"Evde tek başıma iftar yapmak yerine burada tanısam da tanımasam da herkesle birlikte oruç açmak bana daha iyi geliyor" diyor Beyoğlu'nda yaşayan, 24 yaşındaki elektrik ustası Abdurrahman Özer. Yanında İranlı öğrenci kardeşler Sassad ve Pedram var. Diğer yanındaysa Taksim'e gelen Arapları gezdiren Suriyeli tur rehberi Ahmed. 10-15 dakika önce tanışmışlar. Koyu bir muhabbetin içindeler. Dışardan bakınca arkadaş sanırsınız ama değiller. Ahmed, Sassad ve Pedram çok da iyi Türkçe konuşamasalar bile herkes birbirini anlıyor. Hallerinden memnunlar. Onları bir araya getiren Ramazan ve Beyoğlu Belediyesi'nin Taksim Meydanı'nda kurduğu iftar sofrası.
Diğer masalarda da durum pek farklı değil. Farklı sosyal sınıflardan, ülkelerden insanlar bir arada iftar yapmak, Ramazan'ın o herkesi birleştirici duygusunu solumak için aynı masanın etrafında buluşmuş durumdalar. 70'lerindeki Ramazan Amca da konservatuvarda okuyan Arda da lise talebesi Caner de var bu sofrada. Ordu'dan bu sofrayı merak edip, atlayıp uçağa İstanbul'a gelen Mehmet Bey de, turist olarak İran'dan gelen karı-koca da, 15 Temmuz Gazisi Savaş Altay da...
Yıllar önce ihtiyaç sahipleri için şehirlerin meydanlarına, mahalle aralarına, genellikle belediyelerin kurduğu iftar sofralarının işlevi artık değişmiş durumda. Bu sofralar, birlikte iftar yapmak, sosyalleşmek ve Ramazan ayı ile beraber gelen manevi havayı doyasıya solumak isteyenlerin bir ay boyunca vazgeçilmez noktası.
İftar saatinin yaklaşmasıyla birlikte yaklaşık 2 bin kişinin bulunduğu sofralara yavaş yavaş yemekler servis edilmeye başlanıyor. Peki, menüde ne mi var? Mercimek çorbası, pirinç pilavı, İzmir köfte, meyve suyu, hurma ve baklava. Gayet doyurucu bir iftar menüsü kısacası. Yemekler hâlâ sıcak, dumanı üstünde tütüyor.
Anlayacağınız büyük bir organizasyon var karşımızda. Biz de bu organizasyonun nasıl hayata geçirildiğinin peşine düştük. Bu büyük sofranın kurulum aşamasının her bir adımını takip ettik. O zaman filmi başa sarıp anlatalım...
SAAT 10.00
Kasımpaşa Recep Tayyip Erdoğan Stadyumu'nun hemen yanındaki Beyoğlu Belediyesi'ne ait aşevinin önündeyiz. İftar sofrasındaki yemekler burada hazırlanıyor. Sadece Ramazan'da çalışan bir yer değil, adı üstünde aşevi. Yılın tamamında Beyoğlu bölgesindeki ihtiyaç sahiplerine yemek dağıtan bir yapının mutfağındayız. Kapının girişinde patates soyan çalışanlara rastlıyoruz. Bizi Aşçıbaşı İsa Yıldız ve gıda mühendisi Sedat Yıldız karşılıyor. Ramazan'da bir ay boyunca gerçekleşecek organizasyonun tüm detaylarını anlatmak bu ikiliye düşüyor.
SAAT 10.30
"Normalde 3 bin, Ramazan'da ise neredeyse 7 bin kişiye günlük yemek hazırlanır burada" diyerek söze başlıyor Aşçıbaşı İsa Bey. "Yani bir ay boyunca burada 300 bin kişilik yemek mi çıkıyor burada?" diyoruz. İsa Bey de "evet" diyor. "Kaç iftar sofrası kuruluyor günde?" diye soruyoruz. Taksim ve Hasköy'ün iki ana merkez olduğunu ayrıca Beyoğlu'nda birçok mahalle ve sokakta sofra kurulduğunu anlatıyor İsa Bey. Sedat Bey ise 30 günlük menünün belirlendiğini söylüyor: "Menü oluşturulurken de ilk önceliğimiz kalori hesabı oluyor. Ki ağırlıklı olarak kavurma, köfte, biftek gibi etli yemekleri tercih ediyoruz. Süt ürünleri ve tavuk ise bilhassa tercih edilmiyor çünkü bu gıdalarda bozulma ve zehirlenme ihtimalleri yüksek olabiliyor" diyor. Sonrasında da mutfağa geçiyoruz.
