O, Orman ailesinin en büyük çocuğu, Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman'ın ablası Ümit Orman... Cömertliği, yardımseverliği ve mücadeleci yapısıyla tanınıyor. Kariyeri başarılarla dolu. Dışarıdan hayatı çok rahat görünüyor. Ama öyle değil... Çok badire atlattı Ümit Hanım
Trafik kazası geçirdi, vücudunda kırılmadık yer kalmadı. 15 kez ameliyat masasına yattı. Bu kez de kanser teşhisi konuldu. Üstelik annesinin kanser tedavisi sırasında. Mücadelesi ve yaşam sevinciyle kanseri de yendi. Her gün kemoterapiye götürdüğü annesiyle Bodrum'da yaşıyor
Ümit Orman... Cömertliği, yardımseverliğiyle tanınıyor. Aile şirketi Orsan'ın yurtdışında temsilciliğini yaptı. 35 yılı aşkın süre otomotiv sektörünün ilk kadın yöneticilerinden biri olarak birçok ülkede bulundu. Bugün de kendi adını verdiği butiğinin başında Ümit Orman. BJK Başkanı Fikret Orman'ın da ablası. Enerji dolu, üretken ve yaşam dolu yapısını daha ilk anda hissediyorsunuz. Ama kimi yaşadıklarıyla epey zor zamanlar da geçirmiş; 2003 yılında geçirdiği trafik kazasında vücudunda kırılmadık yer kalmamış, yüzü asfaltta ezilmiş, vücuduna 100'ü aşkın dikiş atılmış... 10'u kaza nedeniyle olmak üzere 15 kez ameliyat masasına yatmış. Ama tüm bunlar Ümit Orman'ı hayattan koparmamış. Aksine daha sıkı sarılmış hayata... Adının hakkını vermiş... Hatta kazadan sonra kendisini kişisel gelişime adamış. Hindistan, Brezilya gibi birçok ülkede eğitim görmüş, sertifikalar almış.
Bu kez de annesi Nuran Orman kanser tedavisi görürken kendisine de kanser teşhisi konulması Orman ailesine büyük bir darbe olmuş. Anne kız iki hafta arayla ameliyat olmuş. Ümit Orman'ın çok başında fark edilen kisti alındıktan sonra radyoterapi uygulanacakken kendisi Phuket'te bir sağlıklı yaşam merkezinin yolunu tutmuş.
Kesintisiz üç aylık bir bakım sürecinden sonra sağlıklı olarak Türkiye'ye döndü Ümit Orman. Bunu yakın dostlarıyla birlikte bir partiyle de kutladı. Ümit Orman kanseri yendi, şimdi annesinin kanserle olan mücadelesini destekliyor. Anne-kız bu ayları sakin ve temiz havası nedeniyle Bodrum'da geçiriyor. Ümit Orman annesinin tedavisiyle yakından ilgileniyor her gün kemoterapiye kendisi götürüyor. Orman'la Bodrum'da kendilerine ait otelde görüştük... Bizi Pkuhet'in rekli ve pomponlu giysi ve takılarıyla karşılayan Orman'dan yaşadıklarını, nasıl değiştiğini dinledik...
-
Anneniz tedavi görürken size de aynı teşhis konulması nasıl bir süreçti?
- Annemin kanser tedavisi sırasında bir gün doktorumuz Abdullah İğci "Kızım sen kendine hiç baktırıyor musun?" diye sordu. Ben de bu tür şeyleri sevmediğim için hayatım boyunca mamografi bile çektirmemiştim. "Sana da bakayım" dedi. Ve tespit edilen kistin kanser olduğu ortaya çıktı. Ancak çok küçük olduğu için daha başlangıç aşamasındaydı. Önce annemin sol göğsü alındı. İki hafta sonra da benim kistim. 12 Şubat'ta ben hastaneden çıktım. 18 Şubat'ta da doğum günümü kutladım. Annemle birlikte benim teşhisim aileye büyük bir darbe oldu. Babamızı dört sene önce kaybettiğimiz için annemizin başına böyle bir şey gelmesi hepimizi perişan etti. Annemin hastalığı benim travmam oldu. Baba da önemli ama anne daha başka bir şey; evin direği.
-
Anneniz de siz de meme kanseri oldunuz...
- Kızgınlık, öfke, mükemmeliyetçilik, fazla düşünme, geleceklerle ilgili planlar, kaygılar, eleştiriler, sevgide darbe alma... Tüm bunlar insanlarda olabiliyor. Özellikle kadınları çok düşünüyorum. Mesela aldatılan kadınlar. Çünkü hakikatten darbe yiyorlar. Birçoğu meme kanseri oluyor. Çünkü meme sevgiyi temsil ediyor. Sevgisiz kalan kadını, hemen memeden vurur. Çünkü meme annedir ve sevgiyi temsil eder. O nedenle sevgiden darbe aldığınızda memeye vurur. Tabii annem 55 yıllık eşini kaybetti. Birbirini çok seven bir karı kocaydı. Birbirine aşırı düşkünlerdi. Ben de birtakım şeylere üzülmüştüm, biraz da bağışıklık sistemimin çöktüğü bir dönemdi...
