Yaşam, evrende ortaya çıkmış en enteresan olgulardan biri. Bilimsel olarak baktığımız zaman yaşam dediğimiz şey çoğalma, metabolizma gibi kimyasal süreçlerden oluşur. Dolayısıyla yaşamı olası kılan şey kimyadır. Kimya ise atom denilen maddenin küçük parçacıkları sayesinde mümkündür. 100'den fazla atom türü mevcuttur. Bu atomlar da merkezlerinde proton, nötron denilen daha küçük parçacıklardan ve bunlar etrafında bulutsu bir şekilde dönen elektronlardan oluşur.
Daha derinlere inersek, proton ve nötron isimli bu parçacıkların da yukarı ve aşağı kuark isimli başka parçacıklardan oluştuğunu görürüz. Evrende bu iki kuark dışında dört farklı kuark daha ve en ünlüsü yukarıda sözünü ettiğimiz elektron olan altı adet lepton vardır.
Bunlar, görünen maddeyi oluşturan en temel parçacıklardır. Bu parçacıkları bir arada tutup, davranışlarını belirleyen dört adet temel kuvvet mevcut.
Bunlardan ikisi, güçlü ile zayıf nükleer kuvvet, sadece atom altı dünyada etkiliyken, diğer ikisi elektromanyetik kuvvet ile yerçekimi bizim günlük hayatımızı şekillendirir.
Bu temel parçacıkların kütlesi ya da bu kuvvetlerin gücü gibi temel özellikler sabittir ve hiçbir yasa tarafından belirlenmez. Bunlara fizikçiler temel fizik sabitleri derler ve bunlar belli birimler altında rakamla ifade edilebilir.
Bu rakamları fizikçiler temel fizik denklemlerine yazar ve madde ile enerjinin tüm özelliklerini hesaplar. Hayat dediğimiz şey kimya; kimya, atomlar; atomlar ise söz konusu temel parçacık ile kuvvetler sayesinde vardır.
Dolayısıyla hayatımızın varlığı, bu temel parçacıklar ve kuvvetlere ve onların özelliklerine yani temel fizik sabitlerine bağlıdır.
1970'lerde Brandon Carter, Bernard Carr, Martin Rees, Paul Davies, John Barrow ve Frank Tipler gibi fizikçiler, bu fizik sabitlerinin hangi değer aralıklarında yaşama izin verdiğini incelemeye başladılar. Bu incelemeler, bilim dünyasını şaşırtan ilginç bir sonuç ortaya koydu. Fizik sabitlerinin yaşama izin veren değer aralıkları çok çok küçüktü. Bu sabitlerde yapılacak çok çok ufak bir değişiklik bile yaşamın oluşmasını imkânsız kılmaktaydı. Bu, fizik literatüründe hassas ayar olarak anılır.
DÜŞÜK OLASILIKLAR SAYESİNDE VARIZ
Örnek olarak yerçekimi kuvvetinin gücünü ele alalım. Hidrojen, helyum ve lityum, yani en hafif üç element hariç, diğer bütün tomlar yıldızlar sayesinde oluşmuştur. Yıldızlar da yerçekiminin Büyük Patlama sırasında oluşan bu gazları toplaması sonucunda ortaya çıkmıştır. Yerçekimi kuvvetinin gücü, 1060'da 1 (1'in arkasında 60 sıfır) daha güçlü olsa, Büyük Patlama'dan sonra, yıldızlar ve dolayısıyla kimya henüz oluşmadan evren içine çökerdi, yaşam oluşamazdı.
Diğer taraftan aynı oran daha zayıf olsaydı, bu sefer de madde, yıldızları oluşturacak şekilde bir araya gelemez, bunun sonucunda yine kimya ve yaşam ortaya çıkmazdı. 1060'da 1, son derece düşük bir olasılıktır. Öyleki, kocaman evrenin herhangi bir köşesine saklanmış tek bir leblebinin, evrende rastgele bir noktacık belirlediğinizde bulunma olasılığı, bu olasılığın gerçekleşmesinden daha yüksektir.
