Psikanalizin Nobel'i diye de tanımlanan Mary Sigourney Psikanaliz Ödülü sahibi, Virjinya Üniversitesi Psikiyatri Fahri Profesörü, Washington Psikanalitik Enstitüsü'nde Fahri Eğitim ve Süpervizyon Analisti, Massachusetts Austen Riggs Merkezi Eğitim ve Araştırma Enstitüsü Kıdemli Öğretim Üyesi...
Bütün bu nefes tüketen titrleri arka arkaya sıralayınca şöyle bir ön düğmelerimizi iliklemek icap ediyor sanki! Karşımızdaki oturan, 85 yaşındaki bu psikiyatri dehası profesör, aynı zamanda dünyada sayıları parmakla gösterilecek kadar az olan bir politik psikoloji uzmanı: Vamık Volkan...
NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜNE ADAY OLDU
Yerli-yabancı, genç-yaşlı pek çok meslektaşının tabiriyle hocaların hocası. Ortaya koyduğu psiko-politik teoriler ve dünyanın pek çok yerinde barış için yaptığı çalışmalar nedeniyle Nobel Barış Ödülü'ne da aday gösterildiğini hatırlatalım. 40'tan fazla kitaba imza attığını da bir köşeye not alalım...
Ruh sağlığı profesyonellerine iki günlük bir eğitim vermek için yıllardır yaşadığı Amerika'dan gelen Volkan'ı ayağının tozuyla İstanbul'da yakalıyoruz!
Heybesinde İsrail-Filistin çatışmasının temellerinden SSCB'nin dağılış sürecinden sonra yaşadığı toplumsal travmaya, terör psikolojisinden İngiltere'nin ayrılış kararından sonra hızlanan Avrupa Birliği'nin bugün geldiği çökme noktasına kadar pek çok şey var.
Ama kendisi Türkiye'de alışık olduğumuz uzmanlar gibi, 'bas düğmesine her konu hakkında konuştur' adamı değil.
Çalışmadığı, üzerinde yeterince düşünmediği konulara denk gelince açık açık "Ne bileyim ben, peygamber miyim!" diye tavrını koyuyor ortaya. Yani mevzularımız derin ama yol şartları çetin!
İlk adım Volkan'dan. Masada kayıt cihazımın yanında duran çıktılara bakıyor. "Ooo bunların hepsi benimle mi ilgili?" diye soruyor.
- Sizinle ilgili çıkan yazıları, daha önce verdiğiniz röportajların çıkışlarını alıp baktım biraz haliyle, fazla röportaj vermemişsiniz Türkiye'de...
- Çok sık burada olamadım çünkü. Geldiğimde ara sıra yaptık bir şeyler. Ama bir keresinde benimle hiç konuşmadan yapılmış, tam sayfa röportaj bile gördüm bir yerde... Oturup yazmışlar.
AMERİKA'DA IRKÇILAR VAR
- Ajan olduğunuzu bile yazan var internette!
- Tabii, Amerikan Ajanı! Uluslararası konularla ilgilenen bilim adamlarının çoğuna bu yafta yapıştırılır.
- Bugün Avrupa Birliği mevcut kimliği üzerinden bir ayrışma, bölünme yaşıyor. Özellikle İngiltere'nin birlikten ayrılacağını bildirmesi, pek çok ülkede yapılan referandumlarda birlikten ayrılma kararının çıkması AB'yi nasıl bir ruh haline soktu?
- Dünyada 62 milyon mülteci, göçmen, kimliğini arayan insan var. AB'de terör eylemlerinde öldürülenlerin sayısı artıyor. Paris'te yaşananlarla, göçmenlerle terörizm birleşti insanların kafasında. Bu fikir Avrupa'yı parçalıyor. Amerika diyor ki, "En iyisi benim mülteciler için". Ama orada da tüm göçmenleri öldürmek isteyen ırkçılar var. Trump'tan sonra 'şu kadar Müslüman ülkeyi Amerika'ya sokmayız' gibi bir durum çıktı ortaya. Ve özellikle Avrupa'da "Biz şimdi kimiz?" diye bir soru peydah oldu. Tarihte yaşanan büyük değişimlerden sonra bu soru çıkar ortaya hep. Osmanlı yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da soruldu bu soru. Şimdi soru küreselleşiyor ve Avrupa'yı da kaplıyor.
