İflah olmaz bir yolcudur Tony Gatlif. Hayatı yollarda geçiyor desek yeridir. Zaten çektiği filmlerle de bizi her daim yolculuğa çıkarır. Müzik vardır bu yolculukta, hüzün, sevinç, dram, dans yani hayata dair her şey...
Bazen bir çingene çıkar karşınıza, bazen bir sürgün ya da bir göçmen. Ama her daim toplum dışına itilenleri başrole yerleştirir. Onları bizim yol arkadaşımız yapar ve önyargıları o yollarda yıkar geçer...
İntikam, Sürgündekiler, İyi Yolculuklar, Çılgın Yabancı, Les Princes, Transylvania, Gerenimo, Özgürlük... Bir Tony Gatlif filmini izleyip de etkilenmeyen tanımadım.
Son çektiği, geçen yıl Cannes Film Festivali'nde gösterilen ve bu hafta vizyona giren Aman Doktor/ Djam da bir yol filmi. Midilli'den İstanbul'a gelen bir Yunan kızın hikayesini anlatıyor. Bu yolculukta müzik var ama özellikle de Rembetiko... Arkadaşlık var, mülteciler var...
2008'de İstanbul Film Festivali için İstanbul'a geldiğinde konuşmuştuk Tony Gatlif'le, Aman Doktor vesilesiyle tekrar yolunu İstanbul'a düşürünce yeniden buluştuk. Bu sefer yanımızda filmde başrol oynayan Yunan asıllı oyuncu Daphne Patakia da vardı.
BU MÜZİĞİ ÜLKENİZDE KEŞFETTİM
Ustaya önce Rembetiko'yu nasıl keşfettiğini sordum... Güldü "Türkiye'de" dedi. "Çok uzun zaman önceydi" diye anlatmaya başladı: "1983' yılında Les Princes filmimi göstermek için Türkiye'ye gelmiştim. Şehir şehir dolaşıp gösterim yapıyorduk. İzmir'e tren ile gittiğimi hatırlıyorum. Tek başıma yolculuk yapıyordum. İzmir'de bir sinema eleştirmeni ile tanıştım. O eleştirmen Rembetiko dinletmişti bana ve 'Flamenko gibi blues gibi bir müzik' demişti. Dinleyince çok etkilendim. İki yıl sonra 1985'te Yunanistan'a gidince Rembetiko ile ilgili daha fazla bilgi sahibi oldum. İnsanların hep beraber şarkı söyleme halinden etkilenmiştim."
Takdir edersiniz ki Daphne Patakia için Rembetiko aşina olduğu bir müzik türü. Ama Patakia bir başka bilgi veriyor bize: "2008'deki ekonomik kriz sonrasında bu müzik Yunanistan'da tekrar popüler oldu. Çünkü acıdan, sürgünden ve göçten bahseden bir müzik. Kriz ile birlikte çok insan göç etmek, hayatlarını değiştirmek durumunda kaldı. Rembetiko, o insanların yaşadıklarını anlatıyordu sanki. Bunun için gösterilerde hep Rembetiko söyleniyordu. Bu müziğin bir gün beni böylesi bir film yolculuğuna çıkaracağını tahmin etmezdim. Filmi çekerken çok iyi anlayamamıştım. Fakat izleyince gençlere çok umut veren bir film yaptığımızı düşünüyorum. Türkiye'yi bilemiyorum ama Yunanistan'da ve Avrupa'da gençlerin umutsuz olma gibi bir eğilimi var. Adeta umutları çalınmış gibi hissediyorlar. Bunun için filmin verdiği bu duyguyu önemsiyorum."
BİR ARADA DURMALIYIZ
Umut! Tony Gatlif'e "10 yıl önce dünyanın gidişatıyla ilgili çok da umutsuz olmadığınızı söylemiştiniz. Fakat 10 yıl çok parlak geçmedi. Herkesin herkesi ötekileştirdiği bir dünyada yaşar olduk. Şimdi nasıl bakıyorsunuz" diye soruyorum. Biraz yüzü asılıyor. "Haklısın" diyor biraz sesini yükselterek "Günümüzde herkesin birbirini bir tehdit olarak görme eğilimi var. İşte ötekileştirmenin geldiği nokta bu. Ama bunu yapan halklar, toplumlar değil politika. Kendinden olmayanı hor görme, ona güvensiz bir hisle bakma, dikkat edin bunlar politikanın tavrı, dili. Oysa farklılık zenginliktir. İnsandan insana zarar gelmez" diyor.
"Evet gelmez ama şu an insanlığın en büyük problemlerinden biri sizin de filminizde gösterdiğiniz gibi mülteciler. Bu sorunu bir türlü çözemiyor insanlık" diyorum...
