Bir rüzgârdır gelir geçer sanmıştım / Meğer başımda esen kasırgaymış sevgilim / Gönül oyunudur bunun izi kalmaz demiştim / Meğer içimde yanan bir volkanmış sevgilim... Nesrin Sipahi, segâh makamındaki bu eseri buğulu sesiyle taş plağa okuduğunda takvimler 1957'yi gösteriyordu. Odeon etiketiyle piyasaya sürülen bu plağı yüzlercesi izledi. 32 yıl hiç ara vermeden gazinolarda çalışan, bin 500'e yakın Türk Sanat Müziği şarkısına hayat veren Nesrin Sipahi, bugün 82 yaşında. Yıllardır sahneye adım atmıyor, konser vermiyor Sipahi. Daha doğrusu vermiyordu. Doğum günü vesilesiyle düzenlenen Nesrin Sipahi ile Alaturka konserinde genç şarkıcıları da yanına alıp dört şarkı seslendirdi. Müzikle ilgilenenlerin kaçırılmayacak bir an, tarihi bir geri dönüş diye bahsettiği gece vesilesiyle Sipahi'yi Nişantaşı'ndaki evinde ziyaret edip anılarla dolu bir sohbet gerçekleştirdik. Duvarlar eski fotoğraflar, gazino afişleri, çerçevelenmiş önemli evraklarla dolu. Bir de farklı büyüklüklerde çeşit çeşit kartal heykeliyle. Fotoğrafların sebebi malum, fakat kartalları merak ediyoruz. Sipahi konuşurken bile insanın içine huzur veren ses tonuyla anlatıyor: "Rahmetli eşim Aldemir Sipahi'nin babası Beşiktaş'ın kurucularından Miralay Hasan Cemal Sipahi. Aldemir de ölünceye kadar Beşiktaş Divan üyeliği yaptı. Fanatik Beşiktaşlıydı. Kartallar onlardan hatıra." Evin bir tanecik kedisinin adı da Beşiktaş sevgisi kaynaklı. Bembeyaz kedinin adı Beşik. Hal böyle olunca, Fenerbahçe'nin ilk resmi marşını okuma hikayesini sormadan edemiyorum. Önce kocaman bir kahkaha patlatıp ardından anlatıyor Nesrin Sipahi: "O dönem Fenerbahçe Kulübü Başkanı Emin Cankurtaran bir marş yazılmasını istemiş. Koyu bir Fenerbahçeli olan Fecri Ebcioğlu 'Ben yazarım' demiş. Aranjmanı da Şerif Yüzbaşıoğlu yaptı. Şerif Viva Espana'nın bestesinde ufak değişiklikler yapıp Fecri Ebcioğlu'nun sözleri oturttu. 1974 yılında Yaşa Fenerbahçe marşını plağa okudum. Ama eşimden izin alarak elbette. 'Bir tane de Beşiktaş'a yapacağız' diyerek ikna ettik ama olmadı." Fenerbahçeli şampiyon futbolcular Ziya, Datçu, Osman, Alpaslan, Yılmaz, Şükrü, Cemil ve teknik direktör Didi, Sipahi ile birlikte plağın kapağında yer alıyor. Peki stüdyoya girdiler mi diye soruyorum, yine gülerek anlatıyor: "Girdiler. Bir kere. O da fotoğraf çektirmeye. Plakçı Şoriz Bey bize stüdyoyu hazırlattı. Futbolcular geldiğinde hiç çalışmamışlardı. Hemen o gün orada şöyle bir prova yaptık. Kağıtları, sözleri ellerine verdik. Birlikte söyledik. Fakat, ertesi gün Şerif Yüzbaşıoğlu İstanbul Devlet Operası'nın korosunu getirdi. Onlarla tekrar söyledik. Plaktaki seslerinin futbolcuların olduğuna dair şakalar hep yapıldı. Kendi aralarında 'Bak bu benim sesim' diye dalga geçerlerdi. Ama elbette değildi."
