İki duayen gazeteci Mehmet-Canan Barlas... Canan Hanım'ın deyimiyle "doğanın kendilerine 50 yıl önce kurduğu aşk tuzağı"yla adım attıkları evliliklerini, yarım asırda saygıyla, dayanışma duygusuyla, yüksek dozda sevgiyle ilmek ilmek örmüşler. Ve Mehmet Bey'in tabiriyle, bu sayede yıkılmaz bir iç kale kurmuşlar. Meslektaş olmanın getirebileceği muhtemel rekabetin kör kuyusuna düşmeden, paylaşımın sırrına ermişler.
İşte bu 'sır'rı konuşmaya gittik Barlaslara. 30 yıldır oturdukları Beykoz'daki evlerinde, yıllardan beri işittiğimiz konuk ağırlamaya olan düşkünlüklerine yerinde tanık olduk. Arada sık sık "Lütfen çayınızı soğutmayın Göksan Bey" sözünü işiterek, birlikte geçirdikleri yarım asrı dinledik.
Canan Hanım üst katta fotoğraf için hazırlık yaparken, biz Mehmet Bey'le biraz erken başlıyoruz konuşmaya. Mehmet Bey, belli ki konuya iyice odaklanmış... Neler soracağımızı, neler konuşacağımızı usta bir gazeteci olarak bizden iyi biliyor, ruhumuzu okuyor. "Göksan Bey biliyor musunuz" diyor, "Evlendiğimiz ilk gece, kendi evimizde ilk günümüz. Canan'a 'ne yemek var?' diye sordum. 'Çorba' dedi. 'O zaman sadece suyundan istiyorum' dedim. 'Ama suyu yok ki' dedi. Bildiğin mercimek çorbası ama suyu yok. (Gülüyor) İşte oralardan buralara geldik. Evlilik bir çaba, bir yürekten bağlanma işi. Sonra o çorbanın suyu da oluyor, tadı da. Emek işi bu."
O sırada Canan Hanım geliyor yanımıza. 'Siz niye gülüyorsunuz bakalım' der gibi, tatlı-sert bir ifadeyle. "Efendim, özür dilerim. Sizi beklerken, gıyabınızda konuşmaya başladık. Hem de ilk gün çorbasından" diyorum. O da gülüyor. Ve başlıyoruz... Sohbetimizin fitilini Mehmet Bey ateşliyor:
- Mehmet Barlas: Canan ilk evlendiğimiz dönemde "Ben prensipli bir kadınım, hayatım öyle mutfakta börek, çörekle geçmez" diyordu. Sonra börek de yaptı, çörek de.
- Kaç yaşlarındaydınız evlendiğinizde?
- M.B: Ben 25, Canan 21 yaşındaydı.
- Aslında bugünkü şehir hayatının kurallarına göre epey erken evlenmişsiniz?
- Canan Barlas: Öyle oldu aslında. Ama benim mesela, hemen ev kurmalıyım, evlenmeliyim gibi bir düşüncem yoktu. Aniden gelişti her şey.
- M.B: Bugün, eskinin 20'leri, 30'lar 40'lar oldu. Kimse evlenmiyor. Evlenmeden çocuk yapan da çok.
- Klişe ama sohbetimizin düzenli akması açısından gerekli bir soru: Nasıl tanıştınız?
- M.B: Ben Cumhuriyet'te dış haberler şefiydim. Canan da istihbarat bölümünde muhabir olarak başladı. Hem kültürlü, sosyoloji okumuş. Psikiyatri sertifikası var. Hem de güzel, ince ruhlu bir insan... Âşık oldum.
- C.B: Çalıştığım yer Mehmet'in odasının yanındaydı. Ben muhabir olarak başladım ama o dönem Cumhuriyet kendi okurunu yakından tanımak için bir araştırma yapıyordu, bir anket. Sosyoloji okuduğum için bu görevi bana verdiler. Bir ekiple çalışıyorduk. Mehmet bir gün beni odasına kahve içmeye çağırdı, çok nazikti her zamanki gibi. Öyle başladı her şey.
- M.B: Tanıştıktan üç ay sonra evlendik. Epey hızlı oldu. Siz evli misiniz Göksan Bey, yaşınız kaç?
- 41 yaşındayım, üç aydır evliyim...
