediği sevgiyi ise kariyerinin sonunda Türkiye'de buldu. Sadece Almanya değil futbol tarihinin en yetenekli kalecilerden biriydi Toni. Sadece zorlu rakiplerle değil kaderiyle de hep mücadele etti. Ve hep korkmadan üzerine gitti. 8 Temmuz tarihi, yalnızca tüm zamanların en heyecanlı Dünya Kupası maçının 36'ncı yıldönümünü değil, aynı zamanda bir adamın kaderinin nasıl bir anda değişebildiğinin kanıtı...