- Avrupa Birliği'ne bağlı ülkeler artık bir birlik olmaktan çok kendilerini, kendi kültürlerini mi yaşamak istiyorlar? İngiltere'nin ayrılma kararı bir travma mı yarattı?
- Evet. 2015'de Paris'te büyük terör olayı olduğunda Almanya'daydım. Ertesi gün bir üniversitede konferansım var. Öğrencilerle terörizmi, göçmenleri konuşuyoruz. Baktım tek kelime etmiyorlar. Kimse Paris'in, olayın adını ağzına almıyor. Düşündüm, düşündüm farkına vardım. Yahudi soykırımı büyük bir travma Almanya'da. Bu yüzden konuşmaktan çekiniyorlar. Her kötü olayda, katliamda akıllarına soykırım geliyor. Bu aynı zamanda bir kompleks. Ben bu tespiti yapınca konuşmaya başladılar.
AVRUPA'NIN RUHU KARMAŞIK
- Almanya, Fransa gibi bazı Avrupa ülkelerinin söylemlerini özellikle Müslüman ve Türk dünyasına karşı sertleştirmeleri, kendi içlerinde yaşadıkları dağılma korkusundan mı kaynaklıyor?
- "Biz şimdi kimiz?" diye soruyorlar dedik ya, bu masum bir soru değil. Bir içe kapanma, geçmişe dönme ama gerçek olmayan bir fanteziyle geçmişe dönme durumu, "Biz sadece bizim gibi olanı, sevdiğimizi içimize alırız" ruh halini getiriyor. Avrupa karman çorman bir ruh hâli yaşıyor. Özellikle Almanya'da Yahudi soykırımı kompleksinden dolayı "Biz aslında çok iyiyiz" tavrı var ama bir taraftan da bir içe kapanma, "Bizi sadece biz anlarız" hali de var.
- Avrupa Birliği'nin çökeceğini, dağılacağını öngörüyor musunuz?
- Ne bileyim ben! Tarihte bazı olaylar aniden, küçücük bir kıvılcımla oluşur.
- Bir aralar Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi istediğine ikna olmuş gibiydik. "Çabalarsak olur" gibiydi gelinen nokta. Ama artık düşmanlıklarını, istemediklerini açık açık ilan ediyorlar...
- Hiçbir zaman istemediler. Bunun için Türkiye'nin Türk ve Müslüman olması yeterli. Bir zamanlar Türkiye ve AB arasında bir yakınlaşma var gibiydi. Artık bütün dünyayı kapsayan, bir içe dönüş "Biz şimdi kimiz" sorusuyla birlikte açığa çıktı ve herkes gerçekte ne düşündüğünü söylemeye başladı. Avrupa'nın tutumu sadece Türkiye'ye karşı böyle değil. Kendi aralarında da, bir üstünlük yarışı getirebilir bu içe kapanma. "Benim kültürüm, tarihim senden daha üstün"e dönebilir durum.
BENİ DE TERAPİDEN GEÇİRDİLER
- Psikanaliz kavramı Türkiye'de sizinle tanındı. Siz nasıl girdiniz bu dünyaya?