SAAT 11.00
Yedi yahut sekiz devasa kazan... Fokur fokur kaynamakta. Bir yandan kilolarca patates kızarıyor, bir yanda da pilavlar pişiriliyor. Büyük bir hızla da akşamki köftenin kıyması sekiz-10 kişi tarafından hazırlanıyor. İlk gözlemimiz mutfağın bir hayli tertipli ve düzenli hali oluyor. Aynı zamanda 20'ye yakın çalışanın bonesinden maskesine, eldiveninden tüm temizlik unsurlarına hiçbir noktayı atlamaması da takdirimizi topluyor. Her gün önce o akşamın yemeği pişirilip ardından da bir sonraki günün yemeğinin ön hazırlığı yapılmaktaymış. Kazanlar da sabah saat sekizde kaynamaya başlayıp akşam altıya değin mesai sürmekteymiş. İsa Usta "Köfteler de saat 14.00 gibi fırından çıkar" diyor. Peki bu yemekler sofralara nasıl taşınıyor? Bunu yerinde gözlemlemek için kartonlamanın yapıldığı Kasımpaşa'ya doğru yola çıkıyoruz.
SAAT 11.30
Eskiden lise olan Beyoğlu Belediyesi tarafından iftar yemeklerinin konulacağı karton kutuların hazırlandığı okulun bahçesindeyiz. Burada da 20'ye yakın işçi çalışıyor. On binlerce kartonun nasıl yemek kutusu haline geldiğini gözlemlerken bir ablamız bize sesleniyor. Yanına gidip tanışıyoruz, ismi Nurcan Eyidenbilir'miş. Kendisi aslında Beyoğlu Belediyesi bünyesinde bulunan 13 semt konağından birinde temizlik görevlisi olarak çalışıyormuş fakat Ramazan ayı boyunca da dönüşümlü olarak kutu yapan ekibin içinde yer almaktaymış. Ramazanın ilk gününe dair hislerini soruyoruz. "Çok mutluyum. Böyle mübarek bir günde insanlara birazcık hayrımızın dokunacağı bir iş yapıyorsak ne mutlu bize" diyor. Burada hazırlanan kutuların içerisine hurma, ekmek, baklava, kaşık, çatal ve mendil konulup sofralara götürülmek üzere arabalara yükleniyor. Çorba ve ana yemeğin servisinin ise iftardan 10-15 dakika önce meydanda yapılacağını öğrenip tekrar mutfağa dönüyoruz.
SAAT 14.00
Kısa bir aranın ardından tekrar mutfaktayız. İzmir köfteleri fırından çıkıyor. Yemek kaplarına sırasıyla çorba, pilav, patates ve köfte konuluyor. Kaplar birer birer ambalaj makinesinin önünde hizalanıp hazır hale getirildikten sonra da strafor kutuya yerleştiriliyor ısısını muhafaza etmesi adına. Beş bine yakın porsiyona makul bir süratle bu işlem uygulanıyor ve paketler tamamlandıktan sonra Taksim'e doğru yola çıkmamak için hiçbir sebep kalmıyor. Yemekler, kutular tamam, sıra sofrayı kurmakta artık...
SAAT 16.00
Taksim Meydanı'ndayız, Cumhuriyet Anıtı'nın karşısında. İftar vakti ilahi ve duaların okunacağı platform kurulmuş. Sofra Taksim Camii'nin gölgesinde... Masa ve sandalyeler yavaş yavaş kamyonlardan indirilip alana yerleştiriliyor. İftara gelen herkesin kendini sıcak bir ortamda hissetmesi adına tüm detaylar düşünülmüş. Masalara bembeyaz örtüler seriliyor, üstüne kırmızı kurdeleler atılıyor. Bir de masanın orta yerine çiçek konduğu zaman gördüğümüz manzara gayet güzel.
