Dayısı Cevat Şakir, teyzeleri Aliye Berger ve Fahrelnissa Zeid, kocası Kılıç Ali Paşa, kuzenleri Şirin ve Nejad Devrim'di. Sofrasında Atatürk'ü de misafir etti, Yaşar Kemal'i de, Ahmet Hamdi Tanpınar'ı da... Füreya'dan, Türkiye'nin ilk kadın seramik sanatçısından bahsediyoruz... Hayatı romanlara konu olan sanatçı ölümünün 20. yılında büyük bir sergiyle anılıyor
Köklü bir Osmanlı ailesinin bir ferdi olarak doğdu, bir Cumhuriyet kadını olarak yaşadı. Eserleri Türkiye'nin her yerinde duvarları süsledi. Çocuk doğurmadı ama iyi bir anne oldu. Evladı gibi sevdiği ağabeyinin kızı Sara'yı 18'inde nüfusuna geçirdi. Şakir Paşa ailesi ve Füreya'yı Sara Koral Aykar Pazar SABAH'a anlattı
Şakir Paşa ailesi birçok sanatçı yetiştirdi. Fahrelnissa Zeid, Aliye Berger, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Füreya Koral, Nejad Devrim, Şirin Devrim. Bu isimler Türk sanatına, edebiyatına ve tiyatrosuna katkıda bulundu.
Ailenin yaşamına baktığınızda aslında Osmanlının son dönemi ile Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki gelişmeleri ve bunların onların yaşamlarına yansımalarını da görüyorsunuz.
Bu ailenin en renkli kişiliklerinden, Türkiye'nin ilk kadın seramik sanatçısı Füreya Koral ölümünün 20. yılında, Kale Grubu'nun hayata geçirdiği geçirdiği bir proje ile anılıyor. İlk kez tüm eserleri tek bir çatı altında toplandı. Bunda 18 yaşına girdiği gün evlat edindiği, kızı olarak büyüttüğü, kardeşinin kızı Sara Koral Aykar'ın katkısı büyük. Çünkü Füreya'nın yaşamını adadığı eserlerini yıllardır saklayan, koruyan, kollayan kişi o.
Sara Koral, Türkiye'nin sanat hayatına damga vurmuş bu büyük ailenin son tanığı. Biz de sergiyi onunla birlikte gezdik.
Füreya sadece Türkiye'nin çağdaş sanat alanında ilklere imza atmakla kalmadı, ailesiyle, yaşamıyla, aşklarıyla fark yarattı. Atatürk'lü sofralara oturdu, evi sanat dünyasını en saygın isimlerinin buluşma yeriydi. Yaşar Kemal, Azra Erhat, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi isimlerin en yakın dostuydu... 87 yıllık ömrü boyunca sıradışı yaşadı.
Sara Koral Aykar, sergi için tüm arşivini açtı. Ortaya Füreya'nın bugüne kadar açılan en kapsamlı retrospektif sergisi çıktı.
1910 yılında Büyükadada dedesi Şakir Paşa'nın köşkünde başladı hayatı. Notre Dame de Sion Lisesi'nde okurken, teyzesi Aliye Berger'in bir süre sonra evleneceği Karl Berger'den keman dersleri aldı. Bursalı bir çiftlik sahibiyle yaptığı iki yıl süren evliliğinde bebeğini kaybetti. İkinci eşi, kendinden 33 yaş büyük olan Atatürk'ün sağ kolu Kılıç Ali'ydi. Bu evlilik boyunca, Atatürk'ün vefatına kadar, siyasileri, sanat dünyasını, edebiyatçıları hep sofrasında ağırladı. Bir süre sonra verem tedavisi görmek için gittiği Leysin Sanatoryumu'nda seramikle tanıştı ve hayat amacını buldu. O tarihten itibaren 40 yıl boyunca litografiden duvar panolarına, günlük objelerden heykellere seramik sanatıyla iç içe oldu. Bu nedenle Türkiye'nin ilk çağdaş kadın sanatçısı olarak anılıyor.
YÜZÜNDE BİR MASKE VARDI İNSANLARA HAFİF TEPEDEN BAKARDI
- Ne kadar süreyi bir arada geçirdiniz Füreya ile?
- Üç yaşımdan o ölene kadar. Üstelik babaannemin apartmanında altlı üstlü oturduk. Haliyle üç yaşımdan itibaren beni çocuğu olarak benimsedi. Zaten ona "Anne" diyordum. Ailem öyle istedi. O da bana "Ponpon" derdi.
- Sizi 18 yaşınıza geldiğinizde evlat edindi. Bu süreci anne, babanızdan gizli yürüttünüz.