-
Kistin alınmasından sonra ne yaptınız?
- Radyoterapi uygun görüldü. Radyoterapi yerine Phuket'te bir sağlık yaşam merkezine gitmeyi tercih ettim.
- Neden Phuket ve orada nasıl bir süreç yaşadınız?
- Dünyanın çeşitli yerlerinden çoğunluğu kanser hastalarının geldiği özel bir merkeze gittim. Çok sayıda Türk de vardı. Her sabah 1.5 saatlik yürüyüşler yaptık. Düzenli hareket ve az yemenin katkısını gördüm. Epey kilo da verdim. İlk 21 gün green juice (ıspanak, pırasa, dere otu, maydanoz, pazı suyu) içtik. Yoga, meditasyon yaptık. Öğleden sonra klinikteydik. Gerekli vitaminleri serum yoluyla alıyorduk; bu da dört beş saat sürüyordu. Akşamüstü yine green juice'lar içiliyordu. Akşam saatlerinde ise kimi zaman lobide arkadaşlarla sohbet ediyorduk, kimi zaman da boyama derslerimiz oluyordu. Ama mütemadiyen resim yaptık. Port'la (göğüs kısmından açılan bir delik) serum verildiği için kablolarımız olurdu. Denize de haftasonları kablolar çıkarılınca girerdim. Bu süreçte proteinlerimizi kuruyemiş ve baklagillerden aldık. 21 günün sonunda normal yemeğe geçildi. Üç aylık süreçte hiç ilaç kullanmadım, şeker kesinlikle yoktu. Bağışıklığı güçlendirmeye yönelik bir süreçti.
- Sadece beslenmeye mi yönelikti bu süreç?
- Telefonlarımızı sadece akşam saatlerinde açardık ve de kişisel gelişimle ilgili bazı filmler izlerdik o kadar. Oje sürmedim, makyaj yapmadım. Doğaya teslim ettim kendimi. İnzivaya çekilme gibi de denilebilir. Ama en büyük artım olan dostlarıma ve bu kadar dostum olduğu için kendime teşekkür ediyorum. Akşamları telefonla beni hiç yalnız bırakmadılar. Çevrem çok. Akıl, fikir veririm çeşitli problemlerini çözerim. Hatta bir lakabım vardır; 'dertlere derman Ümit Orman' diye. Ama terzi kendi söküğünü dikemezmiş...
- Şimdi durumunuz nasıl?
- Gayet iyiyim. Eski alışkanlıklarımı bıraktım; arada bir sigara içerdim hepten bıraktım. Sık sık değil de beş saatte bir yemek yiyorum. Bir de evde pişen yemeğin, piştiği anda yenmesinin faydalı olduğunu daha net bir şekilde keşfettim. Özellikle yeni nesil kötü besleniyor. Günümüz kadınları daha güzel, bakımlı, hoş olmalıyım, genç ve fit görünmeliyim konusunda yarışma halinde. Bu yarışta güzel görünebilirler ama zihinsel ve ruhsal olarak kirleniyorlar. İnsanoğlu çok kirlendi. Bir kere zihinsel, bedensel kirlilik yaşıyoruz. Atmosfer ve hava kirliliği de yaşıyoruz. Kendinizi arındırmaya bakın. Nerede çokluk orada kirlilik. Evinizi dolaplarınızı fazla eşyadan arındırın. Öyle ki elbiseler birbirine bile değmesin. İhtiyacı olanlara verin, dağıtın. Lütfen insanlık için doğa için bir şey yapalım.
- Ruhsal temizlik dediniz... Hem bunun için hem genel olarak neler söylersiniz?
- Amerikalıların "Kendine iyi bak" lafı ilk başlarda toplumumuzda çok yadırganırdı. Ama çok doğru. Beden deyip geçmeyin; beden ruhunuzun anahtarıdır. Ruhta en ufak bir şey olduğu zaman anahtar kilidi açmıyor. O yüzden kendinizi sevin, barışık olun. Sizi üzebilecek durumları kişileri hissettiğiniz andan itibaren önlem alın ve geri çekilin. Hiçbir yere gidemiyorsanız bir odada kaldığınızda, bir saatinizi kendinize ayırın. Saçınızı tarayın, cildinize kremler sürün, güzel manzaralar ya da güzel filmler izleyin. Havası temiz, huzur hissedebilecekleri bir yerde teknolojiden uzak kafanızı dinleyerek içsel hesaplaşmalar yapmanız iyi gelecektir. Ancak parasal mevzulara fazla daldığımızdan madde içinde boğulmalar yaşanıyor aslında.
- Maddi durumunuz iyi diye mi bunları rahat söylüyorsunuz?
- Babamız Abdülkadir Orman çok ulvi bir insandı. "Parayla beslersem sizi kaybederim" derdi. Fikret'in bu kadar başarılı olması, ben iş hayatında 35 seneyi devirdim ki otomotiv sektöründe tek kadındım, kız kardeşim bütün para işlerinin başındadır. Mütevazılık yapmayacağım, üç çocuk yetiştirdi üçümüz de çok başarılı olduk. Bunun tek sebebi babam. Hiçbir zaman ailenin şımarık ve parayla konuşan çocukları olmadık. Zenginliğin içinde mütevazılıkla büyütüldük.