- M.B: Biraz geç kalmışsınız ama çocuk için yani. Yoksa normal artık. Ama aslında o da sorun değil. Benim dedemle babaannemin üç çocuğu var. Babamla, geçen hafta vefat eden amcamın arasındaki yaş farkı 25. Babaannem 42 yaşında son çocuğunu doğurmuş.
CANAN HANIM DELİRMİŞ!
- Teşekkür ederim... Size dönersek, evlilik teklifi çok hızlı oldu o zaman...
- C.B: Tanıştıktan iki gün sonra beni eve çağırdı. Ben sandım ki arkadaşlarıyla tanıştıracak. Meğer ailesiyle tanıştıracakmış. O gün oldu teklif, aileyle tanıştım.
- Aynı meslekte olmanız avantaj mı dezavantaj mıydı sizin için başlarda?
- M.B: Ben Canan'ın aslında gazeteci olmasını istemedim. Hatta "aynı gazetede olmayalım" dedim... Çünkü bizim işler kaygan zemin. Nitekim ben her darbe sonrasında işsiz kalanlardanım. Nikah tarihimizi unuturum ama darbe tarihlerini unutmam o yüzden.
- C.B: Mehmet haklı. Aramızda anlaştık. Gazeteyi bıraktım. Ben psikiyatri sertifikam da olduğu için bir dönem Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde çalıştım. Hastalarla konuşup, doktorlara raporluyorduk. Bir nevi teşhis koyuyorduk. Ama sonra dayanamadım ve ilk çocuğumuz Cemil biraz büyüyünce Hürriyet'e başladım.
- M.B: Bakırköy'le ilgili çok komik bir anımız var aslında. Bizim Cumhuriyet'ten bir şoför arkadaş Canan'ı hastanede görüyor. Çok üzülüyor. "Vah vah" diyor, "Canan Hanım evlendikten sonra delirmiş, akıl hastanesine düşmüş." (Gülüyor)
- Rekabet oldu mu aranızda hiç?
- C.B: Ben Mehmet'in büyük bir kanaat önderi, bir fikir adamı olduğuna inanırım. Ve onun fikirlerine güvenirim, o yüzden olmadı. Biz her şeyimizi paylaştık. Ona danışmadan bir şey yapmadım. Ama bir ara ben Güneş gazetesindeyken bunlar (Mehmet Barlas) Tufan Türenç ve eşiyle gazeteye başladılar. Mehmet, Güneş'in yayın yönetmeni oldu... O zaman bazı tatlı sorunlarımız oldu. Ben gazetenin her şeyiydim. Köşe yazısı, haber, röportaj. Resmen köşemi aldılar elimden, yazılarım kısa kısa girmeye başladı. (Gülüyor)
- M.B: Biz Milliyet'ten ekip olarak geçmiştik Güneş'e. Ee bu işler böyle. Ekip olarak gelince, eski ekip biraz atıl kalır.
?ÖZAL'LA DOSTLUĞUMUZ KİMSE ONU TANIMAZKEN BAŞLADI
- Sizi birleştiren ortak noktalar neydi, aşk dışında?
- C:B: Bir kere aile yaşam tarzımız çok benziyordu. Babalarımız İstanbul Erkek Lisesi'nde aynı dönem okumuşlar. Sonra her ikisi de hukuk okumuş. Annelerimiz İstanbul Kız Lisesi'nde aynı sınıftalarmış. Bunları sonradan öğrendik tabii. Annelerimiz, babalarımız, her iki çift de Eskişehir'de tesadüfen tanışıp evlenmişler.
- Ev sohbetleriniz, fasıllarınız meşhur. Evinizden geçen ünlü misafirleriniz olmuştur. Bazılarının 'ev halleri' var mı hafızanızda?
- M.B: Olmaz mı. Mesela Çetin Altan çok gelirdi. Akşam yemeğine gelir ne zaman gideceği belli olmazdı. Ertesi gün öğlene kadar uyumadan oturduğu olurdu.
- C.B: Annemlerle gitmiştim. Telefon geldi. "Canan koş gel, misafirlerimiz var" dedi Mehmet. Neyse koştum, geldim. Şişmanca, kısa boylu gözlüklü bir adam. Aynı şekilde şişmanca, kısa boylu, gözlüklü bir hanım. Mehmet "Bak Canan bu bey çok iyi ve önemli bir insan. Tanımanı istiyorum" dedi. Turgut ve Semra Özal'dı gelenler.
