Osmanlı İmparatorluğu'nun son sadrazamlarından, Mareşal Ahmet İzzet Paşa, Milli Mücadele'nin en sıcak günlerinde, Mustafa Kemal'e bir telgraf gönderir. Telgrafta "...siyasi olayları kılı kırk yararcasına değerlendirmiş olduğumu görmekle kendime, düşünce ve görüşlerime güvenim artmıştır" cümlesi yer alır.
Yıllar sonra Nutuk'ta bu cümle Ahmet İzzet Paşa'nın karşısına şöyle çıkar: "Ahmet İzzet Paşa, Yunan ordusunun Sakarya'dan ve en sonunda İzmir Körfezi'nden çekildiğini gördükten ve Lozan Barış Antlaşması metnini okuduktan sonra, acaba bana yazdığı 6 Temmuz 1921 tarihli telgrafındaki 'İddia buyurduğunuz gibi gaflet içinde bulunduğumu itiraf şöyle dursun, şimdiki gibi siyasi olayları kılı kırk yararcasına değerlendirmiş olduğumu görmekle kendime, düşünce ve görüşlerime güvenim artmıştır' cümlesini yeniden mırıldanmış mıdır? Ben, buna da ihtimal veririm!"
Yakın tarihimizin önemli ve tartışmalı kişiliklerinden biridir Ahmet İzzet Paşa. Osmanlı İmparatorluğu'nda Genelkurmay Başkanlığı yapmıştır. 1918'den sonra birkaç kez sadrazamlık yapıp hükümetler kurmuştur. Sadrazamlığı zamanında önemli olaylar da yaşanır. Mondoros Ateşkes Antlaşması onun hükümet başkanlığı yaptığı sırada imzalanır. Öte yandan Milli Mücadele yıllarında Anadolu'daki Kuvay-i Milliye hareketine sempati duyan ve Ankara'yla iyi ilişkiler kurmaya çalışan bir devlet adamıdır. Bir dönem Ankara'ya gidip Mustafa Kemal ile görüşür. Fakat saltanata bağlı bir paşadır... Osmanlı İmparatorluğu'nun son Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) olarak siyasi ve askeri hayatını noktalar ve cumhuriyet döneminde hatıratlarını yazdıktan sonra köşesine çekilir.
'BEN HEP UYARDIM AMA'
Lakin Ahmet İzzet Paşa, Osmanlı'nın yıkılma sürecinde devlette çok önemli görevler yapmış, ciddi sorumluluklar üstlenmiş olsa da tarihimizin unutmaya yüz tuttuğu bir isimdir aynı zamandı. Ondan bize kalan iki ciltlik Feryadım adlı hatıratı 25 yıl sonra gözden geçirilerek Timaş Yayınları tarafından yayımlanınca üzerine örtülen tarih tozu yeniden havalandı...
Yakın tarihimizin önemli ve tartışmalı kişiliği, iki ciltlik hatıratında, genel olarak her şeye rağmen Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının önüne geçilebileceği düşüncesini anlatıyor. Kritik olayların arifesinde yaptığı öngörülerinin hep doğru çıktığını, gerekli uyarıları yapmasına karşın yetkili mercilerin bu uyarıları pek dikkate almadığını anlatıyor.
Önemli siyasi ve askeri olayların öncesindeki öngörüleri konusunda özgüvenli bir paşadır Ahmet İzzet Paşa. 1924'te yazdığı hatıratına bakılacak olursa 1. Dünya Savaşı'na Osmanlı'nın girmemesi gerektiğini düşünenlerdendir. Enver Paşa'nın önderliğindeki İttihatçıların hırslarının Osmanlı'yı yıkıma götürdüğünü görenlerdendir. Mustafa Kemal önderliğinde Anadolu'da verilen Milli Mücadele'nin doğru bir hamle olduğunu sezenlerdendir. Peki gerektiği zaman devlet katında en yüksek mevkilerde olan Ahmet İzzet Paşa, neden öngörülerine uygun olarak kimi olayları, öngörülerine uygun bir şekilde yönlendirememişti? İşte Feryadım'da Ahmet İzzet Paşa'nın alttan alta tartıştığı da budur.
