Kavurucu bir günde indik Adana Şakirpaşa Havalimanı'na. Osmaniye yolu boyunca Çukurova'nın göz alıcı, verimli toprakları eşlik etti bize. İnsanı umutlandıran bir manzaraydı bu. Tıpkı yarım saat sonra şahit olacağımız hikâye gibi... Karaçay'a ulaştığımızda gururlu, gözlerinin içi gülen bir genç, Soner Yiğit Karabay karşıladı bizi. "Kulüp binasını gezerek başlayalım mı?" diye söze girdi. Tek katlı evleri, her evin bahçesinden sokağa sarkan çiçekleri, sıcak havadan bunalan ve beton zemine oturmakta çareyi bulmuş insanları, ağzında emziği sokakta çıplak ayak dolaşan çocuklarıyla tatlı bir kasaba görünümündeydi Karaçay. Oysa duvarların arkasındaki hikayeler başkaydı... Komşu dört mahalleyle birlikte yıllardır verdikleri mücadeleleri büyük. Evlerin çoğunun içinde ayrı dramlar yaşandı, yaşanıyor... Karaçay Mahallesi, Türkiye'de piyasaya çıkan uyuşturucunun ilk uğradığı durak. Bonzai'den flakka'ya hayatları karartan her uyuşturucunun küçük bedenlerde denendiği ilk yer. 12 yaşında çocuk da düşüyordu bu tuzağa, 30 yaşında adam da. Çünkü Karaçay ve etrafındaki dört mahalledeki insanlar yoksul, eğitim düzeyleri düşük. Bu beş mahallede tek bir aktivite, etrafta gençleri oyalayabilecek tek bir alternatif yok.
Kaderine terkedilmiş, yaşananlara gözlerin ve kulakların kapandığı, yardım elinin pek uzanmadığı bir yer. Karaçay'da 12 yaşında uyuşturucudan ölen bir çocuğun hikayesi sıradan... Bir dönem Karaçay'da uyuşturucu kullanmayana erkek bile denmiyormuş! Bilinçli olan aileler, soruna duyarlı insanlar da yok değil. Hatta son 10 yıldır, tüm hayatını bu mücadeleye adamış kahramanlar var. Ama onlar da Karaçay'ın içinden çıkma... Doğal aslında... Böyle bir yerde yaşananları, bunlara karşı çözüm yollarını bu mahalleden çıkmış birinden başka kim daha iyi bilebilir ki? Bizi karşılayan Soner Yiğit Karabay 10 yıldır hayatını çocukları kurtarmaya adamış isimlerden biri. Karaçay Spor Kulübü Başkanı. Kulüp amatör ligde mücadele ediyor. Ama belli ki futbol bahane, burası bir insanlık kulübü... Dertleri, dezavantajlı bu bölgede bir çocuğun daha kayıp gitmesini engellemek. Durup dururken mahallenin kahramanı olmaya soyunmamış Soner Karabay. Abisinin madde bağımlısı olması, bununla yıllarca mücadele etmesi, ailesinin parçalanması onun kendi travması.
Belki de bu çocuklara dokunurken, kendini de kurtarıyor. 18 yaşındayken, yaşıtlarını ya da daha küçükleri nasıl kurtarabilirim diye kafa yormaya başlamış. Arkadaşlarını toplamış etrafına, çocukları çekmiş tuzakların içinden. Abi kardeş başlayan sohbetler, toprak sahada oynanan futbol bir aile yapmış onları. Aile gün geçtikçe büyümeye başladığında, küçücük bir sevgi ve ilgi kırıntısının çocukları uyuşturucudan uzak tuttuğunu fark etmiş. Ve futbolu dünyanın en güzel amacı için araç etmiş. Amatör ligde yer alan, 15 kişiyle başlayan bugün 200 çocukla şenlenen Karaçay Spor Kulübü'nün kuruluş hikayesi bu. 23 Nisan'da Nef İnşaat bu güzel kulübe sponsor olduğunu açıkladı. Barcelona, Galatarasay gibi kulüplerin sponsoru olan firma, burayı seçmişti çünkü belli ki onların ruhuna dokunmuştu. Biz de onları etkileyen şeyi yakından görmek, bu güzel ortama şahit olmak, çocuklarla tanışmak için geldik Karaçay'a. Kulüp binasına doğru yürümeye devam ediyoruz Soner Karabay ile... İnsan, kulüp binası lafını duyunca bir hayale kapılıyor ister istemez. Ama burası hayallerimizdeki gibi bir yer değil. Eni konu terk edilmiş, dış boyası tamam ama içi sıvanmamış, yığma tuğladan, merdivenlerinde trabzanı bile olmayan, inşaatan hallice bir yer. Ama içindeki çocukların yüzleri gülüyor.
