1980'lerin sonu... Bu satırların yazarı ortaokul öğrencisi. Yaz tatillerinde, o dönemin ailelerinin şiarı olduğu üzere "çocuk biraz hayatı öğrensin" tavrıyla minibüsçü dayıma muavinlik yapıyorum... İstanbul'un o dönem yoğun iş güzergahı Gaziosmanpaşa-Vezneciler hattında çalışıyoruz. Öyle çok değil, her yaz 15-20 gün. Günde en az 10 kere yaklaşık bir saat süren güzergahı gidip geliyoruz. Mesai bitince başımın döndüğünü hissediyorum, bastığım yer kayıyor sanki. Yer varsa şoför yanındayım, yoksa ayakta, henüz 'havalı' olmayan kulplu kapının önündeyim. Utana sıkıla bağırıyorum: "Fatih'eeee, Beyazıt'aaaa, beklemedennnn!" Paraları da ben topluyorum acar bir muavin olarak. En sık kullandığım cümlelerden biri de, "Eveettt, var mı başka ücretini veremeyen?" İsteyeni 'müsait bi' yerde indirmek ise boynumuzun borcu!
O dönemin, klasik araba teyplerini bilen bilir. Bazen 'saran', bazen inatla kaseti geri vermeyen! İşte onda neredeyse bütün gün aynı kaset dönüyor. Müslüm Gürses'in Gitme albümü. İlk o minibüste tanışıyorum bu sesle. Derin, kırık, bezgin ama güçlü bir ses, o yaşıma göre idrak etmemin güç olduğu şu sözleri fısıldıyor sürekli, aklımda en çok onlar kalıyor ya da. Çok anlamasam da çekiyor beni bu 'bezgin hayat filozofu'nun sözleri ve müziği: Hayalle yaşarken gerçek dünyada/ Zamanı içmişiz haberimiz yok/Ömürle yüz yüze geldik aynada/Harcanıp gitmişiz haberimiz yok.
"Zamanı içmek", "Ömürle aynada yüz yüze gelmek", "Harcanıp gitmek"... Henüz ergenlik mıntıkasına yeni adım atmış muhabiriniz için ağır sözler tabii. Dayım, "Büyüyünce anlarsın" diyor ve eğilip kulağıma fısıldıyor yoğun nikotin takviyeli sesiyle: "Sen yine de zamanı idareli iç, boşa harcama." Arada kasetin kapağına bakıyorum. Kıvırcık saçlı, efkarlı gözleriyle derin derin bakan, büktüğü boynunu eliyle desteklemiş orta yaşlı bir adam. İlginç bir terkip. Hüzünlü bir kabadayı edası var. İşte o dönem, -sonraları pek çok müzik türüne ilgi duysam da- 'Baba'nın şarkısındaki gibi Gönül Nikahı'mız kıyılıyor bu efkarlı sesle. Bir daha kopmamak, hep takipte kalmak üzere...
EFKARI HAYATA KATIK ETMEK
Dört seneyi geçti. 3 Mart 2013'te, 'dertlerin cümlesine itirazı olanlar', 'çılgınlar gibi sevenler', 'hasret rüzgarlarında savrulanlar', 'kimseye yaranamayanlar' öksüz kaldı, Müslüm Gürses'in alem değiştirmesiyle. Mübalağa etmiyoruz. Çünkü dünya müzik tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir hayranlık bu. 'Müslümcülük' diye adlandırılan bu hal normal bir hayranlığı ifade etmiyor. Üç günlük dünyada her kapıyı açmayan ama bir ruh kardeşliğinin nişanı olan 'Müslümcülük' kartviziti, ezilenlerin, efkarını hayatına katık edenlerin kaynaşma vesilesi. "Bizi bizden başkası anlamaz" dayanışması.
Müslüm Gürses her ne kadar 2000'lerde, popüler alanda dokunduğu her şarkıya kendi mührünü vurup hayran kitlesini genişletse, eski Müslümcülerin tabiriyle 'elit kitleye' kendini kabul ettirse de onun gerçek takipçileri başka...
