Yaşı 40 ve üzeri olan futbolseverlere İlyas Tüfekçi'yi anlatmaya gerek yok. Gençlere ise, Tüfekçi'nin lakabı 'Küçük Dev Adam' olan efsane bir futbolcu olduğunu hatırlatalım. Eski futbolcu, motor nerön (kas erimesi) hastalığıyla dört yıldır mücadele ediyor. Son bir yıldır yürüyemeyen, ellerini yüzde 50 kullanabilen Tüfekçi, 25 gün önce hastalığının akciğerlerine yayılmasıyla 12 gün yoğun bakımda kaldı. Bu süreçte solunum cihazına bağlandı. Hayatını artık bu makinayla sürdürecek. Solunum cihazına bağlanan bir aparatla da konuşabiliyor. Aparatla konuşmasında hiçbir sorun yok.
Tüfekçileri evlerinde ziyaret ettik. Odasına maskemizi takıp, galoşumuzu giyerek girdik. Sanki özel bir hastane odasındaydık. Tam teçhizatlı yatağı, yatağına uygun yemek masası, biri akülü iki tekerlekli sandalyesi, oksijen tüpleri ve solunum cihazı... En ufak bir detayı atlamamış kızı İlkin... Evi babası için en güvenli ve konforlu hale getirmiş. Odasının duvarlarını babasının eski eski fotoğrafları, madalya ve kupalarıyla süslemiş. Yatağın karşısına da rahatça maç izleyebilmesi için büyük ekran bir televizyon yerleştirmiş. Konuşma aparatının çıkarıldığı zamanlarda yazarak anlaşmalarını sağlayan harf tablosu bile var... Yatağın başucunda ise evdeki yardımcılara seslenmesi için bir de küçük çanı var İlyas Bey'in.
Baba kız Tüfekçiler el ele vererek hastalıkla yaşamayı öğrenmişler. İkisi de savaşçı. İlkin bir oyuncu. Hastane koridorları ile tiyatro sahnesi arasında mekik dokuyor. Önceliği babasının moral ve motivasyonunu en yüksekte tutmak. İlyas Tüfekçi ile yaklaşık 40 dakika kadar konuştuk. Sonrasında aparat çıkarıldı. İlkin hemen nabız ve oksijen durumunu ölçerek "Gayet iyi" dedi. İşte babakız Tüfekçilerle sohbetimiz...
İLYAS TÜFEKÇİ
Yürümek Allah'ın büyük bir nimeti
-
Başarılı bir futbol ve antrenörlük hayatının ardından bu hastalık... Tüm bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- 50 küsur yaşımda hâlâ halı sahada top oynuyordum. Yaşıtlarımdan çok daha iyi, çok daha fittim. Sigaram, alkolüm yoktu. Böyle bir hastalık aklımın ucundan geçmezdi. Demek ki kime ne zaman ne olacağı belli değil. İnsan başına geldiği zaman anlıyor bazı önemli değerleri, gerçekleri. Doktorumuz Ahmet Altunhalka da teşhise çok üzülmüştü. O gün şunu söyledim: "Allah'tan geliyor. Yapacak bir şey de yok, ağlamanın da sızlamanın da bir anlamı yok."
-
Teşhis anında aklınızdan neler geçti, neler hissettiniz?
- Çok şaşırdım. Çözümü olmayan daha da önemlisi kendi kendinize yetmediğiniz, bakıma muhtaç olduğunuz ciddi bir hastalık. Eski bir sporcu ve yerinde duramayan biri olarak eli kolu bağlı olmak, yürüyememek hiç kolay değil. Futbolu çok seven bir insanım. Fiziksel aktivitelerin üstü çizildiği zaman çok fazla bir şey kalmıyor geriye. Bugüne kadar yaptığım gibi bunları da normalmiş gibi karşılayıp hayata devam edeceğiz. Sporcuyken de sonuna kadar mücadeleci bir oyuncuydum. Hiçbir şekilde demoralize olmadım.
- Savaşçı yanınız yine önde yani...
- Gördüğünüz gibi hayata dört elle sarılıyorum. En büyük desteğim İlkin. O olmasa bu kadar inancım, gücüm olur muydu bilemem. İlkin'in varlığı, her şeyime koşturması beni daha da ateşliyor, zorluyor.
-
Şanslı bir babasınız o zaman...
