Yıl 1945. Diyarbakır'ın Çüngüş ilçesi Arpadere Köyü'nde dünyaya geldi İzzet Altınmeşe. Ailesi o beş yaşındayken maddi sıkıntılardan dolayı Adana'ya göç etti. Gençlik yıllarında Adana'nın çay bahçelerinde konserler verdi, namı yayıldıkça yayıldı şehre. Dert Bir Değil Elvan Elvan isimli plağı yayımlandı ilk olarak. Türkülerin Efendisi, Biraz Da Bana Gül Kader bestesiyle tüm Anadolu'da tanındı. Geçen zaman içinde birçok plak, şiir, halk müziği alanında folklorik araştırma yaptı. Unutulmaz türküler besteledi, sözler yazdı. Türk Halk Müziği'nin duayen ismi, nam-ı diğer Türkülerin efendisi İzzet Altınmeşe'nin türküleri hâlâ dillerde. Yaşamı magazin dünyasına pek yansımadı. Zaten kendisi "Adam gibi adam olarak kalayım istedim. Paraya pula değil, insana önem verdim. Medyatik olmadan haysiyetimi koruyarak kaldım" diyor. İlk plağını 45 yıl önce çıkaran İzzet Altınmeşe ile buluşup hayatını, türküleri, ülkedeki müziğin durumunu ve anılarını konuştuk.
İŞPORTA MİKROFONUYLA KONSER
- Türkülerle bir ömür geçirdiniz. Geçen yıllara baktığınızda müzik serüveninizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Müziğe 1960'larda başlamıştım.
O zamanlar bir sanatçının
sanatçı olabilmesi çok zordu, deveyi
hendekten atlatmak lazımdı,
çok sıkıntı vardı. Çünkü ses varsa
"Ses sanatçısı" diyorlardı. Bugün
elektronik müzikle konuşur gibi
şarkılar, türküler okunuyor. Bunları
Anadolu insanı ses olarak kabul
etmez. Eskiden her yörede ses
düzeni yoktu. İşportacı mikrofonuyla
konserler verdik. O zaman
sanatçı olmak zordu, bugün kolay.
- 16 yaşındayken ilk kez Adana'da sahneye çıkmışsınız. Sahneden sizi sarhoş diye indirmişler. Nasıl oldu bu?
- Adana'da eskiden çay bahçeleri
vardı. Yazları oralarda
semaverler, dondurmalar olurdu,
aileler gelirdi. O dönem çay bahçelerinde
yeni yeni sanatçıların
çıkıp konser vermesi modaydı.
Bizim bir Enver Ağabeyimiz vardı.
"Bir grup kuralım" dendi. Büyüklerin
önderliğinde bir darbuka
iki bağlamayla grup kuruldu.
Edeptir, ayıptır, haramdır, günahtır
düşüncesi ailemden aldığım
bir terbiyeydi. Bu ağır bastığı için
utangaç bir çocuktum, çekinir,
konuşamazdım. Çay bahçesinde
konsere çıktığımda rengârenk
hanım ve beyleri görünce ayağım
birbirine dolandı, düşecek gibi
oldum. İnsanlar "Sarhoş herhalde!"
demiş. Sahne müdürü
"Ahlak masasından geldiler, çok
sarhoş olduğunuz için sahne yasak"
dedi. Allah'a şükür hayatta
içmedim. Ağlamak istedim, ağlayamadım.
Bağlamayı çalan Kıvırcık
Nedim, sahne müdürüne "Bir
gün sen geleceksin ayağımıza!
Unutma, iyi tanı bu sesi!" dedi,
serzenişte bulundu. "Bu iş bana
göre değil" dedim. Sonra 'Erkek
insan utanır mı?' diyerek ikna
ettiler, devam ettim.
MÜSLÜM'Ü BEN KEŞFETTİM
- Siz aslen Diyarbakırlısınız. Ama aileniz Adana'ya göç ettiği için orada büyüdünüz. Adana şehri hayatınıza ve müziğinize ne kattı, ne kazandırdı size?
- Beş aylıkken Adana'ya gelmişiz.
Müziğe orada başladım.
Sahnedeki utangaçlıktan sonra
büyüklerim "Böyle olmaz, Adana
Halk Eğitim Merkezi Türk Halk
Müziği cemiyetine gönderelim.
Hem nota, usul dersleri al hem
de utangaçlığını atarsın" dediler.
Adana sanatçı olmamı sağladı.
Kabiliyetim Allah vergisi. Ama
Adana benim ekmek tahtam oldu.
Çünkü ilk orada isim yaptım.
Adana'nın yerlisi de doğulusu
da sevdi beni. Şu an sahnede en
rahat olan sanatçılardan biriyim.