- M.B: O zaman Özal'ı tanımıyor kimse. Başbakanlık müsteşarlığı için uğraşıyor. Başbakan olduğunda, bir ara arkadaşlarım "Başbakan oldu, artık gelmez sana" demişlerdi. Aradım, iki saat sonra bizdeydi.
- Mehmet Bey, Turgut Özal'da gördüğünüz neydi ki, Canan Hanım'a "Bu çok iyi özel bir insan" dediniz?
- Nasıl demem. Adamın bir ayağı Malatya'da, bir ayağı New York'ta. Ufku sonuna kadar açık bir insan. O zamandan gördük tabii ki bir şeyler.
TUTTURMUŞSUN BİR KİMCHİ SALATASI
- Mehmet Bey mufakta iddialı mıdır Canan Hanım?
- M.B: Ben öyle düşünüyorum.
- C.B: Ya yapma böyle. Ne yapıyorsun mutfakta Allah aşkına? (Gülüşmeler) Herkes Mehmet'i sıkı bir aşçı sanıyor. Öyle anlatıyor..
- M.B: Olur mu daha geçen kimchi salatası yaptım ya!
- C:B: Tutturmuşsun bir kimchi. Kore salatası bu kımçi. Doğru, onu güzel yapardı. Şimdi evdekilere tarif ediyor onlara yaptırıyor. Arada mayonez de yapar.
AŞK DOĞANIN KURDUĞU GÜZEL BİR TUZAK
- Aşk mı tutuyor bir çifti 50 yıl bir arada?
- C.B: Aşk doğanın insana kurduğu güzel bir tuzak. Eşini buluyorsun bu sayede. Sonrası sana kalıyor. Onu emekle, dayanışmayla, paylaşımla bir yere taşıyacak olan insanın çabası.
- Yani mesele, 'hayata karşı bir takım' olmakta mı?
- M.B: Ne güzel söylediniz. Hayata karşı bir takım olduktan sonra gerisi geliyor: Huzur, mutluluk, saygı, sevgi... İç kaleniz ne kadar sağlam olursa hayatta takım olarak o kadar sağlam duruyorsunuz. Aşk önemli tabii. O başlangıç... Birisi size 50 yıldır ilk günkü gibi aşığız derse inanmayın... Kaç çeşit aşk var, kaç çeşit sevgi var. Algılar insan kadar fazla. Köylü bir amcaya sormuşlar "Hiç âşık oldun mu" diye. "Tam oluyordum jandarma bastı" demiş. İyisi mi, siz dayanışmaya, paylaşıma inanın...
CANAN SİNİRLENME GÖREVİNİ ÜSTLENDİ
- Aile ritüelleriniz var mı? Her hafta buluşur musunuz mesela?
- C.B: Tabii ki. Her pazar bizim evde buluşuruz. Çocuklar, torunlar, dostlar... Bu en önemli ritüelimizdir.
- M.B: Bir arada olmak çok önemlidir. Ben babamdan böyle gördüm. "Aile ve yakın dostlarından kurduğun dünya senin iç kalendir" derdi. O kale sağlam olursa, seni dışarıda esen fırtınalar yere düşürmez. Kendisi bize hiçbir zaman sıkıntılarını yansıtmadı. Siyasetçiydi. İdamla yargılandı. Ama iç kalemiz sarsılmadı.
- Mehmet Bey kendi sıkıntılarını eve yansıtır mı Canan Hanım? Sinirli midir evde?
- C.B: Asla yansıtmaz. Ne kadar büyük sorunlar yaşasa da işinde, özel hayatında, bunun eve sirayet etmesini istemez. Evin ruhunu, iç düzenini bozmaz. Ama çok küçücük bir şey için bazen, şu biblo neredeydi diye sinirlendiği olur.
- M.B: Sağolsun Canan sinirlenme görevini benden aldı. O çok tez canlıdır. Çabuk parlar. Ben sakinimdir. Bana özel alan yaratır. Pek çok işle uğraşır. Çocukların okuluna kadar o ilgilenmiştir. Benim yerime eve gelen ustayla o tartışır mesela. İşleri halleder...