Barbekü partisi için eve gelen konuklar, metrelerce yükselen ateşi görünce sıradışı bir durum olduğunu anladı. Haklıydılar da... Zira yanan şey mangal kömürü falan değil kale direkleriydi. Ev sahibi ise 13 yıl önce Uruguay'a kaybedilen 1950'deki finalde, Brezilya'nn kalesini koruyan Moacir Nascimento'dan başkası değildi.
Ülke tarihinin en büyük travmasının günah keçisi ilan edilen adam, Maracana stadının kale direklerini yakıyordu.
Bir tür şeytan çıkarma ayiniydi yaptığı. "Tüm Brezilya'yı ağlatan adam" diye anıldı hayatının kalanında. Uğursuz ilan edildi. Öyle ki 1993'te milli takımı ziyaret etmesine dahi kötü şans getirir diye izin verilmedi.
***
Tıpkı, cebinde neredeyse beş kuruş olmadan son nefesini veren Moacir gibi, oyunun 'dışlanmış' adamlarıdır file bekçileri. Futbolun sevilme nedenini, o en büyülü anı, golü engellemeye çalıştıkları için pek çokları içten içe sevmez hatta onları. Altın Top ödülünde isimleri hatırlanmaz ama işler bir kere ters gitmeye dursun, fatura hemen onlara çıkar.
Tıpkı İngiliz yazar Jonathan Wilson'ın dediği gibi: "Karl Marx için kapitalizm ya da Atkins diyetinin mucidi Dr. Atkins için patates neyse, futbol dünyası için de kaleci odur."
Yalnızlık kaderleridir. Kimse kademelerine girmez. Kimseyle verkaç da yapamazlar. Ve tüm hayatları üç direk arasında o kadere meydan okumakla geçer. Ve tek bir maç hatta bazen tek bir an tüm hayatlarını kâbusa çevirir. Tıpkı Moacir gibi. Tıpkı, yaptığı bir faul, parıltılı kariyerinin ve yeteneklerinin üzerine bir lanet gibi çöreklenen Toni Schumacher gibi...
***
Oyuna sahadaki diğer tüm oyunculardan farklı bir açıdan bakarken, hayata ve insanlara da farklı açıdan bakmayı öğrendikleri için olsa gerek, bu kadar çok edebiyatçının yolu kalecilikten geçer. Tıpkı "Yaşama dair ne biliyorsam futbola borçluyum. Çünkü top hep beklemediğim köşeden geldi" diyen Albert Camus gibi. Tıpkı "O (kaleci), yalnız kartal, esrarengiz adam, son kurtarıcıdır" diyen Nabokov gibi.
Kalecilik, babalık gibidir biraz aslında. Tıpkı üç direk arasında tüm heybetleriyle dikilip o kocaman kaleyi rakiplere küçük göstermeye çalışan kaleciler gibi, üzerlerine gelen sorunların "koruduğu kale"ye girmesini önlemeye çalışır babalar da. Annelerse daha çok 10 numaradır. Oyunu kuran, çekip çeviren, topa zekâ ve yumuşaklık katan birer 10 numara.
***
Hafta içinde yaptığı korkunç hatayla Bayern Münih'i olası bir Şampiyonlar Ligi finalinden eden Ulreich'ın, maç sonu tek başına sahada çöküp kalmış hali, kaleciliğin de özetidir. Düne kadar yere göğe konmazken, ömür boyu aynı kâbusu görmeye müebbet yiyen adamdır kaleci dediğin.
Ve şu hayatta kalecileri en iyi, yaptığı tek bir hata tüm doğrularının üzerini örten, tek bir anın bedelini ilelebet ödeyenler anlar...