- Doğum günümün ertesi günü, mahkeme kararıyla evlat edindi. Ailemden gizli bu kararı verdim, çok önemli bir karardı ve ağır bir yüktü. Ama çok istedi.
- Füreya'nın sizi kızı olarak görmesi sizin kendi annenizle ilişkinizi nasıl etkiledi?
- Çok sıkıntılı zamanlar geçirdik annemle. Çünkü ilk başlarda annem hiçbir şey demedi, bu duruma karşı çıkmadı ama ondan sonra aralarında bir çekişme başladı. Biri bir tarafa, biri öbür tarafa çekiyordu beni. Genç kızlık dönemim bu çekişmelerle geçti.
- Nasıl tarif ederseniz Füreya ile bir arada yaşamayı?
- Füreya ile büyümek, hayatının içinde olmak o zamanlar bana zor geliyordu. Bir çocuğun bunu kaldırması zordu. Şimdi baktığımda bana büyük katkısı olduğunu fark ediyorum.
Füreya Koral, Ankara Anafartalar Çarşısı seramik panolarindan bir detay, 1964.
- Ne açıdan zordu biraz açar mısınız?
- Hep bana büyük muamelesi yaptı. Üstelik sadece o da değil, etrafındaki dostları da... Küçük bir örnek vereyim size; dokuz yaşımdaydım, bir gün elinde İnce Memed romanıyla Yaşar Kemal geldi. Dedi ki, "Sen dokuz yaşındasın, okuma yazmayı gayet iyi biliyorsun, al bu kitabı oku!" Aldım. Zaman içinde kitabı okumaya çalıştım. Aradan üç ay geçti, Yaşar Kemal halamı ziyareti sırasında, "Okudun mu kitabı? Anlat bakalım bana kitabı" dedi. Aldım kitabı, dizine oturdum. Dokuz yaşındaki kız, İnce Memed'i nasıl anlayabilir? Bunun üzerine, bir romanın nasıl okunacağını uzun uzun anlattı. Roman okurken nelere dikkat edeceğimi, karakterlerini nasıl yorumlamam gerektiğini anlattı. Bu noktadan sonra onun gözüyle kitaplara bakmaya, öyle okumaya başladım. Müthiş bir ders ama bu kolay kaldırılacak bir şey değil. Ahmet Hamdi Tanpınar gelirdi, dizine oturtur şiir okurdu bana. Vedat Günyol keza öyle... Azra Erhat mitoloji anlatırdı. Sonra mitolojiye çok merak saldım. Füreya Fransa'ya her gittiğinde bana mitoloji kitapları getiriyordu.
- Gözünüzde nasıl bir kadındı Füreya?
- Bunu anlatmam çok zor. Çok yakınımdı. O da hep eğitme, öğretme, bilgisini aktarma derdindeydi. Sara iyi okusun, Sara her şeyi görsün... 18 yaşıma geldiğimde, "Sen artık 18 oldun, senin Paris zamanın geldi, Paris'e gitmemiz gerek" diyerek yaz tatilinde beni üç ay Paris'e götürdü. Paris'te tüm müzeleri, sergileri, galerileri, dönemin önemli filmlerini, o dönem ilk müzikallerdendi Hair, onu bile bana gösterdi. İstedi ki, ben bileyim. Vefat ettiğinde her şeyi bana kaldı ama benim o kadar bilgiyi, belgeyi saklamam da çok enteresan.
- Siz de ondan kalanları titizlikle korumuşsunuz belli ki...
- Tabii. Makbuzlarına kadar saklamışım. Tüm bunları evde, sandıklarda, depolarda saklamışım. Kılıç Ali'yle evliyken Paris'te bir moda evindeki randevu defterini bile saklamışım.
- Kendini nasıl tanımlayan bir kadındı?
- Hiç sevgisini göstermeyen biriydi. Müthiş sevgi ve aşk dolu bir kadın ama o bizim ailede biraz vardır, bir maske vardı yüzünde. İnsanlara karşı bir maskenin arkasındaydı, duygularını göstermezdi. İnanılmaz sevgi doluydu ama daha mesafeli dururdu. Zor yaklaşırdı insanlara. Hafif tepeden bakardı.
Füreya Koral, Ankara Anafartalar Çarşısı seramik panolarından detay, 1964.
- Devrinin çok önünde bir kadın olduğunun farkında mıydı?