Şaşırtıcı bir şekilde bu düşük olasılık ve buna benzer birçok düşük olasılık gerçekleşmiş ve yaşam ortaya çıkmıştır.
Bir başka örnek olarak üç boyutu ele alalım. Yapılan hesaplamalar gösteriyor ki atomlar sadece üç boyutta kararlı olabilirler, bu da demek oluyor ki kimya ve yaşam sadece üç boyutta mümkündür.
Evrenimiz, üç yerine farklı bir boyut sayısına sahip olsaydı yaşam ortaya çıkamazdı. Diğer bir örnek olarak evrenimizin genişleme hızını tayin eden kozmolojik sabit ele alınabilir.
Kozmolojik sabitte 10120'de 1 (1'in arkasında 120 sıfır), yapılacak değişiklik yine yıldızlar oluşmadan evrenin içine çökmesine ya da maddenin dağılmasına yol açacaktır. Örnekler daha da çoğaltılabilir.
Evrenin hangi temel özelliğine bakarsak bakalım, yaşam için hassas ayarlı olduğuna şahit oluyoruz. Söz konusu özellikler, yaşam için tam da gereken değerlere sahipler. Tesadüfle açıklanamayacak derecedeki bu hassas uyumun açıklaması nedir?
George Ellis, Bruno Guiderdoni gibi çok sayıda kuramsal fizikçi, hassas ayarın açıklamasının evrenin yaşamı ortaya çıkaracak şekilde üstün bir Yaratıcı tarafından planlanarak yaratılması olduğu kanaatinde. Evrenimizdeki bütün parametrelerin yaşama uygun değere sahip olması, tesadüf değildir; zira bu parametreler bilinçli bir Yaratıcı tarafından ayarlanmıştır.
ŞAŞIRTAN GERÇEKLER:
Deniz tarağının 100'den fazla gözü vardır. Bunların rengi genellikle mavidir.
Kadınlar hamile kaldığında, karınlarında sadece bebek büyümez, fetüsle birlikte onu hayatta tutacak destek sistemi de büyür. Bunun sonucunda hamileliğin 20. haftasında annenin vücudunda hamilelik öncesine göre yüzde 50 fazla kan akmaktadır.
İnsan sütünde 700 farklı tür bakteri yaşar.
Eğer Güneş basket topu büyüklüğünde olsaydı, en dış gezegen olan Neptün 270 km uzakta bir çilek büyüklüğünde olurdu.
HABER
Zehirli kurbağalar neden kendilerini zehirlemez?
Teksas Üniversitesi'nden bir grup bilim insanının üzerinde çalıştığı araştırma, tam da bu soruyu cevaplıyor. Zehirli hayvan denildiğinde akla ilk olarak yılan gelse de bazı rengârenk, tatlı mı tatlı kurbağa türleri var ki, bunlar birçok yılandan bile daha tehlikeliler. Nörotoksin cinsinden zehirli maddeler içeren bu kurbağalar, zehirledikleri canlının sinir sistemine etki edip canlıyı öldürebilmekte veya canlıya ciddi zarar vermekteler. Yapılan çalışmalar neticesinde, söz konusu kurbağaların sinir sistemi reseptörlerinin yapısında bulunan 2500 amino asidin, üç tanesinin normalden farklı olduğu anlaşıldı. İşte bu sayede, ürettikleri zehir kendilerine değil, sadece onları yemek isteyenlere zarar vermektedir. (Kaynak: Science Daily, 21 Eylül, 2017)
DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR:
En çok piramite sahip ülke Mısır değildir. Mısır'da 120 piramit varken, Sudan'da 250'den fazla piramit vardır.
