Mesleğini öyle içselleştirmiş ki, konuşurken de bir iç ritmi, bir iç melodisi var sanki. Anlattıklarına göre ritim yavaşlıyor, hızlanıyor; hüzünlü alaturka melodiden sert bir rock dokunuşuna doğru evriliyor sesinin rengi. Sanki... Karşımızda oturan bu genç kadın, aslında kadim bir öğretinin, Antik Yunan'dan Osmanlı'ya dünya coğrafyasında yüz yıllarca uygulanmış bir tedavi metodunun, müziğin iyileştirici gücünün peşinde.
Gül Yiğit bir psikolog, alanı ise zihnin tıbbi süreçlerini de inceleyen nöropsikoloji. Ama kendisi aynı zamanda müzik mikrobunu daha üç-dört yaşında yutmuş profesyonel bir müzisyen, bir piyanist. Müthiş bir eğitim var arka planında. Amerika'da Saint Louis Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Bölümünde lisans eğitimini tamamlamış. Aynı okulda klinik psikoloji yüksek lisansı yapmış. Sonrasında Berkeley College'dan nöromüzik sertifikasını almış. Yani eğitim aldığı psikoloji alanını, müzik tedavi metodunu öğrenerek tamamlamış.
DERDE DEVA KİTABI ÇIKTI
Bu konuyu anlattığı çiçeği burnunda Derde Deva adlı bir kitabı da var. Çapa Tıp Fakültesi ve Alman Hastanesi gibi tıp merkezlerinde kanser hastaları dahil pek çok kişi üzerinde müzik terapi metodunu uygulayıp olumlu sonuçlar almış.
Gül Yiğit nöromüzikolojinin ne olduğunu anlatarak başlıyor: "Bir kuşun ötüşü müzik olarak anlamlandırılabileceği gibi, akan bir ırmağın çıkardığı sesler ya da Mozart'ın besteleri de müziktir. Bazı müzikler bizi sakinleştirip uykumuzu getirebileceği gibi, itfaiye sireni benzeri, duyduğumuzda kendimizi koruma ve tehlikeden uzaklaşma hissi verenler de vardır. Nöromüzik terapisi bu farklı seslere verdiğimiz tepkileri bilimsel bir şekilde çözümler."
VURMALILAR KAYGIYI AZALTIR
Yiğit'ten metodu özetleyebileceğimiz bilgiler istiyoruz. "Vurmalı çalgıların sağlık açısından çok büyük etkileri vardır. Dinlemek ya da eşlik etmek, tansiyonu düşürür, stresi azaltır."
Şarkı söylemenin de pek çok rahatsızlıkta olumlu sonuçlar verdiğini söylüyor Yiğit. Bir nevi, "Şarkı söylemek lazım avaz avaz" diyen Sezen Aksu'yu doğrulayarak: "Şarkı söylemek beyin üzerinde inanılmaz derecede pozitif etki gösterir. Felçli hastalar, Alzheimer sorunu yaşayanlar, bazı kanser vakaları ve Parkinson rahatsızlığı olan vakalarda şarkı söyleme tekniğini uygulayabiliyoruz. Bu tedavi, beynin farklı bölgelerini aynı anda faaliyete geçirir, bu sayede hastalıklar belirli bir zaman zarfında tedavi edilir."
Sayısız vaka deneyimi var tabii ki Yiğit'in. Ama unutmadığı örneklerden biri de demans hastası olan annesini huzurevine ziyarete gitmeyen kızının hikayesi. "Özellikle demans ve kanser hastaları yakınları en az hastalar kadar zor dönemler yaşıyor. Bir demans hastası vardı, huzurevinde kalıyor...
Kızının kendisini ziyarete gelmediğini söyledi. Kızını buldum. Aralarında bir küslük vardı. Konuyu çocukluğunda evde dinledikleri şarkılardan açtım. Çoğu alaturka şarkılardı.
Genel bir geçmiş sorgulamasından sonra müzik terapiye geçtik. En huzurlu günlerinde evde dinledikleri şarkılardan bir liste yaptık. Bir süre, söylediğim vakitlerde bunları dinledi. Ve aralarındaki sorun çözüldü. Müziğin hafızadaki olumlu anıları ortaya çıkaran bir gücü var."
DANS ŞARKILARI ŞİFA OLDU
Bir vaka daha var Yiğit'in unutamadığı. Boşanma noktasına gelmiş bir çift kendisine başvuruyor. Onlardan, mutlu oldukları anlarla ilgili fotoğraf, video, obje gibi malzemeler istiyor. Aralarından nikah videoları çıkıyor. Dans şarkıları dikkatini çekiyor Yiğit'in.
Onları ikinci kez terapiye çağırdığında, hiç çaktırmadan bu şarkıyı çalıyor ve odadan çıkıyor. Döndüğünde çifti birbirine sarılmış ağlarken buluyor. Akabinde çaldığı şarkıya 'akraba' olan benzer şarkılardan bir dinleme listesi hazırlıyor. Şu an çok mutlu olduklarını söylüyor Yiğit ve ekliyor: "Unutmamak gerekir ki müzik terapisi kültüre, geleneğe, geçmiş yaşantılara uygun yapılmalı. Yıllardır Mozart dinletilen çocukların IQ'sunun yüksek olacağı iddia edilirdi. Bu tez uzmanlar tarafından çürütüldü. Her müzik kişiye, geleneğe ve kültüre özeldir. Mardin'in köyünde bir çocuğa zorla Mozart dinleterek hiçbir yere varamazsınız..."