Fransa'nın dünyaya armağan ettiği en önemli seslerden biri Patricia Kaas. Geleneksel Fransız şansonlarını pop, caz ve blues potasında eritip kendine özgü bir tarz yarattı ve bu tarzı milyonlarca kişiye sevdirdi. Müzikte 30 yılı geride bırakan Kaas, kariyeri boyunca hayatı anlatan şarkılar söylemeyi tercih etti, çok sevdiği sahnede unutulmaz performanslar gerçekleştirdi. Geçen yıl kendi adını taşıyan son albümünü yayınlayan ve hemen ardından turneye çıkan 51 yaşındaki şarkıcı, 26 Ekim'de Atlantis Yapım iş birliği ile Zorlu PSM'de konser verecek.
1966 yılında Fransa'nın Lorraine bölgesinde doğan Patricia Kaas, ilk kez 13 yaşında Almanya'da bir gece kulübünde sahneye çıktı. Yedi yıl boyunca aynı kulüpte çalışmaya devam eden Kaas, sonunda bir mimar olan Bernard Schwartz tarafından fark edildi ve bu sayede Francois Bernheim adlı şarkı yazarıyla tanıştı.
Müzisyenin kariyerindeki dönüm noktası ise oyuncu Gerard Depardieu ile tanışması oldu. Ünlü oyuncu Kaas'ın müziğine sponsor olmayı kabul etti. İngiliz ve Amerikan kültürünün domine ettiği müzik dünyasında Fransızca şarkılarla bir yükseliş yakalamak elbette zordu. Ama zoru seven Patricia Kaas bunu başardı.
Kaas'ın başarısında elbette kendine özgü bir tarzı olmasının büyük rolü var. Fransız şansonlarının içine pop, blues ve caz elementleri kattı ve 1985 yılında ilk single'ı Jalouse'u yayınladı. 1987 yılında Mademoiselle chante le blues adlı single'ı ilk kez hit olup popüler Fransız şarkı listeleri arasında yedi numaraya kadar yükseldi. 1988'de ise diğer single'ı D'Allemange'ı piyasaya sürdü. 1987'de ilk albümü Mademoiselle chante... Fransız müzik listelerinde iki numaraya yükseldi.
1990 yılında çıktığı ilk turnesinde 12 ülke gezdi ve tam 196 konser verdi. Bu konserlerde 750 bin hayranı ile buluşma fırsatı buldu. Aynı yıl çıkardığı, içinde caz, pop ve blues türlerini barındıran Scene de vie albümü ile uluslararası piyasalarda da fark edildi ve ünlendi. İngilizce albümü Piano Bar by Patricia Kaas 2002'de piyasaya sürüldü ve Avrupa, Asya ve Amerika'da milyonlar tarafından dinlendi.
2011 yılında L'Ombre de ma Voix isimli otobiyografisini yayınladı ve bu kitap altı dile çevrilerek büyük başarı getirdi. 2012 yılında ise Kaas chante Piaf albümünü yayınlayarak ünlü Fransız şarkıcı Edith Piaf şarkılarını kendi muhteşem yorumunu katarak seslendirdi.
Müzik kariyeri boyunca birçok ödüle layık görülen Kaas, 1987 yılında Victoires de la Musique ödülleri tarafından Yılın Keşfi ödülünü kazandı. En iyi yabancı müzik satışı, En İyi Kadın Artist ödüllerini ve Almanya'da oldukça prestiji bir ödül olan the Golden Europa'yı 1990 ve 2002 yılında kazandı. 1995'te World Music Awards tarafından Yılın En iyi Fransız Artisti olarak seçildi.
Müzisyenden hayat dersleri
Gerçekten çılgın bir dönemdeyiz. Çılgın derken iyi anlamda söylemiyorum. Bu durum çok korkutucu. Sokakta dolaşırken kendini özgür ve güvende hissedemiyorsun. Bir ses duyuyorsun, bir alarm hemen tepki gösteriyorsun, "Yine ne oldu?" diye.
Hepimiz, hayatımızın bir döneminde çalan telefonla birlikte kötü bir haber almışızdır. Bir kayıp, kaza... O anı hiçbir zaman unutmayız. Hayatımıza damga vurur. Ben de anne ve babamı küçük yaşta kaybettim. Ama üzüntümü hep bir kenara ittim. Bunun doğru bir yol olmadığını ise sonradan anladım. Birini kaybettiğinizde acıyı bastırmak yerine onun yasını tutmalısınız. Sonrasında kendinizi iyi hissetmek istiyorsanız düşünmeli ve bu acıyı yaşamalısınız.
Acının zamanla yok olduğunu söyleyebilirim ama birini özlemeyi asla bırakamıyorsunuz. Öte yandan üzüntülü dönemlerimin bana hayatı öğrettiğini fark ettim. Nasıl davranmam, nasıl tepki göstermem gerektiğini, kim olduğumu bu sayede öğrendim.
Ben feminist değilim. Politize bir müzisyen de değilim. Ama benim yaşıma gelip genç kadınlara tavsiyelerde bulunmak güzel. Çünkü benim de deneyimlerim var. Bu dünyada kadın olarak varolmanın kolay olmadığını biliyorum. İnsanlar çoğu zaman sizin yeterince güçlü olduğunuza inanmıyor. Annemi küçük yaşta kaybettim. Keşke yanımda, hayatımda izleyeceğim yolu gösterecek bir kadın olsaydı.
Çevrenizde konuşacak birinin olması önemli, belki de hepimizin içinde dışarı çıkarmamız gerekenler var.
Sahnede olmayı, şarkıyı söylemeyi seviyorum. Stüdyoda yeni şarkılar kaydetmek de heyecan verici ama sahne bambaşka. Çünkü orada hiçbir şey sahte değil. İnsanlar bilet alıp seni dinlemeye geliyor. Kimi ağlıyor, kimi gülümsüyor. Her seyirci şarkıya kendi hayatını katıyor.