- Kızımın değerini böyle kötü günde çok daha iyi anladım. Yoğun çalışıyor ama benim için her şeyi yapabiliyor. Elim ayağım, her şeyim. Derler ya, insanın kızı olmalı. Hakikaten öyle. Kız çocuğu kesinlikle farklı. Kızımla beraber el ele verdik bunun altından kalkmaya çalışıyoruz. Konuşuyor, sohbet ediyoruz. Varlığı yetiyor.
-
Futbol camiası ilgisini gösteriyor mu?
- Arayan da var aramayan da... Eski GS yöneticisi Levent Nazifoğlu birkaç kez aradı. En büyük desteği Mehmet Ali Aydınlar'dan gördüm. Rıza Çalımbay sıkça arayıp sorar.
-
Aramasını beklediğiniz kimler var?
- İsimlerini söylemem. Onlar kendilerini biliyor. En azından bir kez sormasını beklediğim insanlar var tabii. Ama kırgın değilim. Böyle bir hastalık pat diye ortaya çıktı. Bununla yaşıyorum. O nedenle kime ne zaman ne olacağı belli değil.
-
Kızınızla birlikte iki kişilik bir dünya mı kurdunuz?
- Tam öyle denemez. Facebook'u aktif kullanıyorum. Burada insanlar sahte değil. Dua eden, iyi dileklerini iletenlerin sayısı çok fazla. Adam beni hiç görmemiş ama tüm hayatımı takip etmiş, gerçekten seviyor. Ta Avusturalya, Kore, Moskova gibi dünyanın birçok yerinden sevgi mesajları alıyorum. Türkiye'den de akrabalığım, tanışıklığım yok ama adam "Ziyaret etmek istedim" diyerek ziyaretime geliyor.
-
Baba-kız yapı olarak birbirinize benziyor musunuz?
- İlkin, diziydi tiyatroydu derken yoğun işine rağmen öyle bir ayarlıyor ki her şeyi. Organize biri ve inanılmaz bir biçimde ciddiyetle koşturuyor... Çok çalışkan. İşine de çok bağlı. Ben de böyleydim.
-
Maçları izliyor musunuz?
- Hayatımın vazgeçilmezidir futbol. Ligleri, maçları aynı ciddiyetle takip ediyorum. Sadece cumartesi, pazar canlı 10 maç izliyorum. Benim jenerasyon Galatasaray'ı gerçekten sevgiyle tutar. GS, diyelim ki X bir oyuncuyu alıyor. O oyuncuyu onlar belki üç kez ben 13 kez seyretmişimdir. Bazı oyuncularda bana danışsalardı özellikle son iki yılın transferlerindeki bazı fiyaskolar yaşanmazdı... Bu kadar maç izlememe rağmen kimse tavsiye almıyor.
-
Bir mucize olsa ilk ne yapardınız?
- 24 saat yürürdüm. Sadece yürürdüm. Sağlıklıyken pek kıymeti bilinmiyor ama yürümek Allah'ın büyük bir nimeti.
1986-1987 sezonu Galatasaray formasıyla.
Taze çimin kokusunu özledim
- Dünya genelinde ve Türkiye'de beğendiğiniz futbolcular kimler?
- Messi'yi çok seviyorum. Biraz şımarık çıktı bizim Emre Mor, yetenekli. Sahadaki tutumu ve bazı huyları inşallah değişir. Beşiktaş gerçekten çok iyi oynuyor. Şampiyonluğu da hak ediyor. Salt yetenek tek başına çok çok fazla işe yaramıyor. Yeteneğinin yanında davranışları da önemli. Mesela Arda'yı çok seviyorum. Dünya futboluna açılmış, belki de tüm zamanların en iyi futbol takımında ve Messi'yle oynuyor. Buna rağmen son derece doğal. Arda gibi karakterler lazım.
- Stadyuma gitmeyi özlediniz mi ya da neleri özlediniz?
- Sabah antrenmanında taze çim kokusu olur. Futbolcular bilir bu kokuyu. Çimin kokusunu özledim. Bir de top oynamayı, maça gitmeyi özledim.
- Hangi dönem etkiledi sizi?
- Özellikle Almanya'da futbol oynamam, yurtdışındaki milyonlarca Türk insanının gururu olmam, onların da beni çok sevmesi... Dünyanın en iyi ligleri arasındaki Bundesliga'da iyi oynayarak gol kralı olarak Türkiye'yi temsil ettim. Üzüntülerimiz de olmuştur. Sevap da günah da benim.