Galiba önemli olan da bu. Bir odada ders devam ederken, kütüphane olduğunu kapıya yapıştırdıkları A4 kağıttan anladığımız odada, kullanılmaktan süngeri incelmiş, eski püskü kanepelerde dört çocuk var. Pür dikkat okuyorlar. Kulüp binasını gezdikten sonra, top koşturdukları sahayı göstermek istiyorlar. Bir şahsa ait, futbol sahasına dönüştürülmüş, arsaya yürüyerek ulaşıyoruz. Yalvar yakar, üzerine bir şey yapılana kadar geçici olarak aldıkları sahaları topraktan. Öyle ki yeni formaları üzerinde olanlar, kirlenir diye düşmeye korkuyor, o kadar derme çatma. bunun bir önemi var mı, bence yok. Karaçay Spor Kulübü'nün bir hayli dramatik hikayesine birkaç saat boyunca şahit oluyorum. Müthiş bir amatör ruh ve özveri yatıyor burada. Onların tek derdi, mahalleyi esir alan beladan çocukları olabildiğince uzak tutmak. Küçücük bir desteğin dev bir güce döneşeceği yer burası. Soner Yiğit Karabay gördüğüm şeyin altında yatan hikayeyi anlatıyor:
SONER YİĞİT KARABAY: İNANMIŞTIM, VAZGEÇMEK OLMAZDI
- Nasıl bir yer Karaçay?
- Hatırlarsınız flakka isimli bir
uyuşturucu madde gündeme gelmişti
geçtiğimiz aylarda. Kullananı
zombileştiriyor deniyordu. O, ilk
bizim buralarda ortaya çıktı. Böyle
bir yer Karaçay... Ama bir yandan
da doğduğum, beni ben yapan yer.
Evim. Benim insanlarım.
- Nasıl oluyor da bu uyuşturucular ilk buraya geliyor?
- Bu maddelerin ilk bu mahalleye
getirilmesinin nedeni yoksulluk.
Çok ucuza satılıyor bunlar. Bir genç
10 liraya istediği uyuşturucuyu satın
alabiliyor. Uyuşturucu kullanma
yaşı 12-13 yaşlarına indi, bu çok
dramatik.
- Peki ya sizin kulübünüzdeki çocuklar?
- Bizim kulübümüz içinde böyle
çocuk yok. Biz burada dezavantajlı
bir bölgede, çocukları tüm bu dezavantajlardan
korumaya çalışıyoruz.
Ama az sayıda da olsa kulübe katılmadan
önce kullanan, deneyenler
olmuş. Bunlar da bize geldiklerinde
şunu diyorlar, "Biz bunu kullandık,
artık kurtulmak istiyoruz." Çocukları
da haksız bulamıyorum, arkamızda
ailemiz durmuyor diyorlar.
"Bize abilik, ablalık yapacak kimse
yok, bize kimsenin inandığını hissetmiyoruz,
sen bizim arkamızda
durursan kesinlikle buna bulaşmayacağız,
futbol oynarız, etkinliklere
dahil oluruz, kendimizi uzak tutarız"
diyorlar.
- Bu çocukları kazanmayı nasıl başarıyorsunuz?
- Burada önemli olan çocuklara
kendilerini değerli hissettirmek.
Değerli hissettiklerinde,
onlara inandığınızı gösterirseniz,
çocuğu kazanıyorsunuz. İlk etapta
çocukları ben buluyordum. Bir
noktadan sonra tabiri caizse meşrulaştığımız
için çocuklar ve aileleri
bizi bulmaya başladı.