O günleri yaşadık ki bugün buradayız!
- Adana'da Müslüm Gürses ile o yıllarda yolunuz kesişmiş. Hatta siz keşfetmişsiniz onu. Doğru mu?
- Tabii, herkes bilmez bunu.
Allah rahmet etsin. Müslüm ile
benim aramda beş-altı yaş vardı.
Adana'da baya isim olmaya başladım.
Bizim mahallede de bir
çocuk, "Bizim bir arkadaşımız
var. Adı Şeyho. Sesi çok güzel!
Getireyim Şeyho'yu, bir dinler
misin abi?" dedi. O zamana göre
ben sanatçıyım ya! "İyi getir, yavrum!"
dedim. Şeyho bizim dükkâna
geldi. Müslüm de daha 12
yaşındaydı. Ben de 17'den aşağı
değildim. Müslüm, bizim dükkâna
geldi, çıplak sesle dinledim,
çok beğendim. Kabiliyetliydi.
"Şunu oku!" diyorum. Okuyor,
sesi güzel! Ama utanarak okuyor,
"Abi, abii!" diyor bana. Müslüm'e
"Seni Adana Halk Eğitim
Merkezi Türk Halk Müziği cemiyetine
göndereceğim. Oradan
nota ve usul dersleri al, altyapın
olsun. Sesin de güzel!" dedim.
Eğitime bir sene boyunca devam
etti.
- Aranızdaki dostluk nasıldı?
- Beni her gördüğü zaman
hürmet ederdi, yaşça onun abisiydim.
Ona hep sevgi besledim,
o da bana hep saygılıydı.
- Müslüm Gürses arabesk, siz Türk Halk Müziği okuyordunuz...
- Müslüm Gürses'in kökü de
türküden gelme. Çünkü gönderdiğim
yer halk müziği cemiyetiydi.
Ama o dönem müzik piyasasında
halk müziğiyle bir yere
gelmek zordu. Mecburdunuz,
piyasadaki müzikle kendinizi
göstermeye. Arabesk eserler de
okunurdu. Ben de başladığımda
hangi müzik daha çok okunuyorsa
onu okudum. Belli bir aşamadan
sonra çizginizi buluyor, o
tarzda okuyorsunuz.
ÇANAKKALE'DE SARIKAMIŞ'TA TÜRKÜLER BİZİ ANLATIR
- "Türküler biziz, biz türküyüz. Türkülerde hasret de aşk da hayata dair her şey de var" dediniz bir konserinizde.
- Hakikaten türküler bizi anlatır. "Bu gönlümü yaktım sana. Yağmur oldum aktım sana. Gözüm gibi baktım sana, türküler bizi anlatır" dedim. Anadolu'da türkü yakılır; sevdalara türkü yakılır, askere gidene türkü yakılır. Çocuk emzirirken ninni söylenir, o da aslında bebek türküsüdür. Öldüğümüz zaman ağıtlar yakılır. Türkü, bir kültürün adıdır. "Çanakkale Balkanlarda, Sarıkamış Yemenlerde türküler bizi anlatır. Sakarya'da İnönü'de türküler bizi anlatır" diyorum.
- Siz sadece Türk Halk Müziği yorumcusu değilsiniz. Derlediğiniz türküleriniz, besteleriniz ve sözleriniz de var. Şiirlerinizde maslahınız ise Zerre.
- Ezgilerle sözlerin bütünleşmesi, örtüşmesi lazım! Halk türküsü bestelemek çok zordur. Halk türküsü bestelemek için türküleşmek lazım. Bazen türküler getiriliyor. Ya sözleri kafiyeli değil ya uyumsuzluk var. Ya ezgisi arabesk ya sözleri halk şiiri! Sözle ezginin örtüşmesi için 20 yılda bitirdiğim türküm var. Hâlâ o türküyü ortaya çıkarmadım. Bazen 10 yılda bazen üç günde bitirdiğim türkülerim var.
HALK MÜZİĞİNE SAHİP ÇIKAN YOK
- Hak ettiği değeri görmüyor mu Türk Halk Müziği?
- Şu an neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilemiyoruz. Şimdikilerin ne edebi yönü ne bilgisi ne de kendinden haberi var. Denetleyecek kişiler maalesef yok. Eskiden şair gibi konuşan insanlar vardı. Acı bir gerçek ama halk müziği sanatçılarına meydan verilmiyor. Kültürümüz ülke dışından yönetiliyor. Halk müziğine sahip çıkan yok. Müziklerin özü, anası halk müziğidir. Eskiden okuduğum türkülere çoban müziği derlerdi. Biz bunları gördük, yaşadık. Halk müziği içinde halkı icra ediyorum. O halk da büyük bir halktır, büyük bir kültürdür.