Pazar SABAH'tan Olkan Özyurt, geçen yıl haziran ayında kendisiyle bir söyleşi yaptığında G20 zirvesinden henüz dönmüştü. Bu hafta ise katıldığı ödül töreni yine en az G20 kadar görkemliydi. Konuğumuz bir kez daha gururla SosyalBen Vakfı'nın kurucusu Ece Çiftçi... Dilerseniz, Çiftçi'nin hikayesini hatırlayalım. Ece ve birkaç arkadaşı 14 yaşındayken Şanlıurfa'ya gidip Suriye sınırına yakın bir bölgedeki gençlik merkezinde gönüllü olarak çalışıyor. Böylece dezavantajlı bölgelerde yaşayan çocukları topluma kazandırma amacı güden SosyalBen Vakfı'nın temeli genç kızın aklında ilk kez atılmış oluyor. Çünkü insan hayatına dokunmanın ve iyilik yapmanın kıymetini ilk burada anlıyor. Ardından kurulan SosyalBen Vakfı'nda ise saha ve atölye çalışmaları yapılarak gönüllü üniversite öğrencilerinin katılımıyla dezavantajlı çocuklara dans, spor, resim, müzik, tiyatro gibi alanlarda eğitimler veriliyor ve vakfın bilinirliği günden güne artıp yurt sınırlarını aşıyor. Ece Çiftçi ise giriştiği bu iyilik hareketi uğrunda Harvard ve Oxford'dan kabul almasına karşın eğitimini Türkiye'de sürdürmeye karar veriyor. Bu toprakların mayasında olan iyilik yapmadaki cömertliğimiz neticede onun da ruhuna işliyor ve bu iyilik dalgasının ilerleyişi dünyada karşılığını buluyor. İşte bu ilerleyiş son meyvesini de bu hafta verdi. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın "Sürdürülebilir barışa katkı sağlayan genç liderler" başlığı altında düzenlediği törende vakfın kurucusu Ece Çiftçi de ödüle layık görüldü. Bu güzel haberi alır almaz biz de bir sene sonra tekrar kendisiyle konuşmak istedik.
- Sürdürülebilir barışa katkı sağlayan genç liderlere verilen bir ödül aldınız. Sürdürülebilir barış sizin için ne anlama geliyor?
- Sürdürülebilir barışın temeli aslında sağlıklı bir toplum. Sağlıklı bir toplum da ekonomik anlamda avantajlı grupla dezavantajlı grupların birbirini tanıması ve iletişim halinde olmasıyla başlıyor. Barışın temelleri böyle atılıyor.
- Türkiye'yi yurtdışında önemli platformlarda temsil ediyorsunuz. Bu durum size nasıl bir sorumluluk yüklüyor?
- Biraz gergin hissediyorum. Çünkü işin içinde sadece SosyalBen'i veya kendimi temsil etmek yok. Ülkemi, genç kadınları da temsil etmek var. Şunu gördüm ki, aslında SosyalBen kendi ayakları üzerinde ilerledikten sonra Türkiye'den uluslararası alana konuşmak ve sivil toplumun fikir sözcülerinden biri olabilmek gerçekten isterim.
- ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan davetin gelme sürecinden bahseder misiniz?
- Son üç yıldır bu ödül törenini yapıyorlar. Ülke elçilikleri adaylarını ABD Dıişleri Bakanlığı'na gönderiyor, orada liste belirleniyor. Ben İstanbul'daki ABD konsolosluğunun adayıydım. Böylece seçilmiş oldum.
- Geleceğin genç liderleri arasında gösterilmek nasıl hissettiriyor?
- Genç lider olarak anılmak çok coşkulu hissettiriyor. Fakat ben bunu hep rehberlik etmek olarak adlandırıyorum. Bunu üstten söylemiyorum ama yaşıtlarıma doğru bir rol model olabilmek çok kıymetli.
- Törende sizin en çok dikkatinizi neler çekti?
- Dikkatimi çeken şeylerden biri şu oldu; gençlerin bir gücü var ve bu törenle birlikte bu dünyaya duyurulmaya çalışılıyor. Herkesin kendi ulusuna has kıyafetlerle orada olması da bana dünyanın bir kez daha farklı etnisiteden olan insanlarla birlikte ne kadar renkli olduğunu hatırlattı. Aynı zamanda dünyanın ne kadar küçük bir yer olduğunu da anımsadım. Çünkü dünyanın apayrı uçlarından gelmiş 10 kişiydik fakat bizi orada bir araya getiren kendi ülkemiz ve kendi toplumumuz için yapmaya çalıştığımız faydalı işlerdi. Türkiye'ye yeni projelerle geleceğim bir süreç oldu benim açımdan.
HAYALİM HAYALLERİ OLDU
- ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Marie Royce ile bir oturuma katıldınız, nasıl geçti?
- Royce, ülkemdeki gençleri nasıl örgütlediğimi, gönüllülükle nasıl tanıştırdığımı ve akranlarımı bu sürece nasıl ikna ettiğimi sordu. Ben de ona bir kişiyken 350 kişi olduğumu, hayallerimi hayalleri yapan bir sürü ekip arkadaşına sahip olduğumu anlattım. Yaptığınız işe eğer gönüllüleri dahil etmek istiyorsanız mutlaka bu işle ilgili tutkulu olmanız gerektiğini söyledim.
DERTLERİMİZ DERT DEĞİL Kİ...
- SosyalBen serüveninde size iyiliğin gücünü hissettiren hangi anları yaşadınız?
- Çocuklarla buluştuğumuz her an ben bu gücü hissediyorum. Ürdün'e gittiğim zaman da şunu fark ettim ki, fakirliğin yüksek olduğu yerlerde mutluluk da maksimum oluyor. Çünkü bir beklenti olmuyor. Örneğin siyah toka yerine kırmızı toka verince çocuklar delicesine mutlu olabiliyor. Bizim burada dert edindiğimiz şeyler dezavantajlı grupların yaşadıkları sıkıntılar düşünülünce dert değil aslında. O yüzden iyilik çok güçlü evet ama paylaştığınız zaman.