Yıl 2014: Kitapçılarda raflara göz atarken Küçük Prens'in tek bir yayınevinden çıkan kitabını görebiliyoruz. Yıl 2015: Bu defa kitap raflarında farklı tasarımlarla, kapaklarla, fenomen kitap Küçük Prens'in birçok versiyonu yer alıyor. Bir yılda ne değişti derseniz, 2015 kitabın yazarı Antoine de Saint-Exupery'nin ölüm yıldönümünün 70. yılıydı. Yani eserin 70 yıllık telif hakları süresi doldu. Bir yazarın ölümünün üzerinden 70 yıl geçtiğinde eserlerindeki telif hakkı kalkıyor, bu da isteyen herkes kitabı basabilir demek oluyor. Üstelik yazarın yasal varisine hiçbir telif ödemesine gerek kalmıyor. Hal böyle olunca, telif süresi dolan eserler farklı yayınevlerinin etiketleriyle kitap raflarını süslemeye başlıyor. Kurallar Türkiye'de de dünyada da aşağı yukarı aynı. Batı dünyasında 70 yıllık bir süre belirlenmiş ancak istisnai ülkeler de var. Süreyi yazarın ölümünden geçen 50 yılın ardından sonlandıran da var, anlaşmalara sadık kalmayanlar da. Rusya ve Latin Amerika ülkeleri telif sözleşmelerine mesafeli. Türkiye ise 1952'de sözleşmeye imza atıyor. Kısaca Bern Konvansiyonu olarak bilinen edebi ve sanatsal eserlerin korunması için oluşturulmuş uluslararası bir anlaşma bu. Dünyada 168 ülkenin altında imzası var. Peki durum pratikte nasıl? Türkiye'de birçok yayıncı ünlü eserlerin yazarlarının ölümlerinin ardından 70 yılın dolması için gün sayıyor. Hali hazırda aralarında Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Halit Ziya Uşaklıgil'in bulunduğu önemli yazarların telif hakkı süreleri doldu. 2018 ise Sabahattin Ali'nin 70. ölüm yıldönümü. Yayınevleri Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan gibi eserler için sıraya girdi, hazırlıklarını yaptı bile. Kitapların halka mal olması güzel elbette ancak eserlerin telif hakkının bitişi, kamuya mal olan yapıtların kalitesini sorgulatabiliyor. Yazarın istemediği gelişmeleri de ortaya çıkarabiliyor bu durum. Eserlerin orijinal yapısı bozulabiliyor, metin kısaltılabiliyor. Çeviri eserlerde ise durum daha kritik. "Eserin özgün haline bağlı kalınarak yapılan çevirilerle vedalaşın" diyor bazı yayıncılar. Bu noktadan sonra yayıncının insafına kalıyor çevirinin iyiliği ya da kötülüğü. Ya da klasikleri okuduğumuzda kitapların özgün hallerini okuyabiliyor muyuz? Zira piyasadaki baskıların kısaltılmış olma ihtimalleri de var. Bu noktada daha düşük maliyetle daha fazla okura ulaşması açısından faydalı bir uygulama mı yoksa eserlerin niteliğinin zarar görmesine mi neden oluyor tartışması doğuyor.
?Mehmet Karaca - Onk Telif Hakları Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı
AİLENİN MÜDAHALE HAKKI OLAN DURUMLAR VAR
Konuyu özetlemek gerekirse; bir yazar vefat ettikten sonra onun yasal varisleri kimse telif haklarının idaresi hak sahipleri tarafından ele alınıyor. 70 yıl boyunca telif hakları ona ödeniyor. Süreci ya kendileri yönetiyorlar ya da bizim gibi ajanslarla anlaşıyorlar. Bu tarz ajanslar eserlerin yönetimini yapıyor. Süre tüm dünyada 70 yıl değil, ülkeden ülkeye değişebiliyor. 50 yıl olarak kabul eden birçok ülke de var. Zamanla revize edilse de 1950'li yıllardan itibaren Türkiye'de telif hakları kanunlaşmıştır diyebiliriz. Telif hakkına tabi olanlar sadece edebiyat eserleri gibi düşünülmemeli, herhangi bir müzik eseri de olabilir. 70 yıl dolduktan sonra eser kamunun malı olmuştur deniliyor. Eserin çevirisinin iyiliği ve kötülüğü ise bunu yayınlayan yayıncının insafına kalıyor. Bundan sonrasına okuyucu karar veriyor. Elbette eserle ilgili yazarın manevi anlamda zarar göreceği bir şey yapılırsa o zaman varisin hakları tekrar doğuyor. Örneğin bir eseri alıp değiştiremezsiniz, yazarın kredibilitesini etkileyemezsiniz. O zaman ailenin müdahele hakkı doğar.
Muhammet Çiftçi - Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği Eski Başkanı / Kaknüs Yayınları Genel Koordinatörü
BU BİR EKONOMİK SAVAŞ
70 yıllık süreyi uzun buluyorum. Burada telif meselesini bir mülk meselesi gibi düşünürsek, bizim geleneğimizde ölen yazarın dul eşi ya da yetim çocuğu belli bir süre bu gelirlerden yararlanmalı elbette. Eser üzerinden de gelir elde edebilirler. Bu süre 20-30 yıl olabilir. Bence maksimum 30 yıl olmalı çünkü 70 yıl eserin de önünü tıkayan bir durum. Bu kural beraberinde asalak bir mirasçı kültürü getiriyor. Bu açıdan eserlerin haklarının topluma mal olması önemli. Umuma mal olması taraftarıyız. Türkiye için Cemil Meriç örneğini verebiliriz. Cemil Meriç'in kitapları İletişim Yayınları'ndan basılıyor ve çok yüksek fiyatlardan satılıyor. Eser umuma mal olduğu zaman bir yayınevi değil de 50 yayınevi tarafından basabiliyor. Dünyadan bir örnek Küçük Prens. Üç yıl evveline kadar 70 yılı dolmamıştı. Exupery kayıp olduğu için ölüm tarihi bilinemiyordu, net değildi. Kendi ülkesinde haklarını anlaşmalı yayıncı elinde tutuyor ama diğer ülkelerde kayıp olma hali dikkate alınmadığı için öldüğü kabul edilerek hakları serbest bir noktaya düştü. Türkiye'de de okullarda 100 temel eser olarak öğrencilere tavsiye edilen bir kitap olmasına rağmen bir yayınevi tarafından üretiliyordu ve fahiş fiyatlara satılıyordu. Bugün çok daha nitelikli baskılarla basılıyor. Fiyatları beşte bir, altıda bir oranda düştü ve 100'ün üzerinde yayınevinden yayınlanmış durumda. Bunları düşündüğünüz zaman dünya çapında ne kadar büyük bir ekonomi savaşı olduğunu anlayabiliyorsunuz.