DOĞU'YA SAYGI GÖSTERMİYORLAR
Sandalyesinde doğruluyor ve gözlerimin içine bakarak başlıyor konuşmaya: "Mülteci meselesi çok eskiden beri süregelen bir sorun. Bunun temelinde aslında Batı'nın Doğu'dan korkması var. Eskiden Doğu çok zengindi. Sonra bu zenginlik Batı'nın eline geçti. Batı sanki elindekileri kaybedecekmiş gibi yıllardır Doğu'yu hor görme eğiliminde. Bir taraftan Doğu'nun zengin olmasını da engelliyor. Daha fakir, yoksul olmasını sağlamaya çalışıyor. Bu doğru bir bakış açısı değil. Son yıllarda mülteci sorununun tekrar su yüzüne çıkmasıyla bu korku net bir şekilde görülüyor. Mülteciler sanki, her tarafı istila edecek çekirgeler, haşereler, bulaşıcı bir hastalığı yayan virüsler gibi görülüyor. Mülteci ya da göçmen denilen o insanlar kimler? Evinden, yurdundan edilmiş çaresiz insanlar. Ama Batı o kadar çok korkuyor ki bu basit gerçeği göremiyor."
Neden göremiyor diye soruyorum? "Çünkü" diyor "O insanlara, Doğu'ya saygı göstermiyorlar. Bana sorarsanız bu saygıyı göstermedikçe de bu dram devam edecek."
"Filmlerinizde farklılığın insanlığı zenginleştirdiğini anlatırsanız, Biraz sizin filmlerinizi kalp gözüyle izleseler anlarlar" diyorum.
Ah ah dercesine bakıyor, "Biliyor musun bugünkü dünya Batı ve Doğu diye ayrılıyor. Türkiye'de, İran'da, Lübnan'da milyonlarca mülteci, göçmen yaşıyor. Almanya'nın, Fransa'nın ya da Batı'nın korkularını haklı çıkaracak hiçbir şey yaşanmıyor buralarda. Dolayısıyla Avrupa'nın kendine tehdit olarak gördüğü bu mülteci sorununun nasıl sahte ve temelsiz olduğunu görüyorsunuz. Ama dediğim gibi asıl mesele saygı" diyor.
Cezayir asıllı olan, içine doğup büyüdüğü kültürü sinemaya aktardığı için adı 'Çingene yönetmene' çıkan Tony Gatlif az ama öz konuşuyor, anlayana...
Masadan kalkarken son sözü yine umut oluyor. O umut müzikte, yollarda, arkadaşlıkta, muhabbette işte... "Her şeye rağmen bir arada durmalıyız ki bütün bunları atlatalım" diyerek vedalaşıyoruz.
TÜRKİYE ENERJİK VE ZENGİN
Tony Gatlif ara ara Türkiye'ye gelen bir yönetmen. İlk defa 35 yıl önce gelmişti. "Türkiye'yi nasıl görüyorsunuz üstat" diye sorunca "Türkiye bir değişim geçiriyor. 35 yıl önce ilk geldiğim zaman çok farklıydı. Gittikçe gençleşiyor Türkiye. Oldukça fazla genç nüfusunuz var. Açıkçası bunu sokağa çıkınca hissediyorsunuz. Tabii bu durum Türkiye'yi enerjik kılıyor, daha zengin görünüyorsunuz" diyerek cevap veriyor.
ORYANTAL DERSİ ALDIM
Aman Doktor 'un başrol oyuncusu Daphne Patakia Tony Gatlif konuşurken genelde sessiz kalmayı tercih ediyor. Onun hikayesini merak ediyorum... "Bu film sizde nasıl bir iz bıraktı" diyorum. "Tony gibi önemli bir insanla tanışmamı sağladı" diyerek başlıyor anlatmaya. "Aslında bu film için Tony Gatlif'in onu neden seçtiğini önce anlamamış. "'Dans etmeyi biliyor musun?' dedi 'Hayır' dedim. 'Şarkı söylemeyi biliyor musun?' dedi, 'Hayır' dedim. Enstrüman çalıp çalmadığımı sordu: 'Çalmıyorum' dedim. Ama filmede oynamam için beni seçti. Meğer Charlie Chaplin gibi yürüyormuşum, onu sevmiş."
"Ama filmde iyi oryantal yapıyorsunuz" diye araya girince ders aldığını anlatıyor: "Enstrüman çalmayı YouTube'daki videolardan öğrendim, şarkılara Tony ile çalıştık, oryantal dans için de kursa gittim. Beş ay sürdü. Ortak yapımcımız Suzan da bana Türkiye'ye özgü figürler öğretti."
Patakia aslında bizden sayılır. Türkiye onun için bir keşif olmamış: ""Dedem Türkiye'den göç eden bir Rum. Çok eskiden Yunanistan'a göç etmiş. Dolayısıyla Türk kültürüne aşinayım. Zaten Yunanlar ve Türkler yemekten müziğe, eğlenme şeklinden mutsuzluğu yaşama haline kadar birçok noktada birbirlerine çok benziyor."