- Tehlikeli de bir şey bu yaptığınız. Tehdit almıyor musunuz?
- Bir şeyi kafaya takmışsan bunun
bedelleri olur. Hayatım boyunca
bu riski alacağım, yeri geliyor bu
yaptığımla ilgili tehditler alıyorum.
- Abinizin madde bağımlısı olması sizi bu anlamda bir gönüllülük haline itmiş olabilir mi?
- Tüm bunlar yaşandığında ben
16, abim 24 yaşındaydı. Evimiz bir
yuva değildi, sabahtan akşama kadar
sıkıntı, mücadele, gözyaşı, acı,
öfke doluydu. O nedenle kendimi o
evden kurtarmak istedim. Ama aklımın
bir köşesinde hep şu vardı: Bir
gün zengin olursam, buraya döneceğim
ve buradaki çocuklar için bir
şeyler yapacağım. Fakat sonra zengin
olmayı beklemenin bir faydası
olmadığını fark ettim. Ben zengin
olana kadar bir ömür geçecekti ve
bir nesil yok olacaktı. Bunu kabullenemedim
ve elde avuçta hiçbir
şey yokken üniversite okuduğum
Çorum'dan geri döndüm.
- Bu sırada aileniz ne oldu?
- Annem babam birleşti, abim
evlendi. Yani her şey yoluna
girdi.Çünkü onları da Çorum'a
taşımıştım.
- Ama buraya döndünüz...
- Çevremde de iyi niyetli birkaç
insan toplandı, harekete geçtik.
Çocuklar toplanmaya başladı. Ciddi
anlamda bir fedakârlıktı yaptığımız,
sıfırdık başladığımızda. Aslında
daha kolay bir hayat vardı önümde.
Ailem tekrar bir araya gelmişti. Üniversiteyi
bitirmiştim. Daha rahat bir
durumdaydım. Karaçay'dan çıkıp
kurtulmuştum. Ama burada bir şeylere
başlamıştım. Onlara bir şeyler
vaat etmiştim, çocuklara bir şeyleri
düzeltebileceğimi söylemiştim ve
kendimi de buna inandırmıştım.
Vazgeçmek olmazdı.
Nef Yönetim Kurulu Başkanı Erden Timur: Başkasının derdiyle dertleniyoruz
"Kendi derdini bile çokça çözememiş bir insanın, bunca çocuğun gencin derdine düşmesi beni çok etkiledi. Bizim gayemiz de bu, başkasının derdiyle dertlenmek.... Bu açıdan Galatasaray ve Barcelona sponsorluklarından daha büyük bir iş bu. Nef, 'nefes'ten geliyor ve biz sadece yapılara değil, yaşamın her alanına, spora, sanata, gelişime nefes vermek üzere yola devam ediyoruz. Toplumumuzun daha çok bir olmaya, başkasının derdini daha çok düşünmeye ihtiyacı var. Bu anlamda sporun çarpanı çok yüksek. Başkalarını düşünmeliyiz mesajını vermek için ideal bir zemin. Herkese dokunuyor. Daha bir ayı yeni tamamlamamıza rağmen, bu sponsorluğun gençlerin hayatında ne gibi mucizeler yaratabileceğine yakından şahit oluyoruz. Sponsorluğumuzun ardından çocukları İstanbul'a getirdik, burada Galatasaray'la antrenmana çıkardık. Fatih Terim ile ve Galatasaray oyuncuları ile tanıştırdık. Altyapı ekipleri birbirleriyle maçlar yaptı. Şimdi onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz ve aslında bunun bir model olması gerektiğini düşünüyoruz. Gelecek dönemde FC Barcelona, Galatasaray ve Karaçay alt yapıları ile bir turnuva düşünüyoruz. Barcelona'dan hocaları getirip Karaçay'da onlara eğitim vermeyi, çocuklardan yetenekli olanları Barcelona alt yapısına götürmeye kadar güzel düşüncülerimiz var. Karaçay'la başlayan bu modeli başka yerlere de taşımayı hedefliyoruz."