SAAT 16.30
Masalar kurulurken Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da hazırlıkları gözlemlemek için alana geliyor. Selamlaşıyoruz, "Hoş geldiniz" diyor... Mutfakla ilgili gözlemlerimizi anlatıyoruz. Başkan Demircan "İşin her noktasında çok titizleniyoruz, görüyorsunuz örtüler, çiçekler, kurdeleler bunun için. Aynı zamanda bu kalabalık organizasyon Taksim'den geçen turistlerin de hayli ilgisini çekiyor. Merak ediyorlar. Temel amacımız Ramazan'la gelen birlik beraberlik duygusunu bir ay boyunca doyasıya yaşayıp paylaşmak ve bu sofraları sadece meydanda değil mahalle aralarında da kurmak" diyor. Sözlerinin doğruluğunu akşama doğru teyit ediyoruz...
SAAT 18.30
Bir yandan sahnede ses denemeleri yapılıyor bir yandan da hazırlığı tamamlanan masalara ufak ufak yemek kutuları dağıtılmaya başlanıyor. Hareketin başlamasıyla birlikte çevreden meraklı gözler de toplanmaya başlıyor.
SAAT 19.00
İftara iki saatten az kalmasıyla birlikte yavaş yavaş sofranın misafirleri beliriyor girişte ve bir kuyruk oluşuyor. Ama ne kuyruk? Genci yaşlısı her milletten bir sürü Müslüman hevesle kapıların açılmasını ve yerlerine geçmeyi bekliyorlar. Bu esnada masalara paketlerin yerleştirilmesi işlemi tamamlanıyor ve saat 19.30'a doğru vatandaşlar sofraya buyur ediliyor.
SAAT 19.30
Oruçlarını açmaya bir saatten az kalmış iki bine yakın kişi, görevlilerin yönlendirilmesiyle sofraya geçiyor. Açıkçası biz, bu kadar insan içeri girerken herhalde bir keşmekeş yaşanır diye düşünmüştük. Ama öyle olmuyor. Herkes sükûnetle uygun bir yere geçip masada yanına denk gelenlerle tanışıp muhabbet etmeye başlıyor. İşte o esnada, yani herkesin daha önce tanımadığı ve belki de bir daha görmeyeceği birisiyle sohbet etmeye başladığı anda biz de Ramazan'ın getirdiği birlik ve beraberlik duygusunu en ön sıradan gözlemliyoruz.
SAAT 20.22
16 saat 30 dakikalık bekleyiş sona eriyor ve 2018 Ramazanı'nın İstanbul'daki ilk akşam ezanı okunuyor. Ezanın ardından meydanda bir sessizlik hâkim oluyor ve herkes sabahtan beri tüm süreçlerine tanık olduğumuz yemeklere yöneliyor. Şöyle bir baktığımız zaman menünün genel olarak beğenildiğini ve yüzlerin güldüğünü görüyoruz. Bu esnada Filistin'de yaşanan katliamda hayatını kaybeden Müslümanlar için dualar okunuyor ve eller onlar için göğe doğru açılıyor.
SAAT 21.00
Elektrik ustası Abdurrahman Özer, İranlı kardeşler Sassad ve Pedram, Suriyeli tur rehberi Ahmed. İşte onların yanındayız. Yani hikayeyi anlatmaya başladığımız yerde... Ellerini açmış önce Filistinliler için sonra da kendileri, ülkeleri, aileleri için dua ediyorlar. İftarını yapan kalabalık ise artık hafif hafif dağılıyor. İki bin kişinin orucunu açtığı meydanda iftarın üzerinden daha bir saat geçmeden yalnızca 20-30 kişi kalmış. Kimi yan tarafta belediyenin festival alanında, kimi tekrar evine dönmüş kimi de teravihe gidiyor. Yanında durduğumuz yeni tanışan bu dörtlü de kol kola ayrılıyor iftar alanından... Bir saat önce birbirini tanımayan farklı milletlerden bu dört kişi belki biraz daha sohbet edip ayrılacak belki de yarın yine burada buluşmak üzere sözleşecekler. Bilemiyoruz... Ama şu bir gerçek ki Taksim Meydanı Ramazan boyunca yine dolacak ve insanlar birbirleriyle tanışıp kaynaşmaya her şeyden önce birbirlerini dinlemeye devam edecekler.
