Son yıllarda sosyal medya araçlarının kullanımının da yaygınlaşmasıyla bir 'söylenme kültürü' kuşattı hayatlarımızı. Herkes her şeyden şikayetçi... Ama bilgisayar ekranı başında, oturduğu yerden kalkmadan... Solo çalışmalar da yapan Manga grubunun solisti Ferman Akgül'ün son şarkısı Dırdır, tam da bu durumu anlatıyor: "Bir bir çıksın hayatından/ Zehrini aldırmış yılanlar/Kibirden kudurmuş sofralar/Faili meçhul yalanlar.../Dırdır ede ede yanmış o kafalar..." Geçen ay piyasaya sürülen Dırdır birçoğumuzun hislerine tercüman olmakla kalmayıp müzik dünyasına yeni bir isim kazandırmış gibi de görünüyor. Şarkıda Ferman'a eşlik eden sürpriz isim, Beşiktaş'ın efsanevi golcüsü Pascal Nouma. Şarkıda kendi bölümünü Fransızca olarak söyleyen Pascal'ın ilk müzisyenlik sınavından başarıyla geçtiğini söylemek yanlış olmaz. İkiliyle hem Dırdır'ı konuşmak hem de dostluklarının ayrıntılarını öğrenmek için bir araya geldik. Sohbetimiz sırasında söz elbette Türkiye'de son dönemde yaşananlara da geldi...
- Nasıl oldu da bir araya geldiniz?
- Ferman: Bizi Pascal'ın menajeri Murat Doker tanıştırdı. O dönem bir proje için Manga'nın stüdyosunda bir araya geldik. Proje iptal oldu ama biz aynı yerde oturduğumuz için Pascal'la bağlantıyı hiç koparmadık. Görüştük, sürekli müzik dinledik. Aklımızda hep bir şeyler yapmak vardı ama acele etmedik. Doğru zamanın gelmesini bekledik.
- Arkadaş olmanız bizi şaşırttı. Ferman, sen sakin birisin, Pascal ise daha dışa dönük görünüyor...
- Pascal: Ben de sakinim. Bak, kedi gibiyim... Eskiden değil, ama şimdi sakinim.
- Kedi gibi olmanızda Ferman'ın bir etkisi oldu mu?
- Pascal: Tabii ki. Biz beraber daha sakiniz.
- Şarkı nasıl ortaya çıktı?
- F: Evde küçük bir stüdyom var. Pascal'la orada vakit geçirmeye başladık. Aslında bundan sonrasını Pascal daha güzel anlatıyor.
- P: Ferman aradı. "Elimde bir melodi var, ama sözleri henüz yazmadım. Ne söyleyebilirsin düşünsene" dedi. Ben de "Tabii ki, tabii ki" dedim ama bir şey düşünmedim. Sonra stüdyoya girdik. Bu kez mikrofona bir şeyler söylememi istedi. Yüzüne baktım ve çıldırdığını düşündüm. Sonuçta profesyonel bir müzisyen değilim. Israr edince Fransızca "Anne seni çok özledim, çocuklarımı çok özledim" gibi cümleler söylemeye başladım. Ferman "Harika, çok güzel" deyince "Ne söylediğimi anladın mı?" diye sordum. "Hayır" yanıtını verince neler söylediğimi anlattım. "Olsun yine de kulağa güzel geliyordu" dedi.
SEVMEDİĞİM İNSANLA KONUŞMAM
- Peki şarkının gerçek sözleri nasıl yazıldı?
- F: Ortada bir fikir vardı. Son yıllarda herkes çok söyleniyor. Üstelik 100 kişi söyleniyorsa bunun 90'ı hiçbir şey yapmıyor. Gittiğim her yerde sürekli şu kötü, bu kötü, ülke şöyle, ülke böyle denmesinden çok yoruldum. İşte bu dırdır, şarkıda dediğim gibi kocakarı dırdırı... Nereye gidersek gidelim kahvede oturup sabahtan akşama kadar konuşuyormuş gibi bir halimiz var.
- Pascal'ın bölümü...
- F: Pascal'ın bölümü İstanbul'dan İskender Paydaş'ın stüdyosuna gitmek için bindiğimiz Bodrum uçağında şekillendi. Biz sözler üzerinde konuşurken yine bahsettiğim durumlar yaşanmaya başladı. Biri "Uçak niye hâlâ kalkmadı?" diye söylenmeye başladı. Aynı anda bir İngiliz çift müziğin sesinin çok yüksek olduğundan yakınıyordu. "Bak" dedim, "Şarkıda anlatmak istediğim tam da bu."
- P: Bir de şöyle bir durum var. İnsanın elbette birçok arkadaşı oluyor. Kimileri var birlikteyken "Tatlım benim, canımsın" deyip, arkanızdan "Bu adamı hiç sevmiyorum" diyorlar. Bu şekilde davranmaktan insan nasıl bir zevk alır anlayamıyorum. Dürüst davranmalarını engelleyen nedir bilmiyorum. Eğer birini sevmiyorsam yüzüne karşı onu sevmediğimi söylerim. Ve o insanla bir daha asla konuşmam. Bu yüzden şarkıda "Çevremde çok arkadaşım var ama, çoğu çakma" diyorum.