- O da ilginç. Amerika'dayım. İlk dönemler. Psikiyatri bitirdim ve psikanalist olmak istiyorum. Önce bir psikanalizden geçmek gerekiyormuş bunun için de. Bir divanda yatacaksınız yani siz de. "Git" dediler, "Edith Weigat diye bir kadın var, seni terapiden geçirsin". İhtiyarca bir kadın. Eşi Yahudiymiş, kendisi değil. Alman... Yahudi soykırımı döneminde, 10 yıllık Türk hükümetine sığınmışlar. O da kocasıyla birlikte Türkiye'ye gelmiş. Eşi Oscar Weigat ise Avrupa'da işçi sendikaları üzerine çalışmış bir isim. Türkiye'de sendikacılığın temellerin o atmış. Geliyor, burada Atatürk'ün arkadaşı oluyor. Eşi de Türkiye'de ilk psikanaliz yapan isimlerden. İşte bu hanım Türkiye'ye vakıf olduğu için beni ona gönderdiler. Onun terapi divanından geçip psikanalist oldum ben de.
EĞİTİM VERMEK VAZİFEM
- Türkiye'de seyrek gerçekleştirdiğiniz, "Psikanalatik Psikoterapi Eğitimi" için buradasınız. Genç meslektaşlarınız yolunuzu gözlüyordu buralarda. Konu eğitim olunca ülke ülke geziyorsunuz...
- Türkiye'de eğitim vermek benim vazifem gibi hissediyorum. 1956 Haziran'ında Ankara Tıp Fakültesi'nden mezun oldum. Ankara o zaman küçücük bir yerdi. Babam aylığının yarısını bana gönderiyormuş meğerse okumam için, sonradan öğrendim bunu. Asistan oldum üniversitede ama Kıbrıslıyım, İngiliz tabiyetli olduğum için ne para var ne pul. Kıbrıs'a dönüp muayenehane açmaktan başka şansım yoktu. Kalamadım buralarda. O yüzden Türkiye ve eğitim deyince akan sular duruyor.
- Ama sonra muayenehane açmak yerine Amerika'ya gittiniz...
Amerika'da "Beyin Göçü" diye bir kavram çıkmıştı ortaya. Doktor yok memlekette. Bizim okuldan 80 kişi mezun oldu. 40'ımızı altı ay içinde Amerika'ya aldılar. 10 kişi kaldık, diğerleri döndüler. İlk önce çok kalmayıp Türkiye'ye döndüm. Ankara Üniversitesi, Ege, Cerrahpaşa... Epey bir hocalık yaptım burada.
BİR YUNAN'LA BENİ İSRAİL'E YOLLADILAR
- Politik psikoloji üzerine yoğunlaşmanızın nedeni neydi? Mesleğinizde, bireyden topluma doğru bir yolculuk ihtiyacı mı?
- 1970'lerin sonunda Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat uçağa atlayıp İsrail'e gidince dünya şaşkına döndü. İsrailliler bunu tahmin etmiyordu. Gidip parlamentoda konuşma yaptı. Ve orada dedi ki, "İsrail- Arap çatışmasının yüzde 70'i psikolojiktir". O dönem Amerika'da Psikiyatri ve Dış İşleri diye bir komite vardı, Amerikan Psikiyatri Cemiyeti'ne bağlı.
Beni, -abartmıyorum- kobay olarak almışlardı bu cemiyete. Yunan bir meslektaşımla birlikte. "Bakalım bir Yunan ve bir Türk psikiyatrist nasıl anlaşacak?" diye. İsrail'e gidip, "Bu tespit ne kadar doğru araştıralım" dediler. Biz de gittik. Komiteyi idaren eden bir adam vardı, Filistinliler de toplantılara katılmaya başlayınca korktu. Bir gece beni aradı, "Bu komitenin başında sen ol" dedi. Komitenin başkanı olduk. Ve politik psikiyatri dönemi başlamış oldu.
- Daha sonra Sovyetler Birliği'nin dağılış sürecinde de çalıştınız...
Özellikle Estonya en çok etkilenen ülkelerden biri oldu o dönemde. Düşünün bir sabah uyanıyorsunuz ve artık bir birliğe ait değilsiniz. Yalnızsınız... Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Daha önce bir grup kimliğiniz olmuş. Artık yok! Estonya'da bizimle çalışan iki kişi cumhurbaşkanı adayı olmuştu. Birisi cumhurbaşkanı oldu sonrasında.