ORGANİZASYONUN BÜYÜKLÜĞÜ KARŞISINDA ŞAŞTIM KALDIM
Saat 17.00. Taksim Meydanı'nda sofranın hazırlıkları başlamış durumda. Bir turist çift iftar alanına giriyor. Meraklılar. Görevlilerle konuşuyorlar. Turistler bu seremoninin niye yapıldığını soruyor. Görevliler de "Ramazan ayının ilk günü bu gün. İftar hazırlığı yapılıyor burada, devasa bir sofra kuruluyor" diyorlar. Turistlerden biri "Çok iyi düşünmüşsünüz" diyor. Görevliler ise "Sizi de bekleriz" diye uğurluyor onları.
ALLAH BURAYI GÖRMEMİ İSTEMİŞ
Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan çalışmaları denetlemeye geldiğinde "İftar sofrasının turistlerin ilgisini çektiği" anlatmıştı. Saat 19.00 gibi turistlerin ellerindeki akıllı telefonla fotoğraf çektiğini görüyoruz. Birinin yanına yaklaşıyoruz. Yemenli işadamı Seccad ile konuşuyoruz. Aslında bugün Türkiye'den ayrılacakmış. Ama bir aksilik olmuş kalmış. Seccad Bey "Allah bu ortamı görmem için Türkiye'den ayrılmamı istememiş olmalı. Çok iyi bir ortam var burada. Gururlandım bir Müslüman olarak" diyor.
YEMEKLER ÜCRETSİZ Mİ?
Biraz ötede bir Alman çift dikkatimizi çekiyor. Onlar da ilgiyle izliyor hazırlıkları. İftar sofrasına katılmak isteyen sırayı gösterip "Bu kalabalık neden toplandı?" diye soruyorlar bize. Ramazan'ın ilk günü olduğunu ve burada bir iftar sofrası kurulduğunu anlatıyoruz. Hayretler içerisinde dinliyorlar bizi. Yemeklerin ücretsiz olduğunu, dileyen herkesin gelip sofraya oturabileceğini öğrenince Michel'in şaşkınlığı iyice artıyor. Birbirini tanımayan insanların aynı sofraya oturacak olması karşısında hayret katsayısı fazlalaşıyor. "Organizasyonun büyüklüğü karşısında şaştık kaldık. Bizde böyle şeyler olmuyor" diyor. Biz de iftar sofralarının özelliğinin böylesi bir şey olduğunu anlatıyoruz. "İsterseniz siz de katılabilirsiniz" diyoruz. Teşekkür ediyorlar.
YARALANDIĞIM YERDE İFTAR AÇIYORUM
15 Temmuz Gazisi Savaş Altay, Ramazan'ın ilk günü iftar yapmak için Taksim Meydanı'na özellikle gelmiş. 15 Temmuz akşamı Taksim Anıtı'nın orada darbe girişimini engellemeye çalışırken yararlandığı için bu meydanın anlamı bir başka onun için. Üzerindeki Türk bayrağı tişörtünü görünce yanına gidiyoruz. "Duygulandım burada orucumu açarken" diyor ve anlatmaya devam ediyor: "Yaklaşık iki yıl önce burada yaralanmıştım. O gün darbecilere direndik ve vatanımızın sahipsiz olmadığını gösterdik. Bugünse mücadeleyi verdiğimiz yerde orucumu açıyorum. Bu imkana sebep olanlardan ve sofranın hazırlanmasında emeği geçen herkesten Allah razı olsun" diyor.