- Şarkıya tepkiler nasıl?
- F: Benden hiç beklenmeyen tarzda bir şarkı Dırdır. Daha önce yaptıklarıma benzemiyor. Birçok kişi aynı tepkiyi gösterdi: "Ne yaptın sen! Ama iyi olmuş" Bu da beni mutlu etti. Pascal'la bizim bir araya gelebileceğimizi de kimse tahmin etmezdi. Şarkı ortaya çıkarken heyecan duyduk, çok eğlendik.
- Bu birlikteliğin devamı gelir mi?
- F: Başka şeyler de yapacağız. Pascal çok istiyor. Belki bir hiphop, gangsta rap tarzı bir çalışma olabilir. Belki de ben Fransızca söylerim bu kez...
- Futboldan sonra şarkı söylemeyi sevdiniz mi?
- P: Hem stüdyo hem de sahne çok stresli. Şarkıyı sahnede söylerken heyecandan sözlerini unuttuğum oluyor. Ferman "Unutma" diyor, "Tamam, tamam konsantre olmalıyım" diyerek sakinleşmeye çalışıyorum.
- F: Ama Pascal stüdyoda acayip disiplinli.
- Sahada olmak mı zor, sahnede olmak mı?
- P: Sahnede olmak elbette. Kendinin sahada olduğunu düşün, ben de tribünde olayım. Beni görüyor musun, hayır. Ama sahnedeyken herkesin yüzünü görüyorsun. Sahadayken sana küfür edenleri duymuyorsun, görmüyorsun. Ama sahnede şarkını beğenmediklerini yüzlerinden anlıyorsun.
- Bu ikili müzik dışında başka neyi çok güzel yapar?
- F: Film yaparız.
- P: Evet, neden olmasın!
- Pascal siz iyi bir oyuncusunuz. Takım: Mahalle Aşkına filminde gördüğümüz kadarıyla...
- P: Ama çok çalıştım. Bir işe başladığımda asla pes etmem. Çekimler sırasında sette repliklerime saatlerce çalıştım. Okula gittim.
DÜRÜST, ÇALIŞKAN BİR DOST
- Her zaman böyle çalışkan mısınız?
- P: Her zaman. Futbol da dahil her alanda... Beşiktaş'a geldiğimde Fransa'ya benim nasıl biri olduğumu sormuşlar. Onlar da "Pascal kulübe gider, içer, kavgacıdır" demişler. Bana hazırlanan sözleşmenin bir sayfası sadece cezalarla ilgiliydi. Geç kalırsa şu kadar, şunu yaparsa bu kadar gibi... Hepsine "Tamam" dedim ve ekledim "Sanırım sizin bana para vermeniz gerekiyor." "Niye?" diye sordular. "Çünkü ben de sözleşmeme madde ekliyorum. Eğer her ayın başında vereceğiniz parayı geciktirirseniz yüzde 10 fazla ödeyeceksiniz." Ve ödeyen gerçekten onlar oldu. Teşekkürler Beşiktaş. Her zaman antrenmana ilk başlayan oldum. Her zaman en son bitiren bendim. Gollerimi attım. "Siz bana saygı göstermezseniz ben de size göstermem" mesajıydı verdiğim...
- Ferman, Pascal'ı hiç tanımayan birine nasıl anlatırsın?
- F: Bir kere çok dürüst, çok içten. Güven verici. Acayip disiplinli. Çalışmayı çok seviyor. Çok sadık, dost. Çok eğlenceli. Vakit geçirmesi çok keyifli. Onunla yakın zamanda Bodrum, Şereflikoçhisar, Tuz Gölü'nü kapsayan bir seyahat gerçekleştirdik. Aslında arkadaşla seyahat etmek çok kolay değildir.
- P: İnsan arkadaşını tatilde tanır, derler. Türkiye'ye geldiğimden beri elbette arkadaşlarım oldu ama iş hayatımda üç önemli insan oldu. Menajerim Murat, Acun (Ilıcalı) ve Ferman. Üstelik hepsi farklı karakterlere, yaşantılara sahip. Ama üçü de bana huzur veriyor. Onlarla birlikteyken her gün yeni bir şeyler öğreniyorum.
- F: İkimiz de çok duygusalız. Değer verdiğimiz şeyler çok benzer. Onun çocuklarına olan sevgisi, benim oğluma, aileme olan sevgim. Dışarıda birine bir şey olduğunda Pascal yerinde duramıyor, içi gidiyor. Katı yürekli değiliz.
PASCAL NOUMA :
ŞEYTANİ TARAFIMLA BARIŞ İMZALAMALIYIM
Uzun yıllar Beşiktaş'ta futbol oynayan Pascal, hâlâ taraftarlar tarafından çok seviliyor. Pascal da Türkiye'yi seviyor. Futbolu bıraktığı halde Türkiye'den kopamıyor. - Beşiktaş'a teknik direktör olarak dönebilir misiniz?
