Tarih hele hele yakın tarih söz konusu oldu mu memlekette akan sular durur? Tarih tartışması mı, oturur izleriz. Tarih kitaplarına pek meraklıyız. Fakat duyduklarımız, okuduklarımız ne kadar doğru? Anlatılan tarih ne kadar gerçek?
Prof. Dr. Cemil Koçak'ın Timaş Yayınları'ndan çıkan Tarih Büyük Harflerle Yazılmaz kitabını okuyunca okuduğumuz, öğrendiğimiz her şeye inanmamak gerektiğini anlıyorsunuz. Belgeli olsa bile. Çünkü öyle ki günümüzde kimi tarihi vakalara delil olarak sunulan belgelerin bile üretilmiş olduğunu anlıyoruz.
Cemil Koçak'ın kitabında "Her kazanan, tarihi kendine göre yeniden yazmasa olmaz sanki! Böylece tarih, cımbızlana cımbızlana pek çok kez iktidarın kendine göre şekillendirdiği bir geçmiş anlatısı haline gelir" diyor. Tarih anlatı haline gelince de gerçekler buharlaşıyor adeta. Cemil Koçak'ın kitabından tarihle ilişkimizin nasıl sorunlu hale geldiğini gösteren dört örnek seçtik.
Uyduruk tarihçiliğe, sahte belgelere, toplumsal hafızanın zayıflığına dayanan örnekler bunlar. Ama bakın işinin ehli bir tarihçi nasıl gerçeğe ulaşıyor ve doğru bildiklerimizin yanlış çıktığını anlatıyor.
HER DUYDUĞUNUZ ATATÜRK SÖZÜNE INANMAYIN
Mustafa Kemal Atatürk 1936'da Eskişehir'de "Bir gün insanoğlu, tayyaresiz de göklerde yürüyecek, gezegenlere gidecek; belki aydan bile haber yollayacaktır. Bu mucizenin tahakkuku için 2000 yılını beklemeye gerek kalmayacaktır. Gelişen teknoloji, bize daha şimdiden bunu müjdeliyor" demiş... Henüz dünyada uzay çalışmalarının ciddi bir şekilde başlamadığı 1936'da ulu önder böyle bir cümle kurmuş olabilir mi? Cemil Koçak kitabında bu cümlenin izini sürüyor. Ve Atatürk'ün böyle bir sözünün olmadığını anlatıyor. Peki bu cümle nasıl Atatürk'e mal edildi? Hikaye de burada.
Prof. Dr. Emre Kongar bir Eskişehir ziyaretinde Eskişehir Bilim Parkı'nda Sabancı Uzay Evi'ninde rastlıyor bu cümleye. Hiç duymadığı için şaşırıyor ve kaynağını soruyor. Yetkililer Stuart Kline'ın Dönence Yayınevi'nden basılan Türk Havacılığının Kronolojisi kitabını kaynak gösteriyor. Hatta Türk Hava Kuvvetleri'nin sitesinde bile bu sözlerin olduğunu söylüyorlar. Fakat Türk Hava Kuvvetleri'nin sitesinde yer alan, Atatürk'e ait olduğu iddia edilen sözlerin kaynağı ise Sabiha Gökçen'in Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti adlı kitabı. Cemil Koçak bu kitaba bakıyor aynen aktarıyor Gökçen'in yazdıklarını: "Bundan sonra insanlığın hizmetine girecek en büyük gelişmeler, havacılık alanında olacaktır ona göre..." Sonrasında anlatılanlar Gökçe'nin düşünceleri. "Hepsi bu" diyor Cemil Koçak. İşte Gökçen'in fikri Atatürk'e ait gibi gösterilerek bir cümleye dönüştürülmüş.
'HERKESİN TARİHİ KENDİNE' TAVRI VAR
- Söylemediği sözlerin Atatürk'e atfedilmesi, işgal edilmediği halde Mardin'de kurtuluş töreni düzenlenmesi... Tarihle neden bu kadar sorunlu bir ilişkimiz var?
- Kısaca; tarihi de, ideolojik ve politik pozisyonlarımızın ve tartışmalarımızın, dahası kavgalarımızın esaslı bir ögesi olarak görüyoruz. Bunun sonucunda; her ideolojik ve politik pozisyon, bir anlamda kendi tarihini yazıyor ki, ben bunu biraz da esprili bir şekilde 'herkesin tarihi kendine' tavrı olarak değerlendiriyorum. Ama pratikte yapılan ise, her grubun kendi resmi tarihini yazması ve bunu destekçilerine yegane tarihsel gerçek olarak sunmasından ibaret... Bu bakımdan tarihimizle kurduğumuz ilişki sorunlu bir alana kayıyor.
- Kitapta "Tarih, cımbızlana cımbızlana pek çok kez iktidarın kendine göre şekillendirdiği bir geçmiş anlatısı hâline gelir?" diyorsunuz. Bizim tarihimiz böylesi bir hale geldi mi sizce?