BİRLİKTE İFTAR AÇMAK GİBİSİ YOK
Masaları dolaşıyoruz. İki genç dikkatimizi çekiyor. Yaşlı bir amcayla oturuyorlar. Arda, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'nda okuyormuş. Caner ise daha liseli. Beyoğlu'nda oturuyorlarımş. Arda "Evde iftar yapabilirdim ama semtimin insanlarıyla burada iftar açmak daha iyi geliyor bana" diyor. Karşı masadaki çocukları gösteriyor. "Bakın mahallemizin çocukları" diyor. Caner de benzer şeyleri anlatıyor.
'REİS'E MIHLAMA VE LAHANA ÇORBASI DAVETİ
Halit Ersoy ile Veysel Baş aşevindeki mutfağın sürekli atışan iki usta aşçısı. Meğer bu atışmalar mesleğin geleneğinde olan bir durummuş. Veysel Usta "Hiçbir usta, diğerinin işini beğenmez. Bilgiden değil adetten" diyor. Yemeklerin lezzetli olması önemli, bunun için her usta bir yemeğe odaklanıyor, "Çok el değerse yemeğe, lezzet olmaz" diyor. Ramazan'da iftar yemeği yaparken daha çok titizlendiklerini anlatıyor. "Peki" diyoruz "Nedir bir aşçı için en kötü şey?" Halit Usta "Yemeği tuzlu yapmak. Pilav dibine tutar, halledilir, çorba kıvamlı olmaz, hemen birkaç müdahale ile kıvama getirilir. Ama tuzlu yemeği kurtarmak zordur" diyor. Sonra da başlıyorlar tatlı tatlı atışmaya... Halit Usta ve Veysel Usta'nın ortak noktası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hayranı olmaları... Veysel Usta'nın vakti zamanında Erdoğan başbakanken Beyoğlu Belediyesi'ne yaptığı bir ziyaretinde servis yapmışlığı hatta bahşiş almışlığı varmış. Anlatıyor gururlanarak. Halit Usta altta kalır mı hemen rol çalıyor "Sesimizi duyurun lütfen. Buradan reise sesleniyoruz. Aşçılar seninle gurur duyuyor. Durmak yok yola devam" diyor. Veysel Usta ise rol çalan Halit Usta'nın sözü biter bitmez "25 Haziran bayramımız olacak" diye gür sesiyle mutfağı inletiyor. "Cumhurbaşkanı Erdoğan hadi sizi duydu, kendisine ne yapmayı vaat ediyorsunuz" diyoruz. Halit Usta "Ben mıhlama yaparım" diyor, Veysel Usta da "Lahana çorbası" cevabını veriyor. Karadeniz'e özgü yemek vaadinin altındaysa Cumhurbaşkanının Rizeli olması var. Elçiye zeval olmaz bizden iletmesi!
GURBETTEYİM AMA EVİMDE GİBİYİM
Ramazan Amca 70'lerinde. "Biraz zor geçti ilk gün sıcak fena bastırdı ama bünyem hemen alıştı" diyor. Her yıl geliyormuş iftar sofrasına. "Bu sofraları seviyorum. Eskiden insanlar biraz çekinirdi gelmeye. Sanki evlerinde iftar açamıyor da belediyenin iftar sofrasında oruç açabiliyorlar gibi bir algı vardı. Aslında olay o değil. Bu son birkaç yıldır yeni yeni anlaşılıyor. Asıl mesele burada birlikte oruç açmak" diyor. Bütün masa onaylıyor Ramazan Amca'yı. Köksal Bey "Ne güzel konuştun amca" diyor. "Gün birlik beraberlik günü. Bunu dosta düşmana göstermemiz gerek. Bak burada kimse kimseyi tanımıyor ama oruç, Ramazan hepimizi bir araya getiriyor. İnsanlar yolda, sokakta birbirine selam vermez hale gelmişken böylesi bir sofranın anlamı anlayana o kadar büyük ki" diyor. Köksal Bey 60'larında. Tedavi için İstanbul'a gelmiş. "Gurbetteyim aslında" diyor sonra da "İstesem bir lokantaya girer iftarımı yaparım. Ama burada öyle bir sıcaklık hissediyorum ki, adeta evimde gibiyim" diyerek konuşmasına devam ediyor.