Göktaşlarından söz edildiği zaman aklımıza ilk gelen şey Dünya'nın sonu ve felaketler oluyor. Bu muazzam uzay nesneleri Hollywood filmlerine genelde hep kıyamet filmleri ile konu oluyor. Bundan 66 milyon yıl önce dinozorların sonunu getiren şeyin Meksika'ya çarpan bir göktaşı olduğu göz önüne alındığı zaman bu durumda yadırganacak bir şey yok. Ancak göktaşlarının fazla gündeme gelmeyen bir yönü daha var. Bu taşlar, yaşamımıza son verebileceği gibi onu daha rahat yaşamamızı da sağlayabilir. Göktaşları bizi zengin etme potansiyeline sahip. Nasıl mı? Bu soruya cevap vereceğiz.
Şubat 2013'te 2012 DA14 isimli 190 bin ton kütleli ortalama 50 m büyüklüğündeki göktaşı Dünya'nın çok yakınından geçti. Çok sayıda insan göktaşının kıyameti getirebileceği korkusuna kapıldı. 2012 DA14 yer eş zamanlı yörüngeli uydulardan Dünya'nın daha yakınına gelse da ona çarpmadı.
195 MİLYAR DOLARLIK KAYNAK
Dünya'ya çarpmayan bu göktaşı görece küçük boyutuna rağmen üzerinde tam 195 milyar dolar değerinde doğal kaynak taşımaktaydı. Bu, özellikle uzay madenciliği hayali kuran şirketlerin iştahını kabarttı. Bugün hem teknolojik hem de ekonomik olarak bu göktaşının hammaddesini işlemek pek mümkün gözükmüyor. Ancak uzay madenciliği çok yakında dünya ekonomisinde devrim yaratabilir. Dünyamız hem yaşam için vazgeçilmez olan su ve oksijene sahip, hem de teknolojimizin temel yapı taşı olan değerli çok sayıda metale sahip. Peki, hal böyleyken neden göktaşlarındaki madenlerle ilgilenelim ki?
Bunun iki temel gerekçesi var, birincisi teknolojide temel rol oynayan çok sayıda metal Dünya'da hızla tükeniyor. Akıllı telefonların dokunmatik ekranlarının vazgeçilmezi İndiyum metali, kaliteli kulaklıkların olmazsa olmazı Neodimyum, harddisklerde ve araba motorlarında temel rol oynayan altından sonra en değerli metal olan Platin gibi çok sayıda önemli ve temel hammadde bazılarına göre hızlı bir şekilde tükenmekte ve pahalılaşmaktadır.
SU AÇISINDAN DA ZENGİN
Diğer taraftan bu hammaddelerin hepsi göktaşlarında mevcuttur. Göktaşları ile ilgilenmek için diğer gerekçe ise uzaya yakıt ya da hammadde fırlatmanın çok pahalı olması. Uzayda koloni kurmamız durumunda Dünya'dan oraya hammadde göndermek yerine asteroidleri maden olarak kullanmak çok daha kolay ve ucuz olacaktır.
Yine göktaşları su açısından çok zengindir (2012 DA14'teki suyun değeri 65 milyar dolardı). İçme dışında su, zararlı ışınlardan korunma, Güneş enerjisi yardımı ile oksijen ve roket yakıtı olarak kullanılabilecek hidrojen elde edilmesinde kullanılabilir. Dolayısıyla pahalı bir işlem olan yakıt ve oksijen fırlatma işleminden kurtulunabilir.
Göktaşı madenciliği ile ilgili çok sayıda senaryo mevcut. Bazılarına göre ileride asteroidlere inip hammaddeyi çıkarıp Dünya'ya göndermek en makul yolken, diğer bazı bilim insanlarına göre en makul yaklaşım göktaşlarını Dünya yörüngesine fırlatıp hammaddeyi orada çıkarmak. Hatta uzaydan topladığı madenleri kullanıp kendini kopyalayan robot projeleri bile var.
İLK ADIMLAR ATILDI
Bu senaryoların hepsi ilk başta bilim kurgu gibi gelebilir. Ancak uzay madenciliğinin ilk adımları çoktan atıldı. Çok sayıda uzay madenciliği şirketi kuruldu. Ayrıca 2001 yılında Amerikan NEAR Shoemaker uydusu başarı ile göktaşına inmiş, 2006 yılında Amerikan Stardust uzay aracı uzaydan Dünya'ya numune getirmişti. Yine Japon Hayabusa uydusu 2005 yılında 25143 Itokawa isimli göktaşına inmiş ve 2010 yılında bu göktaşından alınan numuneleri Dünya'ya göndermişti. Son olarak 2014 yılında Avrupa Uzay Ajansı'nın Rosetta isimli uydusu Churyumov-Gerasimenko isimli kuyruklu yıldıza ilk yumuşak inişi gerçekleştirdi. Yani uzay madenciliğinin ilk temel adımları başarı ile atıldı. Uzay madenciliği serüveninin daha başında olsak da iyimser tahminlere göre önümüzdeki 20-30 yılda ilk uzay madenlerinin kurulmasına şahit olabiliriz. Elbette uzay madenciliğinin Dünya ekonomisini, maden fiyatlarını nasıl etkileyeceğini öngörmek kolay değil. Ancak şurası kesin, önümüzdeki yıllarda teknolojide yeni devrimler bizi bekliyor.