Bayram geçip gitmişti ama Zorlu İkili ile yaptığımız bayram sohbetinin tadı damağımızda kalmıştı. Bunun için olsa gerek Şengül Hanım ve Hasan Bey ile H2O Sohbetleri'nin kaptan köşkü olan Hıncal Abi'nin odasına girince söz yine bayramdan açıldı. Herkes bayramının nasıl da iyi geçtiğini anlatıyordu. Gelen kahve ve çaylar sohbeti daha da taçlandırıyordu.
Hıncal Abi anladı, bu sohbetin sonu yok, "Gelelim sohbetimizin esas konusuna" diyerek bana baktı. Aldım hemen mesajı "Efendim" diyerek söze girdim "Paparazziler ve ünlülerin ilişkisini, özel hayat meselesini konuşmak istiyorum bu hafta" dedim. Malum kimi olaylar yaşanmıştı, adliye koridorlarına yansıyan. Ve bu çetrefilli konu yine gündeme gelmişti.
Hasan Bey "Konuya bir girizgah yapmak istiyorum" diyerek ilk sözü aldı: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin vakti zamanında özel hayat ile ilgili vermiş olduğu bir karar var. Mahkeme dedi ki 'Sen eğer popüler, kamuya malolmuş bir insansan senin özel hayatın olamaz.' Hukukun böyle bir kararı var elimizde. Ama ben buna bir şey daha ilave edeyim. İnsanlığın içinden geçtiği şu dijital ve elektronik çağda artık özel hayat bitmiştir. Biz hâlâ eski alışkanlık, mantık ve yaklaşımlarımızla devam ettiğimiz için özel hayat kavramının olduğunu sanıyoruz. Yok artık özel hayat."
Bu keskin girizgah karşısında şaşırmıştım. Şengül Hanım'ın "Nasıl yani, hiçbirimizin özel hayatı yok mu artık?" çıkışıyla şaşıranın sadece ben olmadığını anladım.
Hasan Bey "Kendi evlerimize, kendimiz kamera taktırıyoruz. Tamam biz evin içindeyken çalıştırmıyoruz diye rahatız ama acaba öyle mi? Gerçekten çalışmıyor mu? Bu odada bir kamera var mı, yok mu bilmiyoruz. Belki üniversitedeki odamda güvenlik sebebiyle bir kamera var. Sokaklarda MOBESE'ler var. Bunlar ile her türlü bilgi ortaya dökülüyor. Etrafımız elektronik aletlerle çevrili. Bu aletlerde izler var. İsterseniz kırın bu aletleri, bu izleri silemiyorsunuz. Bunun için artık özel hayat genel hayattır denilebilir" dedi.
EN BÜYÜK SIR AÇIKLIKTIR
Doğru söylüyordu Hasan Bey. "Galiba" dedim "Hepimiz yaptığımız her türlü hareketin hesabını vermeye hazır bir şekilde yaşamak durumundayız. Çünkü isteyerek ya da istemeyerek kayıt ve gözlem altındayız."
Hasan Bey "Evet" dedi sonra devam etti: "Hayatım boyunca şuna inandım. En büyük sır açıklıktır. 2000'lerden sonra dünyanın en çok kullandığı kavram saydamlık. Siyaset, devlet, kurumlar saydam olsun istiyoruz. Tamam olsunlar ama artık şahıslar da saydam olacak. Bunun için özel hayat meselesi daha da çok tartışılacak."
Sessizce bizi dinleyen Hıncal Abi, Hasan Bey sözünü bitirince girdi lafa: "Hasan meselenin bir yüzünü güzelce anlattı. Şimdi burada benim odaklandığım nokta paparazzilerle ünlülerin ilişkileri. Paparazzi denilen insanlar kim? Medya kuruluşlarının magazin servislerinde çalışan, ünlü insanların hayatlarını fotoğraflayan, yazan gazeteciler. Neden bunu yapıyorlar? Çünkü toplum ünlülerin hayatını merak ediyor. Benim evdeki Fatoş Hanım'ın ne yapıp ettiği ile kimse ilgilenmiyor. Hıncal ne yapıyor onunla ilgileniyor insanlar. Bunun için paparazziler de ünlülerin hayatına odaklanıyor. Şimdi burada esas ele alınması gerekenler paparazziler değil bence. Onlar neticede mesleklerini icra ediyor. Asıl mesele ünlülerde. Her türlü ünlüden özellikle de TV ünlülerinden bahsediyorum. TV öyle bir araç ki herkesi 10 günde ünlü hale getirebiliyor. Bunun için paparazzi bir ünlüyü çekince o da 'Çekme' deyince başlayan hay huyla ilgili en basit yaklaşım 'gündeme gelmek istiyor'dur. Bana göre bu yaklaşım sığ bir yaklaşımdır."