BU BİR KAVUŞMA
Yakın dönemde kaybettiği eşi Aldemir Sipahi, onun en büyük destekçisiydi. Oğulları Emre ve Candemir ise, tutunduğu dallar. Sipahi sohbetimiz boyunca eski günleri özlemle anıyor. Bugünkü sanat ortamı hakkında üzülerek konuşuyor: "Ankara ve İstanbul radyoları o dönem için konservatuvar gibiydi. Bugün yetenek var fakat bu seslerin kendilerini gösterecekleri zemin yok. Şimdilerde ne radyo kaldı, ne de büyük bestekarlar. Zamanın ruhu değişti, hayatın akışı farklılaştı." 25 yıl sonra yeniden sahneye çıkmanın ona neler hissettirdiğini sorduğumda "Tarifsiz bir heyecan" diye söze başlıyor Sipahi: "İlk defa konser verecekmişim, sanki her şeye yeniden başlıyormuşum gibi hissettim. Uzun zaman bekledikten sonra gerçekleşen bir kavuşma."
Kostümlerime yırtmaç açtırmazdım
Sahneye istemeye istemeye çıkan Nesrin Sipahi tam 32 yıl gazinolarda çalışmış. Şartlar zorlu, hele bir kadın için daha da zorlu. "Ailemi her zaman sanatımın önüne koydum" diyen Nesrin Sipahi zor gazino yıllarını ona her zaman destek olan eşi Aldemir Bey ve mazbutluğu sayesinde aştığını anlatıyor: "Sanatımı, en iyi sazcılarla, en iyi şekilde icra etmeye çalıştım. Kıyafetlerime de elbette özen gösterirdim. Ama kostümlerime asla yırtmaç açtırmazdım. Hiçbir zaman açık giyinmedim, dekoltem hep dozundaydı. Aile yaşantımla örnek olmaya çalıştım. Önplana hep ailemi koydum. Hiçbir zaman şaşaalı bir hayat da istemedim."
Endülüs'te Raks'ı söyledim, olay oldu
Kadın sesleri arasında Zeki Müren'le karşılaştırılan yegâne isim Nesrin Sipahi. Aralarında bir husumet olup olmadığı da yılların muamması. "Husumet değil de sürtüşme" diyor Sipahi: "Eski Taksim Belediye Gazinosu'nda Zeki Müren'in alt kadrosunda çalışmaya başladım. Karşısında iş yapan bir rakibi vardı. O yüzden kendisiyle aynı parayı verdirtip, alt kadrosuna aldırmıştı beni. Birlikte çalışmaya başladığımız gün, kulise bir liste astı. O listedeki 45 şarkıyı okumamı istemedi. Piyasada dönen, hit olan 45 şarkıyı okumam yasaklanınca, ne yapacağımı şaşırdım. Çünkü geriye bir şey kalmamıştı. Bunun üzerine ben de çıkıp Endülüs'te Raks'ı söyledim. Onun söyleyemediği bir şarkıyı seçmiştim, çok kızmıştı."
Ödüllerle evimi kurdum
Satış rekorları kıran plaklara imza atan Nesrin Sipahi kariyerinde sayısız ödül de kazandı. Ancak ödüller düşündüğümüzden çok farklı şekilde verilirmiş o yıllarda. Sipahi evin beyaz eşyalarını hatta piyano gibi bugün bile evinin baş köşesinde duran kıymetli parçaları ödüller sayesinde almış: "Plaklar sattıkça ödüller verilirdi. Altın plak dediğin, üzerine altın yaldız sürmüşler, bir süre sonra kararan bir şey. Ben onun yerine ödül olarak bir televizyon almıştım. Daha o sıralarda televizyon yaygın bir şey değil, benim televizyonum oldu. Dil Şâd Olacak Diye yine çok satan plaklarımdan olmuştu, onun ödülü olarak da buzdolabı almıştım. Böyle böyle beyaz eşya, piyano, org almışlığım var. Veda Busesi için de beyaz eşya göndermişlerdi. Ödüllerim sayesinde evimi düzdüm."
Sinemaya tövbe ettim
O dönemin yıldızlarından farklı olarak Nesrin Sipahi sadece bir filmde oynamış. 1965'te çekilen, Tamer Yiğit ile başrolde oynadığı Kalbimdeki Serseri, Sipahi'nin ilk ve tek filmi. Hem sevgili rolü oynamanın zorluğu hem de eşinin kıskançlığı bu maceranın kısa sürmesine neden olmuş: "Bir film yaptım, ona da pişman oldum. Tamer Yiğit'le oynuyorduk. Sevgiliyiz, yönetmen 'Sarılın!' diyor, benim kalbim duracak gibi. Aldemir yanımda, soluğunu duyuyorum... Sonrasında film teklifi geldi , 'Eksik kalsın' dedim! Gerçi fena oynamamışım. Ama tövbe etmiştim."