'KOMUTANLARIN KOMUTANIYDI'
İttihatçı olmamasına rağmen, Enver Paşa'nın davetiyle bir dönem Genelkurmay Başkanı olan, Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, İsmet İnönü gibi Milli Mücadele'nin en önemli komutanlarının 1. Dünya Savaşı sırasında komutanı olan Ahmet İzzet Paşa neden, Milli Mücadele'de ön safhada yer almadı?
Mustafa Kemal Nutuk'ta "Efendiler, Ahmet İzzet Paşa, ekmeği ve nimeti ile yetiştiği Türk milletinin içinde kalarak, ona en acı ve kara günlerinde hizmet etmeyi, Vahdettin'in hizmetinde olmaya tercih edememişti. (...) Efendiler, İzzet ve Salih Paşa'lar aylarca Ankara'da oturdular. Milli ilkelerimizi kabul etmek şartıyla, kendilerine milli hizmet ve görev vermeye hazırdık. Yanaşmadılar" der...
Yani Ahmet İzzet Paşa, takdir edilen askeri kişiliğine, devlet adamlığına rağmen tercihini saltanattan yana yaptığı için 'tarihin mağlup tarafında' kalan bir kişilik olarak değerlendirilir.
Askeri bilgisi, stratejik aklı ve görgüsü hep takdir gören Ahmet İzzet Paşa'nın, saltanatın kaldırılmasına, gönülden bağlı olduğu Osmanlı'nın son padişahı Vahdeddin'in Türkiye'den kaçmasına rağmen, ülkesini terk etmeyip Moda'daki evine çekilip yaşamını sürdürmesi saygıyla karşılanır.
Paşa da Feryadım hatıratında kendine şu soruyu sorar: Osmanlı Devleti'nin önde gelen ricaline ve özellikle bunlardan biri olan kendime yönelteceğim. Soru şu: "Deneyiminize, yaşınız ve başınıza, elinizdeki tarihi haklara rağmen nasıl olup da birkaç haris ve mütekebbir gence yenik düştünüz, büyük ve köklü bir müesseseyi bu hale getirdiniz?"
Cevabını da kendi verir: Tarih daima galibi yüceltir, mağlubu küçük düşürür. Ben kaderin sevkiyle, öteden beri siyasilerin dilinde 'hasta adam' unvanını alan bir devletin can çekiştiği günlerde hizmetine girmiş bulundum. Üstlendiğim büyük küçük askeri görevler, savaşlar ve siyaset badirelerinde galip ve başarılı olmuşken, son anlarda öğrenci ve yaverlerime yenildim. Hasta, benim ve arkadaşlarımın elinde bitti. Ben de kazandığım mertebeden düştüm. Bilmem sonrakiler bana ne diyecek?
Dahi ve hırslı
"... Mustafa Kemal Paşa'ya gönderdiğim tebrik ve teşekkür telgrafı çok övücü mahiyette olup, hakkında 'dâhi' kelimesi kullanılmıştı."
"Milli harekâtın başlatıcısı ve en ileri gelen lideri Mustafa Kemal Paşa'yla onun emrindeki birkaç kişinin mevki ve şan hırsı yüzünden kadim Osmanlı Devleti ve muazzam İslâm Hilâfeti söndü ve perişan olup gitti."
Rakiplerimin desiselerine üstün gelemedim
"Hilâfet ve hükümdarlık makamına duyduğum saygı ve itaatte kusuru hatıra getirmemekle birlikte, nabza göre şerbet verme sanatını bilmediğim için, hükümdarın keyfine göre, hele milletin çıkarına aykırı oldukça, dalkavukça hizmetten hem aciz ve beceriksiz, hem de böyle bir şeye tenezzül etmediğim ve nefret duyduğum için, rakiplerimin desiselerine üstün gelemedim."
Gittiği yere ölüm ve viranlık saçıyor!
"Koca Enver! Sağında ve solunda iki sorgu meleği yerine, sanki iki ölüm meleği kendisine arkadaş ve yardımcı! Her gittiği yere ölüm ve viranlık saçıyor!"
Milli kuvvetlere sevgi duyuyorum
"Ne inkâr edeyim, bütün Arabistan ve Rumeli'den başka, Küçük Asya'nın birkaç vilâyeti ve birçok sahillerinin düşman ayağı altında bulunduğu o geçiş döneminde, Anadolu'nun kalbinde yoktan var olan milli kuvvetlere şiddetli bir sevgi ve eğilim duyuyordum."