Bu tür meselelerde, dillere pelesenk olan hep aynı argümana Hıncal Abi'nın çıkıp sığ demesine sevinmiştim. Çünkü bu argümanın inandırıcılığı kalmamıştı naçizane. "Peki Hıncal Abi, derine inelim o zaman" dedim.
HEM ÇÖREK BÜTÜN HEM KARIN TOK OLMUYOR
Hıncal Abi "Bak" dedi sesini kalınlaştırarak "Ben ünlü bir dizi yıldızıyım. Şengül de bir başka ünlü dizi yıldızı. Beraber yemeğe gidiyoruz. Çıkışta gazetecileri görünce Şengül'ü bırakıp arabama atlıyor, gidiyorum. Bu benim aklımın almayacağı bir şey. Bir erkek, gece çıkardığı bir kadını, hangi sebeple olursa olsun, nasıl sokakta bırakır çeker gider? Ha bıçaklı bir adam saldırmış kadını bırakıp gitmişsin ha bir gazeteci görünce kızı bırakıp gitmişsin aynı şey. Yani yanında taşımayacağın birisi varsa gece çıkmayacaksın arkadaş."
Hasan Bey gülerek "Hem çörek bütün hem karın tok olmuyor" diyerek araya girdi.
Hıncal Abi devam etti: "Eğer biriyle beraber çıkıyorsan ve Türkiye'de 10 yaşındaki çocukların bile bildiği paparazzi noktalarından birine gidiyorsan orada senin fotoğrafını çekerler arkadaş" dedi.
"Hem gideyim o noktalara hem de fotoğrafım çekilmesin. Yok öyle bir şey" diyerek Hasan Bey de Hıncal Abi'yi destekledi. Hıncal Abi de "Gazeteci çekmezse halk çekiyor zaten. Selfie çeker gibi yapıp ünlüleri çekiyor insanlar" dedi.
"Peki nasıl olacak bu işler. Kuralı, kaidesi nedir, ne olmalı?" diye sordum.
Hıncal Abi "Şimdi kadın arkadaşımla çıkıyorum dışarı. Geliyor gazeteci çekiyor fotoğrafımı. Katiyen ona bir şey demem. Zaten fotoğrafımı çektirmeyecek birisi olsam orada olmazdım. Ya yanımdaki hanımefendi? O da benimle fotoğraf vermeyecek birisi olsa zaten yanımda olmaz."
Fotoğrafların altına döşenen aspagaras haberleri gözümün önüne getirip "İş fotoğraf çektirmekle kalmıyor ama sonrası da var" dedim.
ÜNLÜLERİN ÖZEL HAYATI OLMAZ
Hıncal Abi anladı itirazımın mahiyetini "Gazeteci gelip 'İlişkiniz nedir?' diye sorarsa, onlar sevgilisi diye yazsa bile, ben hep 'Arkadaşım' derim. Ben resmen evlendiğim Holly'nin dışında yanımdaki hiçbir kadına arkadaşım dışında farklı bir laf etmedim. Bu yüzden bu güne kadar medyanın da hayatın da bu kadar içinde olmama rağmen Hıncal'ın hayatına giren kadınları kimse bilmez. Çünkü bunu titizlikle saklıyorum. Malum Türkiye'de bir liste meselesi vardır. O listeye birtakım kadınlar dahil edince maalesef erkek yüceltilir, kadın ise aşağılanır. Şimdi ben, yanımda taşıdığım bir kadının aşağılanmasına izin vereceğim öyle mi, bunu bir insan yapabilir mi?" dedi.