- Bence farkındaydı. Ama o devrin önünde olduğunu kabul etmiyordu. Her yaptığını yetersiz buluyordu, hep daha iyisini, daha mükemmelini yapmak istiyordu. Niye Füreya dev duvarlara yaptı sanatını? Çünkü hep o eski Kütahya, İznik çinileri onu etkilemişti. Küçük yaşta camilerde bunları görerek büyüdü. Onların renklerinin içinde olmak, onları sindirmek onu çok etkileyen şeydi. Hep, duvarların çinilerin bizim en önemli sanatımız olduğunu söylerdi. Niye bunu çağdaşlaştırmıyoruz, devam ettirmiyoruz diye düşünürdü. Bunun üzerine pano çalışmaları başladı. Büyüdü, büyüdü, büyüdü, 100 metrekarelere uzandı.
- Şakir Paşa ailesinden söz etmeden olmaz. Sizi aile hikayenizde en çok etkileyen neydi?
- Çok hüzünlü şeyler yaşamış bir aile bizimki. Elmadağ'daki evden tüm aile sürülüyor ve adaya gitmek zorunda kalıyor. Yaz kış orada kalıyorlar. Savaş dönemi yaşananlar çok çarpıcı. 34 odalı bir köşk, o köşke bakmak, ayakta tutmak o yokluklarla imkansız. Genler çok önemli bakın. Ailede iki gen var. Biri Füreya'nın anneannesi Sare İsmet Hanım. Bu kadın müthiş bir hat ve karakalem ustası 15 yaşından itibaren. Şakir Paşa ve onun abisi Sadrazam Cevat Paşa, her ikisi de sanata çok meraklı. Hatta İkinci Abdülhamit, Cevat Paşa'ya, "Bizim Yıldız bahçesinde bir seramik atölyesi kurdur" diyor. Bunu pek kimse bilmez. O da bir seramik atölyesi kurduruyor. Yani şu anki Yıldız Porselen. Dolayısıyla sanat yüklü, bir numara genler çocuklara geçiyor. Halikarnas Balıkçısı, Aliye Berger, Fahrelnissa Zeid gibi... Bir kuşak aşağıya inince, Füreya, Nejat Devrim, Şirin Devrim...
- Şakirpaşa'nın oğlu Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir tarafından, kendi eşiyle ilişkisini öğrendiği gerekçesiyle öldürülmesi konusunda bilginiz nedir?
- Ben hiçbir zaman cesaret edip bunu babaanneme soramadım. Tabii ki mutlaka böyle bir şey var ama ailede hiç konuşulmadı. Hiç! Aile olarak birbirimize sevgiliydik ama mesafeliydik de. Bunu biliyordum ama onlar üzülmesin diye hiçbir zaman gündeme getirmedim. Onlar da bunu bana söylemediler.
- Nasıl bir hayattı onun ki sizce, mutlu mu, hüzünlü mü?
- Hüzün vardı. Ve çok sevgi vardı.
PARA SIKINTISI ÇEKMEDİ, MÜCEVHER SEVERDİ
- Maddi zorluklar yaşadı mı?
- Şakirpaşa ailesi yaşadı aslında. Osmanlı döneminin sonu, Birinci Dünya Savaşı sırasında tüm erkekler cephede. Kadınlar Büyükada'daki köşkte. Kıt kanaat geçindikleri, karneyle alışveriş yaptıkları, çok büyük maddi zorluklar yaşadıkları bir dönem oluyor. Ama o zamanlar çocuk daha Füreya. 1910 doğumlu. Daha dört, beş yaşlarında.
- Kılıç Ali'yle boşandıktan sonra sıkıntı yaşamadı mı?
- Yaşadı. Borçlanmış. Bir sipariş alıp, borcunu ödemiş ama ben Füreya'nın para sıkıntısı çektiğini hiç hatırlamıyorum. Emeğiyle her zaman çok rahat yaşadı. Belki kendini ispat edene kadar, belli bir yere gelene kadar birkaç yıl ufak sıkıntılar yaşamış olabilir ama sonrasında rahat yaşadı. İsteği gibi seyahat etti, isteği gibi misafir kabul etti, isteği gibi giyindi, ki giyime kuşama çok meraklıydı. Her zaman çok güzel giyinirdi. Her yıl Paris'e, teyzesi Fahrinüsa Zeyd'i ziyarete giderdi.
- Mücevhere meraklıymış ama sanırım günümüze ulaşmadı...
- Evet genç kızlığında ve Kılıç Ali ile evli olduğu dönemde meraklıymış. Çok özel ve değerli mücevherleri varmış ama hepsi Erenköy'deki köşkten çalınmış. Tesadüfen, pembe bir iğne bir gece önce giydiği tayyörün yakasında kalıyor. O olaydan sonra hiç değerli mücevher almamış. O iğne bende. Doğduğumda onu bana hediye etti.
Füreya'nın meşhur yemek davetlerinden birinin menüsünü Atatürk imzalamış
ATATÜRK'LE İLİŞKİSİ YOKTU
- Atatürk'ün son yıllarında sıklıkla Füreya'nın sofralarına konuk olduğunu biliyoruz.
