EuroCup'ı almalarının hemen ardından, Amerika'da NBA takımlarıyla görüşmelere gitmeden hemen önce buluştuk Darüşşafaka'nın Amerikalı koçu David Blatt ile. Antrenman yaptıkları salonda, mütevazı odasına konuk olduk. Elde ettikleri başarının sevincini, belki de Amerika'ya gidişinin heyecanını yaşıyordu. Blatt'le bir araya gelme isteğim basketbol gündemini yakından takip etmek değildi. Daha ziyade, yurtdışından gelen ve birbirinden farklı ülkelerden gelmiş oyuncularla, Türkiye'de sürdürdüğü hayatını, bir takım olmanın olmazsa olmazlarını konuşmaktı. Sonuçta oyunun adı basketbol olabilir ama takım olmak, takım olabilmeyi bilmek herkes için öğrenilmesi gereken bir durum. Ve belli ki eğer iyi bir takım olunabiliyorsa başarı da geliyor.
- Kupayı aldıktan sonra korku hissetmeye başladınız mı? Çünkü başarı büyük beklentileri de beraberinde getirir...
- Uzun zamandır bu işin içindeyim. Şanslıyım ki, birçok başarılı sonucun içinde yer aldım. Beklentiler bende baskı yaratmaz! Tüm tecrübelerim sonucunda farkına vardım ki, takımlar başarının ardından hayatta kalmayı öğrenmeli. Çünkü bir kupanın alındığınıın ertesi gününden itibaren beklenti başlar. Bir sonraki sezon, gelecek yıllar boyunca bu beklenti hiç bitmeyecek. Özellikle spor alanında baskıyı insan kendi içinde yaşar. Bu diğer insanların benden beklentisi yüzünden yaşadığım bir baskı değil.
Baskı insanı hazırlar. Eğer hazır olursan, baskı hissetmene gerek kalmaz. Elinden gelenin en iyisini yaparsan, sonuç başarıyı belirleyen unsur olmaz. Beni tatmin eden ya da etmeyen şey, benim ve takımımın elinden gelenin en iyisini yapıp yapmadığıdır. Eğer elimizden geleni yaptıysak, hayal kırıklığı ve baskı olmaz! Rekabetçi sporlarda her zaman gerginlik olur. Bu iyidir ve sağlıklıdır.
- İyi bir takım ve iyi bir koç olmanızın sırrı ne?
- İkisi aynı şey sanırım ama farklı dinamikleri var. Bir koçun iyi olması takıma bağlıdır. Takımın iyi olması da koça bağlıdır. İki unsur arasında sinerji başarıyı getirir. Koçun ve oyuncuların ortak felsefeyi, çalışma ortamını, bağlılığın ne olduğunu anlaması çok önemli. Bir şeyi doğru yoldan, tutkuyla ve bağlılıkla yaparsanız iyi sonuca yaklaşma şansınız artar.
- Felsefeden söz ettiniz. Sizin takımı yönetirken ve kişisel hayatınızda felsefeniz nedir?
- 25 yıldır koçluk yaptığım tüm takımlarda felsefem aynı; sıkı oynayın, birlikte oynayın, kazanmak için oynayın, eğlenin!
- Eğlenin diyorsunuz, ilginçmiş...
- Tabii. Bu bir oyun. Genç bir çocukken eğlenmek için oynadığın bu oyuna profesyonel hayatında aynı eğlence, tutku ve heyecanı katabilirsen, öncelikle mutlu bir adam olursun ve başarmanın keyfini yaşarsın. Bir öğretmen, bir lider, ideolojiyi, felsefeyi geliştiren adam olarak tüm gücümle elimden geleni yapmalıyım. Ayrıca bir koç olmaktan öte bir insan olarak, her gün birlikte çalıştığım oyuncularımı, ekibimi anlamak ve tanımak durumundayım. Bunu da hissetmeliler. Onları önemsediğimi bilmeliler.
- Para bu resmin neresinde?
- Para neden olamaz, peşinden gelir. Başarı için çalış, para için değil. Zaten para da çalışana gelir! Bir kültür oluştur, bir değer kat, para zaten arkasından gelir. Çok dürüstçe ifade etmek gerekirse, benim bakış açım bu. Bir yerde olma nedenin para ise istediğin kadar başarılı olamazsın. Aradığın hazineyi bulamazsın. Eğer doğru nedene yönelirsen; dürüstçe, yorulmaksızın ve sabırla çalışırsan, finansal ödüller gelir.
- Çalıştığınız ülkenin kültürünü anlamak sizin için önemli mi?
- Çok önemli. Bir çok şeyden daha önemli hatta. Bu güne kadar birçok ülkede, farklı kültürlerdeki ortamlarda çalıştım. Yabancı bir ülkeden gelen bir koç olarak bulunduğun yere adapte olmak, benimsemek, özümsemek, bulunduğun yeri sevmek, hangi çeşit insanı yönettiğini bilmek başarı için olmazsa olmaz. Ama bütün bunlar aynı zamanda müthiş bir kazanım.