İşte biz de, geçtiğimiz hafta Müslüm Gürses'in vefatından sonra düzenlenen derli toplu ilk anma gecesine, dört gerçek Müslümcüyle katıldık. Klarnet sanatçısı Serkan Çağrı'nın sanat yönetmenliğini, İskender Paydaş'ın müzik direktörlüğünü üstlendiği gecenin öncesinde buluştuk arkadaşlarla.
'MÜSLÜM GÜRSES ÜNİVERSİTESİ'
Nihat Tarhan 38 yaşında. Dokuma atölyesinde işçi. Bir Facebook oluşumu olan Müslüm Gürses Üniversitesi'nin yöneticisi. Çetin Ergün 26 yaşında. Belediyede temizlik işçisi. Siirtli. Kolunda bir Gürses şarkısı olan Adını Sen Koy dövmesi var. O da Müslüm Gürses Üniversitesi'nden. Bünyamin Özgür 26 yaşında. Paslanmaz çelik işiyle uğraşıyor. Müslüm Gürses'in fan sayfasını hazırlıyor. En gençleri Salih Eryaz da fan sayfasından.
İlginçtir ekibi bu röportaja ikna etmemiz o kadar kolay olmuyor. Bir şey öğreniyoruz ki, rahmetlinin eşi Muhterem Nur, eski Müslümcüleri sahipleniyor ve onlarla görüşüyor. Röportajı teklif ettiğimizde "Önce bir Muhterem Anne'ye soralım" diyorlar. 'Anne'den onay alınıyor ve öyle buluşuyoruz.
20:30'da Bostancı Gösteri Merkezi'nde gerçekleşecek konserden önce bir çay bahçesinde buluşuyoruz ekiple. Önce biraz, 'Müslümcülüğün' ne olduğu üzerine sohbet ediyoruz. Herkes 'Baba'ya ilk vurulma anını anlatıyor. Önce Nihat Tarhan başlıyor: "Samsunluyum ben, köy çocuğuyum. Bakkal dükkanımız vardı. Babam bir teyp almıştı. Abilerimden duydum ilk Müslüm Gürses'i. İlk dinleyip vurulduğum şarkı Güldür Yüzümü. Çocuk yaşta aşık oldum Baba'ya. Sonra Meselem kaseti çıktı. Para istedim babamdan. 'Sana bir iş vereceğim, yaparsan veririm' dedi. Bir gün hayvan gübresi kurutma işi verdi bana. Pis iştir. Yaptım da öyle aldım parayı, kaseti aldım."
Bünyamin Özgür ise Müslüm Gürses'le birebir tanışma şansına erişmiş nadir Müslümcülerden. "Ben Eskişehirliyim. 2000'lerin sonuna doğru Eskişehir'de bir konser düzenledik Baba'ya. O zaman tanıştım. İlk dinlediğim ve çarpıldığım şarkısı ise Sende Kalmış. Bende Baba'nın tüm CD'leri, plakları, kasetleri mevcut. Hatta bazılarını Urfa'da Baba için açılan müzeye verdim. 15 bine yakın da fotoğrafı var. Müslümcü olmak, garip olduğun halde garibin halinden anlamaktır bana göre."
Çetin Ergün de çileli bir hayattan geliyor. Çocuk yaşta Siirt'ten İstanbul'a çalışmaya gelmiş. Onun hayatı bekar odalarında geçmiş: "Benim favori şarkım Adını Sen Koy. Müslüm Gürses dinlerken bütün hayatınızı ele alırsınız. Ailenizi, sevdiklerinizi, kazandıklarınızı, kaybettiklerinizi... Baba size bir özet çıkarttırır."
Ekibin en genci Salih Eryaz ise, "Ben, Bünyamin Abi sayesinde beş altı sene önce tanıştım Müslüm Gürses'le" diyor ve ekliyor: "Genç olmama rağmen Baba'nın, saygım olsa da son dönem yaptığı pop-rock işlerini pek sevmem. Eskilerini severim."
