İçeri girdiğinizde, farklı ağaçların kokularından mürekkep bir karışımı içinize çekiyorsunuz... Kayın, ceviz, ladin ağaçlarının yaydığı, insanı tabiata, haliyle kendi varoluşuna çağıran bir iksirden yayılıyor sanki bu koku... Her ne kadar topu topu, 25-30 metrekarelik bu dükkan; tanıdık, bildik bir marangoz atölyesini andırsa da, abartısız söylüyoruz dünya etnomüzikoloji tarihinin kalbi burada atıyor! Sultanahmet'te bulunan bu küçücük dükkan, dünyaca ünlü çalgı yapımcısı Feridun Obul'un, sabahın ilk ışıklarıyla açıp, bazen günlerce çıkmadığı bir müzik mabedi. Obul, Orta Asya'dan Avrupa coğrafyasına kadar bütün halkların enstrümanlarını orijinaline en uygun şekilde üretiyor. Yaptığı en eski enstrüman 14 bin yıllık, kaya resimlerinde çizilmiş 'Kam davulu' diğer adıyla 'Tüür'... Halkbilimciler, kütüphaneler ve üniversitelerle birlikte yaptığı çalışmalarla eski kitapları, kaya resimleri, minyatürleri araştırıyor, kadim bilgilere ulaşıyor. Siparişler genelde müzelerden geliyor. Enstrümanların dönemlerini araştırıyor, projelendiriyor ve malzemeler bulunup işleniyor.
MÜZELER ONUN ESERLERİYLE DOLU
Afyon'daki İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi'ne 170, Kırşehir'deki Neşet Ertaş Müzesi'nde 130 çeşit enstrümanda Obul imzası var. Eskişehir Sazova Parkı'ndaki Bilim Kültür ve Sanat Merkezi'ne 286 çeşit enstrüman yapmış. Londra, İtalya, Avusturya ve Almanya'daki müzelerin yanında Arizona'nın Tempe şehrinde Musical Instrument Museum(MIM)'da da Feridun Obul imzalı enstrümanlar sergileniyor. Usta bugünlerde, 10 bin küsur yıllık bir Sümer arpı üzerine çalışıyor. Orijinali 1910'da bir kazıda bulunmuş ve British Museum'a konmuş. İlkokul mezunu Feridun Usta'nın hayatı 30 yıl önce gittiği bir konserle değişmiş. Bu konser, o güne kadar çatı ustalığı yapan Obul'u müziğin kalbine, çalgı yapımcılığına götürmüş. Kendini bir anda binlerce yıllık Türk-Şaman müzik geleneğinin unutulmuş çalgılarını yaparken bulmuş. "1986'nın eylül ayında bir akrabamın dahil olduğunu Türk müziği grubunu dinlemek için İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Etnomüzikoloji Merkezi'ne gittim. Gidiş o gidiş. O güne kadar hiç görmediğim binlerce yıllık çalgılarla icra edilen, hiç duymadığım tınıları barındıran bu müzik beni kendine çekti. Çatı ustalığını bırakıp bu bölümde çalgı yapımı eğitim almaya başladım."
2 BİNE YAKIN REBAP YAPTI
Mazhar, gubuz, dombra, çeng, rebap, sıbızgı, dutar, koray... Liste öyle uzun ki, bugüne kadar bine yakın tarihi enstrümanda imzası var Obul'un. İçlerinde tanıdık olanlar da var, ney ya da kemençe gibi. Ama ustanın yaptıkları binlerce yıllık Türk-Şaman geleneğinden gelen çalgılar. Obul araştırmaları sonucunda pek çok şey öğrenmiş Türk, Şaman ve dünya müziği hakkında: "Etnomüzikoloji bölümünde sadece müzik dinlemeye gitmiştim. Orada da araştırmalar yeni başlamıştı. Dört-beş eski çalgı vardı. O dönem Oktay Usta vardı çalgıları yapan. Ondan çok şey öğrendim. Sonra o ayrıldı. 1994'te üniversitenin rektörü değişince etnomüzikolji bölümü kapatıldı.1986'dan 1994'e kadar olan çalışmalara bir anda son verildi. Sonra ben tek başıma Sultanahmet'te atölyemi açtım." Feridun Usta, Türk müziğinin 6 bin yıllık bir geleneğe sahip olduğunu söylüyor: "Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli gibi büyük insanlar sayesinde Orta Asya'dan Anadolu'ya taşınan sufi kültürü beraberinde müzik geleneğini de getirdi. Dede Korkut hikayelerinde dombra adı verilen iki telli çalgının adı sıklıkla geçer. Hatta masallarda dombra çalmayana kız verilmediğini yazar." Feridun Usta'nın yaptığı ilk enstrüman, görünüş itibariyle yaylı tamburu anımsatan rebap. Bugüne kadar 2 bine yakın rebap yapmış. Araştırmalarında binden fazla Türk çalgısına rastlamış. Arada Çin ve Afrika enstrumanları da yapan usta Uygur çalgıları konusunda da çalışmalar yürütmüş: "Kütüphanelerde ve üniversitelerde araştırmalar yapıyorum. Fotoğraflar, minyatürler, kitaplardaki tarifler ne varsa topluyorum. Çalgı yapımında daha çok ladin, çınar, abanoz ve ceviz gibi ağaçlardan yararlanıyorum. Ayrıca çalgıların asıllarına uygun olması için at kuyruğundan yayın balığı derisine, manda yüreği zarından manda boynuzuna kadar her türlü malzemeyi temin ediyoruz" Feridun Usta, çalgı yapımına öylesine kitabına göre yapıyor ki, vaktiyle tarihi enstrümanlara ve kadim müziklere meraklı olduğu bilinen Gökhan Kırdar'la olan bir anısını unutamıyor:
YILDIRIM ÇARPMIŞ AĞACIN PEŞİNDE
"Gökhan Kırdar'ı biliyorsunuz. Müthiş bir müzisyen. Türkiye dombra adlı iki telli Orta Asya sazını onun Kurtlar Vadisi dizisine yaptığı tema müziğiyle tanıdı. Gökhan bu işlere ilk meraklandığında, bir Şaman davulu istedi benden. Ama her şeyiyle orijinaline, ruhuna uygun olmasını istiyordu. Şaman kültüründe insan eliyle öldürülmüş varlıklar, özellikle müzikte kullanılmaz. O yüzden gerçek bir Şaman davulu yapmak için, kendi kendine yıkılmış, yıldırım çarpmış bir ağaç gerektiğini yazıyordu kaynaklar. Gökhan, İzmirli. Memleketine gitti bir ara... Epeyce turlamış orada anlaşılan. Bir gün yıldırım düşmüş bir ağaçtan parçalar bulup getirdi bana. Gerçekten bulmuş! Müthiş, müziğe ve işine aşık bir insan. O davulu albümünde kullandı, konserlerinde de hâlâ kullanıyor." Kendi elinden çıkıp, akort edemediği alet yok ustanın. Akort, yani bir enstrümanın tüm seslerinin doğru ve yerinde çıkması... Bu mesele üzerine çok düşünmüş: "Ben artık insanlara baktığımda da birer enstrüman görüyorum. Hepimiz kendine has sesi, düşüncesi, tavrı olan enstrümanlarız. Bana sorarsanız, insanın akordu tevazudur. İnsan tevazu akorduyla çevresine, doğaya uyumlanır. O akort bozuldu mu insan da bozulur, toplum da..."