Farklı ülkelerden gelen oyuncularıma, "Şahane bir fırsat geçti elinize, parası ödenmiş bir tatil bu. Burada farklı bir ülkeyi tanıyorsunuz, yaşıyorsunuz. Bu ülkenin dilini, kültürünü öğreniyorsunuz, farklı bir toplumu tanıyorsunuz ve bunun için çok para alıyorsunuz. Bunu avantaja çevirin" diyorum.
- Türkiye ve Türk insanı hakkında neler düşünüyorsunuz?
- Bu Türkiye'de üçüncü yılım. Yıllar önce de gelmiştim biliyorsunuz. Buraya alıştım. İsrail anavatanım ama uzun yıllarımı İtalya, Rusya, Yunanistan'da geçirdim. Türkiye dünyaya açılan bir pencere. Avrupa, Ortadoğu arasında bir pencere.
TÜRKİYE BANA HARİKA DAVRANIYOR
- Hayatınız takımınız üzerinden şekilleniyor haliyle... Peki boş zamanlar... İstanbul'da vakit geçiriyor musunuz?
- Bu seviyede bir koçsanız, zaman sahip olduğunuz bir ayrıcalık değil. Herkes çalışıyor, herkes işini önemsiyor elbette ama bizim zamanımız çok az. Hafta sonumuz yok, bir yerlere gidip keyif yapmaya zamanımız yok, hatta tatilimiz yok. Çünkü sürekli çalışıyoruz, seyahat ediyoruz. Ama tüm bunlara rağmen ne yapıyorsunuz derseniz, gittiğim restoranlar, kafeler var, kişisel hobilerim var. İnsanlarla vakit geçirmeyi, sohbet etmeyi severim. Vaktimi de öyle geçiriyorum. Bizim hayatımız bu, ülkeden ülkeye, antrenmandan antrenmana, maçtan maça... Boş birkaç saatlik zamanda da keyifli sohbet...
- Aileniz burada değil bildiğim kadarıyla...
- Evet değiller. Ama arkadaşlarım ve ailem buradaki ekibim oldu. Asla şikayet etmiyorum. Türkiye ve Türk insanları bana harika davranıyorlar.
Burada daima rahat ve mutlu hissediyorum.
İYİ BİR KAYBEDEN DEĞİLİM!
- Oyuncularınızı nasıl motive edersiniz?
- En başta şunu bilmelisiniz, herkese aynı şekilde davranamazsınız. Herkes birbirinden farklıdır. Ama ortak bir davranış modeli var elbette; bir bütün olarak takımın potansiyelinin farkına varmak. Önce takım, ardından bireysel yaklaşım. Ama yöntemi, normları, takım kurallarını, takımın ortak felsefesini anlamazlarsa bireysel yaklaşımın bir önemi kalmaz. Çünkü bu bir takım sporu.
- Oyuncularınız hakkında, özel hayatlarına kadar her detayı bilir misiniz?
- Hepsini değil elbette. Yapabildiğim ölçüde duruma hakim olmaya çalışıyorum. Haklarındaki her şeyi bilmeye çalışıyorum. Onları önce insan ardından basketbol oyuncusu olarak görüyorum.
- Sizi baba mı, abi mi, arkadaş olarak mı görüyorlar? Yoksa sadece onların koçu musunuz?
- Benim tarzım diğer koçlara göre daha açık. Onların beni, ihtiyaçları olduğunda konuşabilecekleri biri olarak görmelerini çok isterim. Onlar bunu bilir.
- Takımınız kaybetti ve soyunma odasına gittiniz. Nasıl bir konuşma yaparsınız?
- Maça, ne kadar çaba harcadığımıza, odaklanma oranımıza göre tepkim değişebilir. Onlara karşı çok dürüst olurum. İyi bir kaybeden değilim! Hiç hem de. Elimizden geleni yapmadığımızı, iyi efor sarf etmediğimizi düşünüyorsam sinirlenebilirim. Kaybettikten sonraki halimi sevdiğim söylenemez. Kaybetmeye dair iki teori vardır, birincisi; nasıl kaybedeceğini bilmiyorsan, nasıl kazanacağını bilemezsin. İkincisi ise; bana nasıl kaybedeceğini bilmeyen birini göster sana kaybedeni göstereyim. Bunlardan hangisi benim sen karar ver (gülüyor).
ÇOK KIYMETLİ TÜRK KOÇLAR VAR
- NBA Türk oyuncuların en büyük hayali. Siz orada koçluk yapmış bir isimsiniz, o kadar hayal edilesi bir yer mi?
- NBA tarihi, yüksek standartları, imkanları ve popülaritesi nedeniyle dünyanın en iyi ligi. Ben Amerika'da büyüdüm. Küçükken NBA benim için her şeydi. Ama Avrupa'da kariyerimi yapıp NBA'e döndüm. Şimdi yine buradayım. İki hayat tarzını da yaşadım. Ve birini diğerine tercih etmem.
- Hangisi sizi daha mutlu ediyor Amerika mı, Avrupa mı?
- Kariyer olarak NBA'de sadece birkaç yıl çalıştım. Hangisinde daha mutlu olduğumu söyleyecek yeterli bir zaman değil bu. Konuya hangi taraf beni mutlu ediyor diye bakmıyorum, ben ne yaparken mutlu oluyorum diye bakıyorum. Ben nerede olursam olayım basketbolun içinde olmaktan çok mutluyum.