Farklı bir hayran kitlesi var Sagopa Kajmer'in. Konserlerinde ortaya çıkan enerjiyi anlatırken sözcükler yetersiz kalıyor. Şarkılarını yazarken kelimelerle oynayıp öyle cümleler kuruyor ki, dinleyiciyi tam da istediği yerden, kalbinden vuruyor. Onun şarkılarını dinlemek uzun bir yolculuğa çıkmak gibi. O yolculuk sırasında ne düşüneceğiniz size kalmış. Hayatı, sokağı, dünyayı, sevgiyi, nefreti...
20 yıla yakın süredir yaptığı müzik tıpkı bir şarkısında dediği gibi tenhalarda haykırışlara dönüştü, sokağı özgürleştirdi. Son single'ı 366. Gün vesilesiyle bir araya geldiğimizde iç huzurunu sağlamış ama dünyanın gidişatı karşısında kaygılı bir müzisyen vardı karşımızda. Sorularımızı yanıtlarken yine sözcüklerle oynadı, düşündü, düşündürttü. Ve hiç bilmediğimiz yönlerini görmemize izin verdi.
- Hayranlarınız tarafından manifesto olarak görülen şarkı sözleriniz var. Yazmaya ne zaman başladınız?
- İlkokuldan beri kompozisyon ve şiire ilgim vardı. Bu bir yetenek mi bilemiyorum ama yazma isteği insanın içinden geliyor. Yazmanın tekniği yok. Saz çalmaya benzemiyor ki notaları olsun.
- Peki okumadan o kelimeler nasıl kağıda dökülüyor?
- Konuşmayı nasıl öğrendiysem yazmayı da öyle öğrenmek zorunda değilim. Yazma da öğretilir ama sen sadece "Ali topu at" yazarsan kendini geliştiremezsin. Okudukça gelişeceğini zannedersin, oysa ki yaşadıkça gelişirsin. Hayat tecrübesi önemli. Yazmak tecrübe gerektirir. Tecrübeler insana cümle kurdurur. Bütün renkleri size versem güzel bir resim yapacağınızın garantisini verebilir misiniz? Ayrıca sokak ağzının grameri yoktur. Hürdür. Ben devrik cümleler kuruyorum. Bunda özgürüm.
- Ama çok okuduğunuzu biliyoruz. Size hiç mi bir şey katmadı?
- Çok okumanın bana kattığı tek şey unutmak oldu. Okudum ve unuttum. Bir defter bulsanız benden anı kalmış, açsanız sayfalarını, Yunus zamanında bunları yazmış deseniz ve şimdi bana o satırları sorsanız, hatırlayamayabilirim.
- Peki sözcüklerle ilişkinizi nasıl tanımlarsınız?
- Ben çok irdelerim. Bazı duyguların kelime karşılığı olmamasına takıldım bu aralar...
- Ne gibi duygulardan bahsediyorsunuz?
- Mesela heyecan ve mutluluğu aynı anda anlatabilen bir kelime arıyorum, bulamıyorum. Ya da korku ve hüznü... Yatalak, felçli bir hasta görüyorsun. Bir yandan ölümden korkuyorsun bir yandan da hasta için hüzünleniyorsun. Bunu nasıl anlatabilirsin? Bunun derdindeyim. Kendimle yarış halindeyim. "Ruh halim ejderhaya kafa tutan bir atmaca" diye sözüm var. Ejderha ve atmaca. Küçük ve büyük, güçlü ve cılız. Birisinin ağzından ateş çıkıyor, diğerinin sadece pençesi var. Ama ikisi de ölümle ilgili...
NASILSIN? KÖTÜ DEĞİL!
- Hayatınız nasıldır? Siyah beyaz mı? Grilere yer var mıdır?
- Her renk vardır. Her rengi severim. Her şeyde bir mana olduğuna inanıyorum. Şarkılarımda da buna değiniyorum. Etrafa baktığımda gördüğüm en ufak şeyden ders alabiliyorum. Arılardan, karıncalardan, üşüyen köpeğin üzerine montunu örten adamdan. Ben her şeyi sokakta öğrendim. Şimdiki çocuklara üzülüyorum. Sokakta vakit geçiremiyorlar. Ekran karşısındalar. Bir kara kutu var hep önlerinde... Sokakları çok önemli buluyorum ama bu demek değil ki evimde otursam bunları öğrenemeyecektim. Hayatı bir şekilde tanıyorsun. İnsanlar sana tanıtıyor.
- Ama bakmak var, bir de görebilmek değil mi?
- Yaşamak acayip bir şey. Gençken evden kaçıp kulübe gidiyordum. Geri döndüğümde azarlanıyordum ama yine de yapıyordum. Kulübe küçüksün diye almazlar. Arka kapıdan girmeye çalışırsın rencide ederler. Sokağı tanımak böyle bir şey. Ne kadar rencide edilirsen o kadar tecrübe edinirsin. İncitilen insanların, sonraki hayatlarında çok büyük değişimler yaşadıklarını gördüm. Kırılan insanların bir daha kırılmamak için çok fazla sertleştiğini gördüm. O insanlardan biri de benimdir herhalde. Çok fazla kırılan, çok fazla sertleşir. Son 10-15 senedir hayatıma, yanıma çok fazla kişiyi yanaştırmıyorum. Çünkü artık ben eski ben değilim. İçimden "Seni kullanmalarına izin verme" gibi sözler geçiyor.
- Gelecekte nasıl hatırlanmak istersiniz?
