20. yüzyılın gördüğü önemli liderlerden biriydi Aliya İzzetbegoviç. Bir halkı, Boşnakları yok olmaktan kurtardı. Bosna Savaşı'nda, kuşatma altında kalan bir ulusun direnişine o liderlik etti. Ama sadece bir lider değildi Aliya İzzetbegoviç. Aynı zamanda bir düşünürdü, bilgindi. Onun için 'bilge kral' diye anılageldi...
TRT'nin iddialı, altı bölümlük dizisi Aliya'nın başrolünde bütün hayatıyla o var. Merakla bekleniyordu dizi, ilk bölümü geçen hafta salı günü yayınlandı ve büyük bir heyecanla karşılandı.
Dizide Aliya İzzetbegoviç'i canlandıran Yurdaer Okur ile Kadıköy'de buluştuk. Aliya, Bosna Savaşı'nı ve diziyi konuştuk.
- Dizi öncesinde Aliya İzzetbegoviç sizin için ne ifade ediyordu?
- Yugoslavya'nın dağılma sürecini biliyorum. Benim kuşağım o süreci hatırlar zaten. Dışardan kimi müdahalelerle ülke parçalandı. Bosna Hersek, Avrupa'nın ortasında yıllarca Sırp kuşatması altında kaldı. Hitler'in yaptıklarını aratmayan soykırımlara uğradılar. Boşnakların başında dirayetli bir şekilde duran lider de Aliya İzzetbegoviç'ti. Bir ulusu yok olmaktan kurtaran adamdı benim için.
Hatta 2000'li yılların başında bir tiyatro festivali vesilesiyle Bosna'ya gitmiştim. Bombalanan binaları, Sırp keskin nişancıların mevzilerini gezmiştim.
Savaşın etkilerinin hissedildiği bir dönemdi. Aliya'nın kabrini ziyaret ettiğimi hatırlıyorum. O zamandan Aliya'ya karşı içten bir sevgim vardı.
- Size bu rolün teklif edilmesi isabet olmuş.
- Evet, sevip saygı duyduğum bir insanı canlandırır mısın dediklerinde heyecanlandım. Hatta gençlik fotoğraflarına bakınca fiziksel bir benzerlik de gördüm. O da heyecanımı artırdı. Sonra hemen kitaplarını okumak istedim. Araştırdım, ilginçtir zorlandım kitaplarını bulmakta ve bu duruma da şaşırdım. Yapımcımız sağ olsun temin etti ve ulaştırdı bana kitaplarını. Özellikle Doğu Batı Arasındaki İslam'ı tavsiye de ederim.
- Kitaplarını okuyunca nasıl bir etki bıraktı sizde?
- İnanılmaz bir kişilikle karşılaştım. Daha çok lider ve eylemci kişiliği ile tanıyordum. Sonuçta Boşnakların başkomutanı, ilk cumhurbaşkanları... Fakat kitaplarında filozof yönünü, bütün insanlık tarihini, yaradılış özünü özümsemiş, mütevazı yaşantısını gördüm. Lider olmasının ötesinde tam anlamıyla örnek alınası bir hayat, bir insan vardı karşımda. Onu oynamanın büyük bir sorumluluk olduğunu gördüm.
- Siz yaşamış birisini daha önce canlandırmadınız. Ki bunun ötesinde böylesi sizi etkileyen bir insanı canlandırmak tedirgin etti mi sizi?
- Etmedi. Zaten böylesi bir insanı canlandırmak kolay kolay her zaman karşınıza çıkacak bir durum değildir bir oyuncu olarak. Bunu önemli bir şans olarak gördüm.
- Peki Aliya ile nereden bir bağ kurdunuz?
- Kalben bir bağ kurdum. Nasıl hareket ederdi, elini kolunu nasıl kullanırdı gibi fiziksel bir yaklaşıma girmek istemedim. İçimdeki sesi dinlemeye çalıştım.
- Ne söyledi o içinizdeki ses?
- Benim için zorlu bir sınav olduğunu ama bunun da iyi bir sınav olacağını söyledi. Açıkçası Aliya ile kalben kurduğum bağ sayesinde çok da zorlanmadım.
- Tarihi kişilikleri oynamak zordur derler, ne kadar zordu?