Gökkuşağının yedi renkten oluştuğu bilgisi doğru değildir. Gerçekte gökkuşağında kesintisiz bir renk spektrumu vardır. İnsanın renk algısı, gökkuşağında bir kuşak serisi olduğu yanılgısını yaratır. Bazı gökkuşaklarında insan gözünün gördüğü yediden fazla renk vardır.
BİLİM TARİHİNDEN NOTLAR
2. Dünya Savaşı ve mikrodalga fırının icadı
Percy Lebaron Spencer (1894-1970), özellikle 2. Dünya Savaşı'nda ABD'nin radarları üstüne yaptığı çalışmalarla ünlenen bir mühendisti. Spencer, radarların kalbini oluşturan mikro dalga üreten megatronlar üstüne çalışırken cebindeki çikolatanın eridiğini fark etti. Bu durum ilgisini çekince Spencer, megatronların yiyecekler üstündeki etkisini incelemeye başladı. Patlamış mısırların megatrona tabi oldukları zaman patladığını gözlemledi. Çaydanlığa yerleştirdiği yumurtaya da aynı işlemi uyguladı, bunun sonucunda yumurta, çaydanlığı gözleyen çalışma arkadaşının yüzüne patladı. Spencer, deneylerinin tehlikesini azaltmak için metal bir kutu yaptı ve bu kutuya yüksek miktarda mikrodalga vermeye başladı. Bu kutu, tarihte yapılmış ilk mikrodalga fırındı. Spencer'ın deneyleri, mikrodalgaların yemek pişirmede kullanılabileceğini gösterdi. Bunun sonucunda, bir silah şirketi olan Raytheon, 1945 yılında, mikrodalga fırının patentini alarak servetine servet kattı. Spencer, bu buluşundan sadece 2 dolar kazandı. Böylece 2. Dünya Savaşı süreci, o kadar acıların yanında, Spencer ve bir çikolatanın yardımı ile dünyaya mikrodalga fırınını hediye etmiş oldu.
SÖZLER
Zeki bir insanın en sert eleştirisini, düşüncesiz kitlelerin onaylamasına tercih ederim. (Kepler)
BİLİMSEL BİLMECELER
Masada 20 adet bozuk 1 TL vardır. Bunlardan yarısı tura, yarısı yazıdır ve rastgele şekilde masaya konmuşlardır. Sizin gözünüz bağlıdır ve elinizde eldivenler vardır. Dolayısıyla paraların yerlerini elle hissedebiliyorsunuz, ama yazı mı yoksa tura mı olduğunu anlayamıyorsunuz. Paralardan iki adet küme oluşturmanız istenmektedir. İki küme eşit sayıda yazı ve tura içermelidir. Paraların yazı mı tura mı olduğunu anlamadan sadece onları masada oynatabilir ya da ters çevirebilirsiniz. İstenen iki kümeyi nasıl oluşturabilirsiniz?
Fırtınalı soğuk bir gecede şehir dışından şehre doğru iki kişilik spor arabanızla geliyorsunuz. Bir otobüs durağı yanından geçerken durakta üç kişi görüyorsunuz: Ölmek üzere olan hasta bir yaşlı kadın, sizin hayatınızı kurtaran bir arkadaşınız ve hayalinizdeki kadın. Arabanın sadece bir kişi daha alabileceği bilgisi kapsamında bu durumda olsanız ne yapardınız?
Çözümü haftaya Pazar SABAH'ta
GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMÜ:
Topu havaya atın, size kendiliğinden geri dönecektir.
Beyaz. Aşçı beyazları küpten ikişer ikişer çıkarmaktadır. Küpte tek sayıda beyaz fasulye vardır. Küpte tek bir beyaz fasulye kaldığı zaman, aşçı onu ne zaman eline alsa, siyah bir fasulye ile beraber alacaktır. Bu durumda da beyaz fasulye geri küpe gidecektir. Dolayısıyla süreç sonucunda küpte kalan son fasulye beyaz olacaktır.