- Mütevazılıktan yanasınız yani...
- Her zaman. Ölümlü dünyada kimse kimseden üstün değil zenginlikmiş, fakirlikmiş, mevki, boy pos, yeşil mavi göz hiç önemli değil. Allah katında ayrım olmayacağı için... Hesaplarımızı orada vereceğiz. Burada insanları sevindirip güldürebiliyor muyuz, insanlara iyi davranabiliyor muyuz doğaya katkımız var mı, önemli bunlar... Doğa konusunda çok hassasım. Yeni nesile temiz bir doğa bırakmamız lazım. Para, miras boş şeyler.. Doğayı koruyalım ki yeni nesil bize dua etsin.
Çocuğum olsa diye üzülürdüm
- Çocukluğunuz mütevazılıkla geçmiş. Peki sizin çocuğunuz var mı?
- Evliliğim boyunca çocuğum olmadı. Arkasından çok da gitmedim. Meslek hayatım da buna elvermiyordu. Çok seyahat ediyordum. Bir zamanlar çok üzülüyordum çocuğum olsa diye. Nüfusuma geçirmedim ama cicianne diyen evlatlığım ve ablası var. Yanımda çalışan çiftin çocukları. Sekiz yıldır beraberiz.
- Tüm bunlardan sonra nasıl bir yaşam istiyorsunuz?
- İnanın o kadar gezdim, çok insanla tanıştım birçok şeyler yaşadım, 45'li yaşlarıma kadar ekstrem sporlar da dahil birçok şey yaptım, görmediğim ülke kalmadı. Dolayısıyla şunu da yapayım şunu da alayım gibi bir şeye hevesim yok. Tek hayalim mutlu olmak. Ailemle birlikte. Çünkü her şey insanla güzel. Mesela Phuket aşırı güzel ve muhteşem bir yer ama insan böyle bir yerde bile sıkılabiliyor. Yanınızda arkadaş dost istiyorsunuz.
Madde maneviyatı öldürüyor
- Bu üç aylık süreçten sonra yaşam tarzınızda değişiklik yaptınız mı?
- Ailem ve çevreme karşı maddi manevi çok vericiydim. Mesela aşırı koruma duygum vardı. Halbuki herkesin farklı bir kaderi var. Kendi kendime "Sen melek değilsin" dedim. Bana göre herkes çok iyi. Ailede adım Pollyanna'ydı. Pollynnacılığı da bıraktım. Çevremde adım ağaya çıkmıştı. "Ağanın eli tutulmaz" diyerek aşırı derecede bahşiş dağıtır, birisi kıyafetimi beğense ertesi gün hemen onu kendisine gönderirim, mantosu yok manto alırım, televizyonu yok televizyonumu o kişiye veririm. Bu durumlar karşısında kendimi çok sorumlu hissediyordum. Tüm bunlar bende aşırı derecede olduğu için bıraktım. Tanrıya orada söz verdim. Yine insanları olduğu gibi kabullenemez; bir insan nasıl bu kadar kötü ya da egoist ya da nankör olabilir diye düşünürdüm. Hatta bir insan nasıl bu kadar maddeci olabilir, bu kadar paraya tapabilir derdim. Ama şimdi insanlarla uğraşmayı bıraktım. Ama maddenin bu kadar artması maneviyatı da öldürüyor aslında.
- Nasıl yani?
- Maddi düşkünlük başlarsa maneviyat biter. Bu doğadan tükettiklerimize kadar her aşamada böyle. İnsanın nefes alacağı atmosferi bitirirseniz, kötülükler başlar. Evler eşyayla, dolaplar kılık kıyafet ve ayakkabıyla dolu. Ama gençler hâlâ "ne giyeceğim?" diyor. Biz öyle kültürden gelmedik. Zengin bir ailenin çocuğu olarak kolejlerde okudum. Ama babamın verdiği harçlıkla geçinmek durumundaydık. İngiltere'de okurken 25 pound harçlığım vardı. Harçlığımız bittiğinde devamı olmazdı. Onunla idare etmek durumundaydık.
Nuran Orman kızlarıyla birlikte.
Her gün kemoterapi var
- Annenizin durumu nasıl?
- İyi ama kemoterapi aldığı için çok halsiz kalıyor. Konuşmaya bile bazen hali olamayabiliyor.
- Burada Bodrum'da bir gününüz nasıl geçiyor?
- Annem sigara içilmesinden, insanların üstünün sigara kokmasından hiç haz etmediği için kemoterapiye her gün annemi ben götürüyorum. Dönüşte çiçek bahçelerine gidip güzel çiçekler seçiyoruz. Dönüşte de arkadaşlarımıza uğruyoruz; güzel sohbetlerimiz yemeklerimiz oluyor. Ya da Yalıkavak Marina'da bir yerde oturup çayımızı içiyoruz. Güzel ve keyifli şeyler yapmaya özen gösteriyoruz.