- Aliya bir rol kişisi olarak yeniden kurgulanacak bir karakter değil. Ben de onun için rol yapmaya çalışmadım. Oyuncu olarak onu aktarabilirim sadece. Zaten bu yaklaşımın dışında başka bir seçenek de yoktur. Bazı tarihi kişilikler vardır, insanların hafızalarında çok canlıdır. Onları oynayamazsın. Oynamaya kalkarsan çuvallarsın. Ben de Aliya'yı ne kadar samimi bir şekilde aktarırsam o kadar iyi olacağını düşündüm. Onu anlamaya çalıştım. Zaten anlayabildiğin ölçüde aktarabiliyorsun. Aldığım tepkiler de doğru karar verdiğimi gösteriyor...
O OLMASAYDI BOSNA OLMAZDI
- Aliya İzzetbegoviç'in Bosnalılar üzerinde nasıl bir etkisi var, gözlemleyebildiniz mi?
- Dino Merlin'in yazdığı Sen Olmasaydın Aliya diye bir sevdalinkası var Boşnakların. Orada "Karanlığı ışık bilirdim sen olmasaydın Aliya" diyor. Bu aslında özetliyor durumu. Büyük bir vefa duygusu içerisindeler. Çünkü o olmasaydı bize göre Avrupa'nın en batısındaki Müslümanlar yok edilecekti. Bosna Hersek bugün varsa, orada hâlâ Müslüman insanlar yaşıyorsa bunu Aliya'ya borçlular. Çok sert bir savaş yaşandı orada. Dünyanın dördüncü büyük ordusuyla hiç silahı olmayan bir halkın savaşmasından, daha doğrusu o büyük orduya karşı direnişten bahsediyoruz. Hiç de yabana atılacak bir direniş değil. Aliya işte o direnişin başındaki insan. Bosnalılar da bunu içten içe biliyorlar.
- Sizin için en zorlu sahne hangisiydi?
- Srebrenitsa Katliamı'nı anlattığı uzun konuşmasının olduğu bir sahne vardı. O sahne çok zor oldu benim için. Ama şunu söyleyebilirim şu ana kadar televizyondaki en etkili sahnelerimden biri olabilir.
SİLAHA VE SAVAŞA KARŞIYDI
- Aliya düşünceleri uğruna, yazdığı kitaplar nedeniyle uzun yıllar hapis yatıyor. Sonrasında bir halkı ölüm kalım savaşından düze çıkarıyor. Sizce en büyük sınavı nedir?
- Hapishanede çok zor zamanlar geçirdiğini, çok yalnız kaldığını, zaman zaman mücadele gücünü sorguladığını biliyorum. Ama gençliğinden beri de yalnız değildi. Dava arkadaşları vardı çevresinde ve onlarla hep temas halindeydi. Ama en zorlu sınavı savaş sırasında oldu. Çünkü Aliya silaha karşı bir adamdı. Savaş istemiyordu. Özellikle savaş başlamadan önce herkese "Biz bir arada yaşayabiliriz, bunu daha önce yaptık şimdi de yapabiliriz" diyordu. Silaha, savaşa davetiye çıkarmadı, bundan da hep kaçındı. Sonra birdenbire savaşın içinde buluyor kendini. Galiba en büyük hayal kırıklığı buydu. Çünkü insan aklı, sağduyusu her zaman savaşların çözüm değil yıkım getirdiğini söyler. Aliya da buna canı gönülden inanıyordu. Halkını da buna inandırmıştı.
- Zaten tarih de Aliya'yı doğruladı. Savaş o coğrafyaya büyük bir yıkım getirdi.
- Aliya'nın kitaplarını okurken aslında 50'lerden 2000'lere kadar bir dönemin içinde buldum kendimi. Şunu bir kez daha gördüm, halklar, uluslar kendi kaderlerini tayin etme konusunda sanıldığı ve söylendiği gibi çok da etkin değiller. Birileri geliyor, bir şeyler yapıyor ve bir coğrafya karışabiliyor. Olan da o coğrafyadaki halklara oluyor. Yugoslavya Avrupa'nın ortasında gözde bir ülkeyken, sağlıktan bilime, spora kadar iddialıyken bir anda parçalandı. Demek ki o halkların bir arada kalabilmeleri birilerinin işine gelmedi. Dolayısıyla Aliya'nın da hep anlatmaya çalıştığı gibi asıl mesele bir arada kalabilmek ve yaşayabilmek. Hani derler ya en kötü barış savaştan iyidir diye. Öyle gerçekten... Savaş büyük bir yıkımla, acıyla, nesiller boyu süren travmalarla birlikte geliyor. Silahlar sussa bile etkisi yıllar boyunca devam ediyor.