İLKİN TÜFEKÇİ
Yoğun bakımda şırıngayla şalgam, kebap yedirdim
-
Kolay değil yaşadıklarınız...
- Her şeyi koordine etmek, en ince detayına kadar düşünmek kolay olmuyor tabii ki. Ultra yorgunluklara bedenen de ruhen de alışığız. İşin içine korku girdiği zaman başka bir şey oluyor. Gırtlağının delinmesi, makinaya bağlanması çok ürkütücü geliyordu ama hocamız bu duruma beni hazırlayarak, düzenimizi oturttuğumuz zaman -tabii ki Allah'ın verdiği ömür- uzun seneler onu koruyabileceğimi anlattı. Babam çok özel. Futboldaki gibi savaşçı ve inatçı. Bunları onda hâlâ görmesem belki ben de demoralize olacağım. Her yönüyle 10 numara adamın kızı olmak 10 numara. Önce Allah'a sonra babama daha sonra da doktorlara güveniyorum. Şu an yutabilmesi, aparatla konuşabilmesine şükür ediyoruz. Solunum makinemize, tekerlekli sandalyemize alışalım sonra daha önce yaptığımız gibi hava almaya, yemeğe gideriz.
-
Bütün kararları tek başınıza mı veriyorsunuz?
- Evet. Bu da acayip bir sorumluluk. Ama Allah gücünü veriyor. Yoğun bakımda bir saat görebiliyordum. Empati yaparak aklına bile gelmeyecek her şeyi yapıp o bir saatte kendisine anlatırdım. Yoğun bakımda bilinci açıktı. O nedenle kafası rahat olursa moralini yüksek tutabileceği fikriyle hareket ettim. Hastaneden çıkmadan bir gün önce de odasını düzenledim. Telefondan da görüntülü olarak yeni düzeni gösterdim. Babam güvenli ellerde olduğunu hissetmeli ki morali de yüksek olsun. Bir de yoğun bakımda şırıngayla şalgam kebap yedirdim.
-
Doktorlar bir şey demedi mi? Kebabı çok mu seviyor?
- Burundan beslendiği için 12 gün boyunca hiçbir şey yemedi. Aşırı kebap düşkünlüğü yoktu ama canı çekti. Doktorlar da izin verdi.
-
Şimdi normal yiyebiliyor mu?
- Yoğun bakım öncesinde, iki kaşık çorbada 90 dakika maç yapmış gibi nefes nefese kalıyor, su gibi terliyordu. Çok şükür yiyebiliyor şimdi. Yavaş yavaş ve özenle de olsa.
-
Psikolojinizi nasıl sağlam tutuyorsunuz?
- Aileme çok düşkünüm. Sağlıklı, refahta olmaları birinci sıradadır benim için. Babam bir gün "Bu hastalığın üstesinden gelebileceğim için Allah bana verdi " dedi. Bu babamın sınavı. Kızı olarak sorumluluğu almak zorundayım. Bunu yapmaktan başka çareniz yok. Başka bir lüksüm ya da bir B şıkkım yok.
-
Zorlandığınız, hiç "of" dediğiniz olmuyor mu?
- İlkin olmak, her şeyi dört dörtlük organize etmek, hiçbir şekilde en ufak detayı bile geçiştirmemektir. Çünkü bu küçük detaydan önemli bir şey doğabilir. Hastane sürecinde resmen hemşirecilik oynadım. Mesela elektrik kesintisi çok önemli... BEDAŞ'ın da böyle bir sistemi var; üniteye bağlı hastalar için başvuruda bulunduğunuz zaman elektrik kesintisi olmuyor... Bunu da hallettim. İnce detaylar önemli. Bu süreçte bir an İlkin olmaktan yoruldum. Ama kendimi şarj ettim ve devam ettim çok şükür.
-
Çevreniz destek oldu mu?
- Maddiyatı bir tarafa. Çok şükür kimseye bir şeye ihtiyacım var demiyorum . Ama "Nasılsın, bir şeye ihtiyacın var mı?" demek çok önemli. Ne mutlu ki güzel dostlar biriktirmişim. Tuba Büyüküstün bu süreçte her gün aradı, hiç yalnız bırakmadı. Yine Aslı Orcan, Özen Yula, İrem Sak, Damla Colbay da ilgilerini eksik etmedi.