- Güzel, iyi, hoş... Bir arkadaşım vardı, ne zaman ona "Nasılsın?" diye sorsam "Kötü değil" diye yanıt veriyordu. Hep de uyuz olurdum. Niye kötü değil diyorsun! Yıllar geçti, ne demek istediğini şimdi anlıyorum. İyi değilim, niye iyiyim diyeyim ki? Kötü de değilim, neden kötü diyeyim?.. Kötü değil! Sen benim iyi olmamı iste yeter.
BEN ÇOK KORKAĞIM
- Şu sıralar kimleri dinliyorsunuz?
- Yılın belli zamanları müzik dinleyemiyorum. Müzik dinlemek beni sıkıyor. Başka şeyler yapıyorum. Belgesel izliyorum. Ekstrem sporları seviyorum, o sporları yapanlar ilgimi çekiyor.
- Siz hiç denediniz mi?
- Ben çok korkağım. Paraşütle atlamayı çok isterim ama asla atlayamam. Sörf yapmayı da çok istiyorum ama denizden korkuyorum. Küçükken Jaws'ı izlemeyecektim. Piranha keza öyle. Her yaz denize gidiyorsun, aklında soru işareti: Girsek ki girmesek mi?..
- Nasıl bir hayat yaşıyorsunuz?
- Gayet sıradan bir hayatım var. Monoton. Doğanın içindeyim. Beni Amazon ormanlarına atsalar, orada yerliler gibi yaşarım. Çiçekler, ağaçlar benim için değerliler. Bunu da insanlar sayesinde anladım. İnsanlar her tarafı katlediyor ve katlettikleri şeyleri bizlere göstermekten de çekinmiyorlar. Amazonlar'ın yüzde 20'sini yaktılar. Oksijenin yüzde 10'u demek. Hayvanlara da işkence yapılıyor, görüyoruz.
- Bir çılgınlık dönemine mi denk geldik biz?
- Dünya hiçbir zaman iyi olmamış bence.
- Son birkaç yıl sanki daha zor geçmedi mi?
- Zor geçiyor. Fikir ayrılıkları var. Herkes kendi fikrinin doğru olduğuna inanıyor. Kimse 'benim sütüm kesik' demez. Ben herkesi dinlerim. Umursamadığınız bir adamda bile bir cümle buluyorsunuz, "Ya ne güzel dedi" diyorsunuz.
EVET, OLMASINI ÇOK İSTİYORUZ
- Eşiniz Kolera (gerçek adı Esen) ile uzun süredir birliktesiniz. Nedir sırrınız?
- Dost olmak. O benim dostum. Her şeyimi bilir. Ben de onun her şeyini bilirim
- Çok sohbet eder misiniz?
- Haddinden fazla. Sabahın ilk ışıklarına kadar konuştuğumuz çok olmuştur.
- Çocuk istiyor musunuz?
- Şu anda kendimizi işimizle kanıtlamamız gerekiyor. Bu süre içinde doğru hareket etmemiz gerekiyor. O nedenle sorunuza yanıtım: Hayır değil, evet olmasını çok istiyoruz! Bebeğimizin olmasını çok istiyoruz.
BİR BAKMIŞSIN OLMUŞSUN 100 NUMARA
- Rap müzik yapanlarda neden kaptan, lider olma iddiası var?
- Yaşla ilgili biraz da. Yaşınız ilerleyince bir numarayım demiyorsunuz. Bir numara olmak için kendini kanıtlaman gerekiyor. Seni insanlar bir numaraya taşıyacak. Bir numara Top10 listesi gibidir. Her hafta değişebilir. Senden daha iyisi gelir, bir bakarsın önce 10 numara, sonra 100 numara olmuşsun. 100 numara ne demek, kenef demek. Yani 1 numaradan 100 numaraya inebilirsin kısa sürede.
- Rap müziği yakından takip ediyor musunuz?
- Rap klibi görünce tıklayanlardan değilim. Kendi işime konsantre olmayı tercih ediyorum. Sagopa Kajmer kendi tarzını çıkarmasa meşhur olur muydu? Bu kadar rapçi Türkçe söz yazar mıydı? Ben Galiba'yı yapmasam şimdi insanlar kendilerinde güç bulup rap'e nakarat ekleyebilir miydi? Ben onların önünü açtığıma inanıyorum. 2010'dan sonra rapçi olduysan ve bu rap böyle olmaz diyorsan toysundur. Eğer 2000 civarlarında rapçi olduysan bu rap böyle olmaz diyorsan ahmaksındır çünkü kendini yalanlıyorsundur. Ama rap daha iyi olmalı diyorsan doğru yerdesin. Tıpkı benim gibi. Her şeyin iyi olmasını istiyorum.
- Çok zorluk çektiniz değil mi?
- 1998 jenerasyonuyuz, kimse rapçi değilken inanılmaz insanların eline düştük. Adımızı duyurmak için kendimizden çok ödün verdik. Rap'i bir yere getirmemize rağmen bizimle hâlâ alay ediyorlar. Hâlâ karşımıza geçip "yo yo" yapıyorlar. Rap bu değil ki. Ama ben söylerim. Bir siyaha 'nigga' dediğin zaman ağzını burnunu dağıtır. Ama kendisi söyler. Bunun gibi... Ben yaparım, ben "yo yo" diyebilirim. Rapçiler sert çocuklardır, dalga geçilmeye tahammül etmezler. Gerçek dinleyici zaten yapmaz. Bunun bir racon olduğunu bilir. Bizim raconumuz: Yo. Benim de değil, aslında Amerika'nın. Ben de "heyyy" derim. Konserlerimde "Bana sago de bana pa de", diyerek kendi adımı söyletiyorum. Çünkü benim adımı söylemekten mutlu oluyorlar. Kibriti çak, ateşi yak. Isınsın herkes.