- Bizim tarihimiz, ki buna bir zamanlar popüler lisanda resmi tarih de deniliyordu, her zaman iktidarın şekillendirdiği tek boyutlu ve adeta betonlaşmış bir anlatımdan ibaretti. Bu anlatımın son zamanlarda hayli aşınmış olduğunu kabul ederim; artık çok sayıda tarihsel gerçeğin anlatımından söz edebiliriz. Buraya varmış olabilmek bile çok uzun zaman aldı. Tarihçilerin görevi, geçmişi sorgulamakla başlar zaten... Resmi tarihin donmuşluğuna karşılık pek çok siyasi pozisyon artık kendi resmi tarihini yaratma çabası içine girdi, giriyor. Eski kahramanlara karşı yeni kahramanlar, çeşitli ve birbiriyle rekabet halinde yeni yeni resmi tarihlerin başköşesine yerleştiler veya yerleştirilmekle meşguller.
YAŞANMAMIŞ BİR OLAYIN ANMASI YAPILDI
Üç yıl önce basında bir haber çıktı. İzmir'in işgali sırasında Yunanistan'dan İzmir'e gelen Yunan ordusu içindeki 200 sosyalist Yunan askerinin, 'Kardeşime kurşun sıkmam' diyerek Türklerle savaşmak istemedikleri için İnciraltı'nda kurşuna dizildiği anlıtılıyordu. Sonra bu askerler için anma töreni düzenlendi. Peki gerçekte böyle bir olay yaşanmış mıydı? Cemil Koçak bir tarihçi olarak bu olayla ilgili hiçbir bilgiye rastlamadığını anlatıyor. Bu olayın nasıl ortaya çıktığını araştırıyor karşısına şair Tuğrul Keskin'in şiir kitabı çıkıyor. Keskin, kitabını kurşuna dizilen Yunan askerlerine adamış... "Ben tarihçi değilim; bu kitap bir tarih kitabı gibi okunmamalıdır" demesine rağmen olaylar öyle gelişmiyor. Bu romantik ve duygusal ithaf; birdenbire, olmamış bir olayın törenle anılmasına kadar varıyor.
?İŞGAL YOK AMA KURTULUŞ KUTLAMASI VAR
21 Kasım Mardin'in düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü olarak bilinir. 91 yıldır da bu gün kutlanıyor, törenler yapılıyor. 2011'de birden şehrin işgal edilmediği anlaşılıyor. Peki nasıl? Cemil Koçak anlatılıyor:
"Mardin Artuklu Üniversitesi tarih bölümünde okutman olan Aysel Fedâi, yaptığı araştırmalar sonucunda, Mardin'in hiç işgale uğramamış olduğunu fark etmişti. Dahası, bu bilgiyi açığa vurmuştu. Mardin Belediye Meclisi, bu tarihsel bilgiyi reddetmek yerine, 'kurtuluş günü töreni' düzenlemekten vazgeçmeyi tercih etmişti."
Peki nasıl olur da Kurtuluş Savaşı sırasında hiç işgal edilmemiş olan Mardin'de 91 yıldır kutlama yapılır. Bunu da dönemin Valisi Turhan Ayvaz'ın açıklamasından öğrenelim: "Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında İngilizler ve Fransızlar burayı işgale geldiler ancak Mardin halkından 'Savaşırız, sizi sokmayız.' şeklinde sert tepki gördüler. İngiliz ve Fransızlar bu tepkiyi görünce burayı işgal edemediler. Şu anda Suriye'de kalan bir kısmı işgal edildi."
MEĞER ATATÜRK, BİR İNGİLİZİ CUMHURBAŞKANI YAPACAKMIŞ!
Hikaye şöyle: İngiliz The Sunday Times gazetesi 11 Şubat 1968'de bir haber yayımlıyor. Habere göre Atatürk, ölmeden önce İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Percy Loraine'yle bir görüşme yapıyor ve ona "Benden sonra sen cumhurbaşkanı ol" diyor. Fakat Loraine kabul etmiyor. Haber Loraine'nin oğlunun babasıyla ilgili yazdığı kitaba dayanıyor. Kitapta babasının evrakları arasında çıkmış bir telgraf var. Telgrafta Loraine bu meseleyi anlatıyor. Koçak'a göre yakın tarihin yeniden yazılmasını sağlayacak bir belge bu. Koçak hem telgrafın hem de haberin izini sürüyor. Sonra Alman dergisi Der Spiegel'in 19 Şubat 1968 tarihli sayısında yayınlanan bir açıklama çıkıyor karşısına. Meğer Loraine'in diplomatik misyonunu abartılı bir şekilde reklam amaçlı kullanıyor olmasına karşılık bir başka diplomat arkadaşı şaka olarak bu telgrafı yazmış ona. Loraine'in oğlu da bu telgrafı gerçek sanıp iddialarda bulunmuş.