Konu tahmin ettiğim gibi çetrefilleşiyordu. Hasan Bey "Özel hayat genel hayattır, açık olacağız" diyordu, ki haklıydı. Hıncal Abi de kamusal alana biriyle çıkıyorsan olabilecek riskleri düşünerek hareket etmen gerek demeye getiriyordu. "Nedir özel olan o zaman?" diye sorup sohbetin ateşini biraz daha harlamak istedim.
Hıncal Abi "Özel hayat çok geniş bir kavram. Vakti zamanında Galatasaray-Monaco maçı için Monaco'ya gittik. atv benimle röportaj yapacak, Galatasaray'ı konuşacağız. Oteldeyiz meydana çıktık, güvenlik görevlisi geldi 'Burada çekim yapamazsınız' dedi. 'Neden?' dedik. Adam 'Burası Avrupa'nın en ilgi gören aşk ve kumar merkezi. Sen çekim yaparken arkadan insanlar geçecek. Onların özel yaşamını teşhir edemezsin' dedi. 'Tamam' dedik, otele döndük, lobide yapacağız çekimi. Otelin güvenliği geldi. 'Burası çok önemli bir otel, insanlar belki burada olduklarının bilinmesini istemiyorlar ama siz çekim yaparken tesadüf görünebilirler' dedi. Mecburen otel odasında yaptık çekimi. Özel yaşamın sınırı muğlak. Zaten Hasan Bülent'in sohbetin başında anlattığı mahkeme kararı da Monaco Prensesi Caroline ile gazeteciler arasındaki bir husumetin davalık olması sonucu verildi. Ama iki karar çıktı AİHM'den. Biri Caroline lehine diğeri gazeteciler lehine. Kararlar bize şunu söylüyor. Ünlülerin özel hayatı olmaz ama bu teleobjektiflerle ünlülerin yatak odasına kadar gireceksin anlamına da gelmiyor" dedi.
Hasan Bey: "Tabii ki öyle tele-objektiflerle, kişiyi mahrem alanı içinde çekmek doğru bir şey değil. O işte casusluğa giriyor zaten" diyerek araya girdi. Hıncal Abi de "Ama umumi bir yerde oturuyorsan öyle çekme kardeşim falan demek yok Hasancığım" dedi.
'ÇEKME' DEMEK ASLINDA 'ÇEK' DEMEK
Hasan Bey kahvesini yudumladı. Vücut dilinden meseleyi finalize edeceğini anladım. "Efendim" diye girdi söze: "Şimdi bugünkü dünyada ifşaat dönemini yaşıyoruz. İfşaat çirkin bir şeydir. Hıncal Abi'nin söyledikleri doğru şeyler, katılıyorum. Ama bu paparazzilerin yapmaya çalıştıkları da bir ifşaat ortamı yaratmaktır. Ha, paparazzilere tutulanlar böyle bir muhakemenin içinden geçmeyecek kadar, bu konuların arifi olmayan insanlar. Bu yüzden onlar da bu işlere çanak tutuyor. Yani paparazzilerin bir kabahati varsa, bu işlerin öznesi olan şahısların da elbette kabahati var. Ben yanıma bir kadın aldım, o meşhur ben meşhur, Etiler'e gidiyorum ama fotoğrafımı çekme diyorum. Şimdi bu durumun kendisi ifşai bir durumdur."
Hıncal Abi "Onlar da biliyor bunu Hasancığım. Ben ifşa ediyorum durumumuzu ama ünlü olduğum için etmemiş gibi görünmek istiyorum demeye çalışıyor. Çünkü bu ünlülüğün koşullarından biri... Yanındaki kadın 'Bak fotoğrafımızı çekiyorlar' dediği zaman, o ünlü de 'Çekme kardeşim' diyecek" dedi.
Hasan Bey "Zaten her kim elini kameraya doğru uzatıp 'Çekme kardeşim' diyorsa o çek kardeşim demek istiyor. Anladığım bu" dedi.
Şengül Hanım "Hocam çözmüşsünüz magazinin şifrelerini" diyerek patlattı espriyi.