BİZE ALİYA'YI ANLATACAKSINIZ
- Aliya'nın sizi de etkileyen bilge kişiliği Bosna'da ne kadar anlaşılmış durumda?
- Aliya'yı anlamak için özel bir çaba gerekiyor. Onun bilge kişiliğine vurgu daha çok Türkiye'de yapılıyor. Saraybosna'da onun bilgeliğini anlayan kuşak savaşta yaşamını yitirmiş, şehit olmuşlar zaten. Savaş sonrası kuşak için de durum biraz farklı anladığım kadarıyla. Savaş travmasını unutturmak adına bazı şeyler çok da anlatılmıyor galiba. Şöyle bir şey başıma geldi. Saraybosna'da bir dergiden geldiler söyleşiye, sürekli Aliya'yı soruyorlar. Garipsedim durumu onlar da anladılar ve "Siz bize Aliya'yı anlatacaksınız. Savaş sonrasında herhangi bir ikircikli durum olmasın diye bazı şeyleri bize anlattırmıyorlar" dediler.
- Şaşırtıcı...
- Ben de şaşırdım. Aliya'nın bilgeliğini, düşüncelerini, felsefesini çok da gençlere öğretemediklerini anladım o zaman. Bunun için bu dizi sadece Türkiye için değil, Boşnaklar için hatta Balkanlardaki insanlar için de özel bir öneme sahip. Biz, Aliya İzzetbegoviç dizisi yapılıyor, kendi kafamızdaki Aliya'yı çekeceğiz diye yola çıkmadık. Senarist Ahmet Tezcan gitti Bosna'da yaşadı, aileyle görüştü. Ne olduysa, ne yaşanmışsa o aktarıldı. Aliya'nın yaşadığı gerçek mekanlarda çekildi dizi. TRT ve yapımcılar bu konuda ciddi bir hassasiyet gösterdi.
YÖNETMENİMİZ AHMED, SAVAŞIN CANLI TANIĞIYDI
- Birkaç ay önce Bosnalı yönetmen Aida Begic ile konuştuğum zaman "Savaşlar biter. Sonra binaları, yolları baştan yaparsınız ama insan kalbini tekrar inşa etmeniz çok çok zor" demişti...
- Yönetmenimiz Ahmed İmamoviç de savaşı yaşamış biri. Onunla empati kurabiliyorum. Ama çok derinde yaraları olduğunu da hissedebiliyorum. Saraybosna'ya Hoşgeldiniz filminde çalışmış, Batıya Hücum filmini çekmiş bir yönetmen. 10 Dakika diye ödüllü bir kısa filmi var. Bosna'da savaş sırasında su almaya giden bir çocuğun yaşadıklarını anlatıyor. Bosna gerçeğini o kadar iyi vermiş ki... Mesela o filmde Ahmed'in o derinlerdeki yarasını görüyorsunuz. İnsanlar genel olarak yaşananları direkt anlatmıyor ama kalplerinde bir sızı ile yaşıyorlar, onu hissediyorsunuz. Bunu bir filmde, yaptıkları işlerde anlıyorsunuz.
- Önemli bir yönetmen Ahmed İmamoviç, savaşı görmüş bir insan olarak nasıl bir katkısı oldu diziye?
- Sonuçta şahit olduğu bir dönemi çekiyoruz. Birçok olayın iç yüzünü iyi biliyor bu konuda epey faydası oldu bize. Ama bence asıl katkısı başka... Ahmed kuşatma altında yaşamış. Düşünsenize, sürekli keskin nişancıların hedefindesiniz ve bunun getirdiği bir tedirginlik var, ölümle dip dibe bir yaşam sürüyorsunuz, bir yandan da hayat devam ediyor ama ne su var ne elektrik... İşte bütün bunları yaşamış bir yönetmen Ahmed. Özellikle duygu olarak o yaşanmışlığı vermekte özel bir katkısı olduğunu düşünüyorum.