Disleksi, 'özgül öğrenme bozukluğu' olarak tanımlanıyor. Dislektik kişiler harfleri unutuyor, yönleri karıştırıyor, akademik hayat birkaç kademe daha zorlaşıyor onlar için. Bahar Eriş çocuklarda üstün zeka ve yetenek üzerine çalışmalar yapıyor. Eriş geçen mayıs ayında Gölgedeki Yıldızlar adında bir kitap yayımladı. Agatha Christie, Albert Einstein, Muhammed Ali ve Jennifer Anniston gibi ünlü isimlerin disleksiye sahip olduğunu, NASA'da çalışan her iki kişiden birinin dislektik. Türkiye'de ise yaklaşık 41 bin dislektik var.
DİSLEKSİNİN BELİRTİLERİ
Eriş'in kitabı yazmaktaki amacı; disleksinin bir hastalık olmadığını ispatlamak. Kendisi, ailesi ya da çocuğu dislektik kişilerin yaşadıkları ise tüyleri diken diken ediyor. İçlerinde ilkokulda tokat yiyen de var, çevresi tarafından rencide edilip büyük travmalar yaşayan da... Eriş'e göre "Disleksi, hayal gücü, yaratıcılık, farklı açıdan bakabilme gibi avantaları olan bir durum. Hepimiz gibi onların da zayıf yanları var. Mesela okumak. Okuma-yazma üzerine kurulu bir sistem olduğu için çocuklar 'okuma güçlüğü' ile etiketleniyor. Bazen sadece tembel ve yaramaz oldukları düşünülebiliyor. Durum fiziksel şiddete kadar gidebiliyor. Okul sistemi yaratıcılığa ve hayal gücüne odaklı olsaydı disleksi avantaj olurdu." Peki ama disleksinin belirtileri neler? Emeklemeden yürümeye başlamak bir işaret. Okula başlayınca ve okuma ihtiyacı devreye girince çocuk zorlanıyor. Okumanın başına oturunca hemen sıkılıyor. Yönünü şaşırabiliyor. Eriş'i en çok etkileyen disleksi hikayesi Anne Rice'ınki. Vampirle Görüşme'nin yazarı Rice ileri seviyede dislektik biri olmasına rağmen tutkusu sayesinde çoksatan yazarlar arasına giriyor. Eriş bu başarıyı "İnsanın içinde o kadar yanan bir ateş varsa, her türlü bedeli ödemeye hazır oluyor" diyerek açıklıyor. Bahar Eriş dislektiklerin yetenekli oldukları alanlarda geliştirilmesi gerektiğinin altını çiziyor: "Okumak hayat boyunca çok önemli bir ihtiyaç. 'Çocuk dislektik, başka yetenekleri var, okumasa da olur' diye düşünülmemeli."
ABLAM ÖĞRETMENİNDEN YEDİĞİ TOKATLA SAĞIR OLDU
Gülsüm Bozdemir 41 yaşında, ev hanımı. Kendisi, iki çocuğu ve ablası dislektik. Onun hikayesi okuyanları duygulandıracak türden: "Bende bir sorun olduğunu 10 yaşımda anladım. Beden eğitimi dersinde öğretmenim sağımı solumu şaşırdığım için sınıfın önünde beni azarlardı. Yolda kaybolurdum çünkü her gittiğim yeri ilk kez görmüş gibi algılıyordum. Ablam okuyamadığı için 1. sınıfta öğretmeninden yediği tokatla duyma yetisini kaybetti. Oğlum dört yaşındayken dislektik olduğunu fark ettik. Geç konuşmasıyla araştırmaya başladık. Okula başladığında okuyamadı. Bir gün kâğıda "Seni seviyorum" yazdım, okuyamadı. Aynaya tuttum ve ayna aksında okudu. Bu bir tesadüf mü derken, yazdığım diğer kelimeleri okudu. Bu hastalık uzun ve meşakkatli bir yol. Sabır şart."
200 GRAM NE KADAR BİLMİYORUM
Ezgi Güven 39 yaşında, uzman psikolojik danışman. Güven hem dislektik hem de diskalkuli adı verilen bir başka hastalığa daha sahip. Yani matematikte de sorunlar yaşıyor. Durumu 23 yaşındayken lisans eğitimi sırasında fark eden Güven: "1980'lerde bu durum bilinmiyordu. Çocuklar okuma yazma sorunu yaşıyorsa tembel olarak etiketleniyorlardı. Arkadaşları "Aptal bu, bir şey anlamıyor." diyordu. Çarpım tablosunu ezbere bilmiyorum. Navigasyon 200 metre sonra dön diyor. Benim için 200 metre kavramını anlamak çok zor. 200 gram ne demek, ne kadara takabül ediyor algılayamıyorum.
BEN APTAL MIYIM?
Filiz Günsür Damdan Düşen Anne kitabının yazarı. Oğlu Eren yedi yaşından beri dislektik: "Eren dokuz aylık, emeklemeden yürümüştü mesela. Gün, ay sıralamalarını yapamıyordu. Analog saati okuyamıyordu. Merdivenlerden durup dururken düşüyordu. Bir gün "Harfler hareket etmese okurdum. Onları nasıl durdurabilirim?" dedi. İnternete 'hareket eden harfler' yazdım. Ciddi sonuçlar çıkınca şaşırmıştım. Bir gün 'Anne ben aptal mıyım?' diye ağladı. Öğretmeni dislektik olduğunu bilmesine rağmen, onu azarlamış. Eren o an krize girdi ve psikolojik tedavi görmeye başladı."
AİLEME YÜK OLDUM
Alphan Manas 56 yaşında. Türk girişimci, iş adamı ve fütürist. Disleksi ile dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olduğunu 35 yaşında fark eden Manas disleksinin kendisi için zamanla bir avantaja dönüştüğünü anlatıyor: "O yıllarda Türkiye'de bu tür teşhisler koyabilecek bir birikim yoktu. Disleksi sonradan avantaja döndü. Babamın matematik çalıştırmasıyla DEHB'nin de sağladığı yüksek odaklılık ile sorun yaşamadım. Ezbere yönelik derslerde başarılı değildim. Ailemde öğretim üyeleri olması dezavantajımı avantaja çevirdi. Ama aileme yük oldum diyebilirim."