KONSER BAŞLIYOR
Yavaş yavaş konser salonuna doğru ilerliyoruz. "Muhterem Anneleri" onlara en önden davetiye ayarlamış. Biz altıncı sıradayız. Müthiş bir Müslüm Gürses belgeseli eşliğinde 10 şarkılık bir gece. Bir şarkı, sonra belgesele devam. Ama mekanda tipoloji ve ruh olarak eski Müslümcü diyebileceğimiz sadece bizim arkadaşlar var. Genelde, Müslüm Gürses'in 2000'lerdeki çıkışından sonra kucaklaştığı, hali vakti, eğitimi yerinde 'beyaz' kitle var konserde. Hatta Müslüm Gürses atkıları ve posterlerle arkadaşların fotoğraflarını çekerken epey bir dikkatlerini celbediyoruz bu kitlenin.
Konserin ağır topları, Müslüm Gürses'in yapımcı ve bestecilerinden Burhan Bayar, opera sanatçısı Hakan Aysev, İntizar, Öykü Gürman, Yonca Lodi ve klarnetiyle Serkan Çağrı. İlk şarkı tahmin ediyorum ki Müslümcüler için biraz hayal kırıklığı. Çünkü Baba'nın, onların tabiriyle 'elit kitleye' hitap etmeye başladığı şarkılardan Bir Ömür Yetmez ki. Sonra Burhan Bayar, yan flütüyle Bir Bilebilsen'i çalıyor. Sahnede şahane bir pop-rock orkestrası ve müthiş bir yaylı ekibi var bu arada. Ama en çok alkışı alan İntizar ve Hakan Aysev. Bütün salon Müslüm Gürses'in gerçekten acılı hayat hikayesinin belgeselini izlerken, bu sahici sesin altında müthiş bir yaşanmışlık olduğunu bir kez daha kavrıyor. Dertler İnsanı gibi bir şarkının, sahiciliğinden endişe etmiyorlar artık.
Konseri Serkan Çağrı bitiriyor, Hangimiz Sevmedik ile. Son olarak Muhterem Nur sahneye davet ediliyor. Sahneye biraz zor çıkıyor, oldukça heyecanlı. "Bütün bu şarkıları ve belgeseli tekrar izleyince üzüldüm biraz, galiba şekerim düştü" diyor. O sırada bizim çocuklara bakıyorum panik halindeler. Sahnenin önünde "Muhterem Anneleri"ni bekliyorlar, aman bir şey olmasın diye. Konser bitiyor ama çocuklar kayıp, rahatsızlandığı için apar topar dışarı çıkan Muhterem Nur'un peşine düşmüşler. Neyse ki çok geçmeden yanımıza dönüyorlar. "Çok şükür Anne iyi, evine gönderdik" diyorlar: "O bize Baba'nın emaneti. Önce o, sonra şarkıları."
Peki konser izlenimleri neler? Hep bir ağızdan "Hiç yoktan iyidir" diyorlar. Anlıyoruz ki hafiften bir memnuniyetsizlik var. "Ama bu çok doğal" diyor Nihat: "Baba herkesin şarkısını söyleyebilir ve o şarkı sonrasında ona ait olur. Ama onun şarkısını söylemek, üzerine çıkmak kolay değil. Son noktayı koyar her şarkıya!"
HAKAN AYSEV'E 10 PUAN
Konser favorilerinin İntizar ve Hakan Aysev olduğunu öğreniyoruz. Nihat herkes adına son sözü söylüyor: "Bu gece Baba'nın ruhuna en uygun isim İntizar'dı. Seçtiği şarkı, Canım Dediklerim Canımı Aldı da onun gerçek Müslümcü olduğunu gösteriyor. Ama Hakan Aysev de bizi şaşırttı. Genelde operacılar aşağıladılar bugüne kadar Baba'yı. Ama Hakan Aysev öyle bir söyledi ki Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş'ı. Hayran olduk. Ama gözümüz Yıldız Tilbe'yi aradı. Onun sesinde de, yaşadığı hayatın zorluğundan gelen bir büyü var. Ama sonuçta biz ölene kadar, Baba için yapılacak her işe destek olmaya and içtik. Ama keşke daha fazla bizim gibi eski Müslümcüler olsaydı. Bizlerle, Baba'yı sonradan seven yeni Müslümcüleri bir araya getirmek lazım. Bizden çekinmesinler, gariban olmak bizim suçumuz değil."