Dünya ne kadar büyükmüş
10 yıl önce bu hikaye başladığında Soner Yiğit Karabay ve arkadaşlarının temas ettiği 15 çocuktan üçü çok özeldi... Harun, Mehmet Ali ve Abdullah. Harun Yiğitoğlu, dört kardeşin en küçüğüydü. Babası boyacısıydı. Kulübe girdiğinde dokuz yaşındaydı, son derece agresif, uyumsuz, saldırgandı. 15'ine geldiğinde neler olacağını kimse tahmin edemiyordu ama ümit de vermiyordu. 10 yıl boyunca kulüpte futbol oynadı, drama derslerine katıldı, tiyatro eğitimi aldı. Şimdi beden eğitimi öğretmenliği okuyor, devlet tiyatrolarında, özel tiyatrolarda sahneye çıkıyor. Yiğitoğlu şöyle anlatıyor, "Çocukken bu mahalleden farklı bir yer hayal edemezdim. Sonra futbol ve sahaya kadar ulaştı hayallerim. Şimdi üniversite okuyorum. Sahneye çıkıyorum. Dünya ne kadar büyükmüş." Mehmet Ali Tan ise sportif anlamda çok başarılı biri. Günden güne üstüne koyarak ilerliyor. Kendi yaş gruplarında gol kralı oluyor. Bu yıl U19 ilginde 32 gol attı. Güçlü karakteri olan, özverili bir çocuk. Abdullah Ergin, ilk başlarda çok içine kapanıktı. Kulüpte sosyalleşme ve kendini ifade etme alanı buldu. Şu an derslerinde çok başarılı, mühendislik okumak istiyor.
?Afrin'de asker, izinde gönüllü
Soner Karabay, tek başına değil. Ona destek olan bir gönüllüler topluluğu var. Gönüllülerden Harun Demir ilk günden beri işin içinde. Beden eğitimi fakültesinden antrenörlük mezunu. Gamze Çatalbaş, özel bir okulda rehberlik öğretmeni, çocukların gelişim sürecini takip ediyor, etik değerlerle ilgili eğitim veriyor. Tevfik Karabay da kurucu gönüllülerden biri. Afrin'de askerlik yapan Karabay, izinli olduğu birkaç günde soluğu Karaçay'da almış. Amatör bir ruhla hareket eden bu grubun elindeki tek silah: İçtenlik. Bunu fark eden yeni gönüllüler katılmış aralarına. Osman Tatlı bunlardan biri. Osmaniye'de inşaat firması olan Tatlı, "Bir felsefemiz var, işin içine siyasi ya da bize kendi görüşünü empoze edecek grupları istemiyoruz. Bu iş organik ilerlemeli. Herhangi bir zümre yardım ettiğinde bir süre sonra kendi propagandası haline dönüştürüyor. Gönüllü biri gelecekse kapımız açık. Ama bir amaçla bize yanaşıyorsa bizden uzak dursun. Mimar Mehmet Bozkurt da grubunun her ihtiyaçları olduğunda yanlarında. Hasan Bozkurt bir diğer gönüllü, antrenör. Kadir Şahin de gönüllülerden. Grupta bir görev tanımlaması yok.
SOSYALLEŞECEKLERİ ORTAM YOK
- Abinizi ve diğer madde kullananları anlayabiliyor musunuz?
- Sadece onunla değil, tüm madde kullanan kişilerle empati kurmaya çalışıyorum; burada bir alternatif yok. Sosyalleşebilecekleri bir ortam yok, arkadaş ortamı oluşturabilecekleri bir alan yok, iyi bir eğitim almıyorlar. Ciddi anlamda sosyo ekonomik düzeyi düşük bir yer burası. Bu gençlere ucuz yollu kafayı dağıtacakları, onları eğleyecek bir şey sunulduğunda oraya doğru kayıyor. Bizim gençliğimiz döneminde kullanmıyorsan dışlanıyordun, ötekiliştiriliyordun. Lise çağlarımda kullanmadığım için kenara atıldım, erkek bile denmiyordu. Kullanmıyorsan erkek değilsin! "Erkek adam çeker!" denirdi