- Atatürk dedemin, yani Füreya'nın babasının sıra arkadaşıydı Harbiye'den. Samsun'a çıkmadan önce, vapura binmeden son gece dedemle konuşmaya gelmek istiyor. Dedem o sırada, Anadolu'ya silah kaçıran askerlerden biri. Atatürk evimize gelmek istiyor ve tembih ediyor, "Lütfen kimse olmasın evde, çalışanlar bile" diye. Dedem de evde bir tek Füreya'nın olacağını söylüyor. Halam sekiz yaşında ve Notre Dame De Sion'a gidiyor. Akşam kapı çaldığında, halam açıyor kapıyı. Bir anda bir mavi göz görüyor. O gece ömründe ilk kez çay yapıyor. Atatürk'e ve dedeme çay ikram ediyor. Ve çekiliyor. Yıllar sonra Füreya, Bursalı bir beyle evleniyor, Bursa'da yaşıyor, sonra boşanıyor. Her sene Yalova'da termal oteline gidilir. Boşanmanın sonrasında dedem ve babaannemle birlikte Füreya da gidiyor oraya. Çınaraltı'nda otururlarken Atatürk geliyor, yanında da Kılıç Ali. Atatürk babaannemi görünce halamla masaya davet ediyor. Kılıç Ali ile tanışıyor. Kılıç Ali âşık oluyor Füreya'ya, evlenme teklif ediyor. Aralarında 33 yaş var, evleniyorlar.
- Ankara'ya yerleşiyorlar ve Atatürk'lü günler başlıyor...
- Atatürk ölene kadar, Dolmabahçe Sarayı da dahil, devamlı bir arada oluyorlar. Atatürk Ankara'da Füreya'nın evine çok sık gidiyor. Onun sofralarını ve misafir ağırlama tarzını çok beğenirmiş. Arada ansızın Füreya'nın evine gidermiş. Atatürk'ün ansızın gitmesi demek, bir eve bir anda 40 kişinin gelmesi demek. Ama o her zaman 40 kişilik yemek sunmak üzere hazır tutarmış mutfağını.
- Çok özel bir soru soracağım. Füreya'nın Atatürk'e karşı gizli bir hayranlığı var mıymış?
- Ben de çok merak etmiştim ve sordum. Aşk gibi bir hayranlık asla değil. Ama benim için müthiş bir insandı diye tarif ederdi. Atatürk'le öyle bir ilişkisi ya da duygusu yoktu. Zaten Atatürk'ün eşi Latife Hanım, Füreya'nın annesinin çocukluk arkadaşıydı. Atatürk ve Latife Hanım evlendiğinde dedem ve babaannem onların şerefine düğün yemeği veriyorlar evlerinde.
SERAMİĞİ SÜS EŞYASI OLARAK GÖRMÜYORDU
Zeynep Özler
Kale Grubu Kurumsal İletişim Müdürü
"Bu klasik bir sponsorluk projesi değil. Kale Grubu olarak 60. yılımızı kutluyoruz. Fikir ve projelendirme bize ait. Füreya birçok yönden Kale Grubu'yla yolu kesişmiş bir isim. Füreya Türkiye'nin ilk çağdaş sanatçılarından, markamız da birçok ilki başarmış bir grup. Füreya seramiği sadece süs eşyası olarak görmüyor, yüksek sanat olarak tanımlanmasına karşı çıkıyor. Eserlerimi müzelerde hapsetmeyin diyerek yaşamın içinde olmayı önemseyen bir sanatçı. Bu bizim grubumuzun felsefesiyle çok örtüşüyor. Onun ölümünün 20, bizim kuruluşumuzun 60. yılında onu sadece anmakla kalmayalım, anlatalım ve anlayalım dedik. Bugüne dek bu kadar kapsamlı bir retrospektifi yapılmamıştı. Sara Hanım en büyük destekçimiz oldu, tüm aile arşivini açtı. Bu yüzden bu kadar insana dokunan bir sergi oldu. Hiç gün ışığına çıkmamış detaylar mevcut. Projeyi emanet ettiğimiz küratörlerimiz Karoly Aliotti, Nilüfer Şaşmazer ve Farah Aksoy muazzam bir iş çıkardılar. Projeyi baştan uca kurguladık. Ayşe Kulin'in kitabının yeniden basımı da bu projeye dahil. Kale Seramik Vakfı'mızda bir Füreya burs fonu da oluşturduk. Mağazamızda satışa sunulan eserlerin gelirleri, bu burs sayesinde sanat okuyan genç kız öğrencilere gidecek. 18 Ocak'a kadar sergimiz gezilebilecek.