İNSANLAR 'LIKE' TATMİNİ İLE YAŞIYOR
Vatandaş paparazziliği... Bu aslında yeni bir şeydi hayatımızda. Hıncal Abi'nin bir cümle ile bahsettiği meseleyi Şengül Hanım daha da eşelemek istiyordu. Bunun için "İnsanlar ünlülerin fotoğrafını, videosunu, çekip ya kendi sosyal medyasından paylaşıyor ya da gazeteye ve TV'lere gönderiyor" diyerek konuyu tekrar gündeme getirdi.
Hıncal Abi "Bütün haber kanalları her şeyi 'Çek bana gönder' diyor günümüzde. Çünkü herkesin elinde bir kamera, fotoğraf makinesi var. BBC bile altta bant geçiyor" diyerek bunun artık normal bir şey olduğunu anlattı.
Hasan Bey bu noktada devreye girdi: "Pek çok üniversitede bulundum yurtdışında. Gittiğiniz zaman size bir kitap verirler. O kampüste, üniversitede nasıl davranmanız gerektiğini anlatır. İşte odanızın kapısı açık olacak, masanız pencereye cepheli olacak şekilde duracak, sandalyeniz şöyle konulacak, hepsi yazar. Neden? Yarın bir kadın ya da bir erkek öğrenci çıkıp bana tacizde bulundu diye iftira atmasın diye. Çünkü öyle bir iddia olunca işte bu o kitaptaki kriterleri yerine getirip getirmediğine bakarlar. Emin olun BBC'de de bu görüntüler belli bir etik çerçevede kullanılıyordur. Gazete ve TV'lere gelen görüntüleri bunun için bir etik kurallar içerisinde kullanmanız gerekir" dedi.
Şengül Hanım "Mesela futbolcu Arda ile kız arkadaşının görüntüsünü bir vatandaş çekmiş. Ortalığa döküyor. Bir insanın bunu yapma motivasyonu nedir sizce?" diye sordu
Hıncal Abi "Like tatmini... Birçok insan günümüzde o like'larla yaşıyor. Fotoğrafı çekti, ertesi gün fotoğraf her yerde, o adamın aldığı tatmini bir düşün. 'Vay be ben çektim ben' diye tatmin oluyor. Bir de koyduysa sosyal medyasına aldıysa like'ları sen düşün ondaki tatmini. Resmen mastürbasyon yapıyor" dedi.
Hasan Bey "Yahu başkalarının hayatlarını ifşa etmeyi konuşuyoruz ama geldiğimiz noktada farkında olarak ya da olmayarak kendi hayatımızı ifşa etmiyor muyuz? Instagram, Twitter denilen nedir? Adam, kadın içtiği kahvenin fotoğrafını koyuyor. Bu en masumu. Derin internet denilen bir şey var, girip bakın orada neler neler var" diyerek ifşa kültürünün geldiği noktayı güzel özetledi.
Hıncal Abi gülerek "Ünlüler de kendi hayatını ifşa eder ama ertesi gün paparazzi fotoğrafını çekmek isteyince 'Çekme' der. Bir de böyle bir şey var. Yahu daha dün kendin ifşa ettin kendini. Nasıl olacak bu işler?" diyerek o şen kahkahasını attı.
Hasan Bey "Bu konuda kitap yazdım. Bu bir sosyal pornografidir. Ve dünya bu sosyal pornografiyi yaşıyor şu an. İstesek de istemesek de hepimiz bunun parçasıyız" dedi.
Şengül Hanım "Artık ünlüler, sosyal medya sayesinde medyaya ihtiyaç duymadan kendilerini ifade edebiliyor. Yani herkesin bir gazetesi var sanki. Hatta oradan birbirlerine mesaj bile gönderiyorlar, kimi zaman laf atıyorlar" dedi.
Hasan Bey "Dedikodu dünyanın en eski eğlencelerinden biridir belki de. İnsanlar sever dedikodu yapmayı. Ama bu ifşaat döneminde ünlüsü, ünsüzü herkes gazeteci gibi davranıyor. İşte o bahsettiğiniz hesaplar sayesinde dedikodu da kamusallaşıyor. İşte basın nedir, ne işe yarar gibi mevzular bu gibi noktalarda önem kazanıyor" dedi.