- P: İnşallah. Üç-dört sene sonra olabilir. Teknik direktör olmak için daha gencim. Şeytani tarafımla henüz barış anlaşması imzalamadım. Teknik direktör olabilmek için iç huzurunuzu sağlamalısınız. Sadece meleğinizle çalışmalısınız.
- Türkiye'de çok seviliyorsun değil mi?
- F: Pascal'la ilk kez yarı iş yarı tatil için dört, beş gün birlikte vakit geçirdik. Ve ben Pascal'ın çok zorlandığı anlara tanık oldum. Herkes çok seviyor, çok popüler. Ama insanlar bir süre sonra kabalaşıyor. O elinden geldiğince nazik olmaya çalışıyor ama bir noktadan sonra iş çığırından çıkıyor. Havalimanında bir adam geliyor, fotoğraf çektiriyor, 10 dakika konuşuyor. Sonra duruyor tekrar konuşmaya başlıyor. Sonunda Pascal uygun bir dille tamam, bu kadar yeter dediğinde bir anda hakaretler başlıyor... Sem kimsinler, ülkene dönler...
- P: Benim sorunum şu. Eskiden agresiftim, şimdi de öyleyim ama içimde tutuyorum. Bir omuzumda melek, diğer omuzumda şeytan var. Bu tür durumlarla karşılaştığımda melek korkuyor, diğeri bastırıyor. Ferman bu durumlarda neler yaşanabileceğini bildiğinden yüzümün değiştiğini gördüğü an beni oradan uzaklaştırıyor. Bunları yaşamak beni yaralıyor.
Dünya darbe girişiminin ne kadar ciddi olduğunu anlamıyor
- Ortak noktalarınızdan biri de Türkiye'ye olan sevginiz.
Türk halkı da sizi seviyor. Peki Türk halkının kalbine giden yol nereden geçiyor?
- P: Doğalım, gerçeğim. İnsanların kalpleriyle oynamayı sevmiyorum.
İnandığım insanlara kalbimi sonuna kadar açıyorum.
İnsanlar bazen çok fazla konuşuyor. Survivor'dayken adada yapacak bir şey yoktu. Herkes hayatı hakkında konuşuyordu.
Ben de elbette konuşuyordum ama sadece çocuklarım hakkında.
Eşim hakkında konuşmuyordum örneğin. Çünkü insanlar bunları sonradan kullanıyordu. Her zaman kendinize saklamanız gereken sırlarınız olmalı.
- F: Bence gülmeyi seven bir ülkeyiz. Espri kültürümüz, fıkralarımız, hikayelerimiz çok komik ama zaman zaman bunu unutuyoruz. Samimi olarak gülen, kahkahasını gizlemeyen insanları seviyoruz. Kendimizi daha da açıyoruz.
- 15 Temmuz darbe girişimi sırasında İstanbul'da mıydınız?
- F: Kuşadası'nda konserdeydim. Benim için çok zordu çünkü eşim ve oğlum İstanbul'daydı. Eşim Bettina Danimarkalı.
Hayatında böyle bir şey yaşamamış. "Bankadan para çek" diyorum, "Niye?" diye soruyor. Evde misafirimiz var Danimarka'dan.
Ona da durumu anlatmaya çalışıyoruz. Ama şanslıydım ertesi gün uçağım iptal olmadı ve eve döndüm. Misafirimize ciddi bir durumla karşı karşıya olduğumuzu, onların sorumluluğunu alamayacağımı ve gitmesi gerektiğini söyledim. Anlattıklarım ona şaka gibi geliyordu. Zaten bütün dünya hâlâ nasıl ciddi bir olayla karşı karşıya kaldığımızı anlamıyor. Bir oyun sanıyorlar.
- P: Benim de çocuklarım buradaydı. Antalya'daydık. Ertesi gün İstanbul'a geldik ve onları Fransa'ya geri götürmek zorunda kaldım. Çünkü ben burada ölebilirim, ama onlar için bunu istemedim... Aslında sadece Türkiye değil, her yerde bombalar patlıyor. Dünyanın hiçbir yeri güvenli değil.
- Gelecekle ilgili ne düşünüyorsunuz?
- F: Ben umutla bakıyorum. Aslında ben hep umutluydum ama ilk defa bu kadar çok umutluyum. Neyin ne olduğunu anlamaya başladık. Bundan sonra her şey iyi olacak.
- P: Bu ülkeyi çok seviyorum. Burada ölebilirim. Ama hayatımı günü gününe yaşıyorum. Yarın ne yapacağımı bilmiyorum.
Bir sonraki gün de... Onu bırakın üç gün önce ne yaptığımı bile hatırlamıyorum. Ama iki gün önceyi biliyorum.
- İki gün önce neden önemliydi?
- P: Bodrum'daydım. Kumsaldaydım. Yanımda da sevdiğim biri vardı.
- F: Yeni bir başlangıç.
- P: Ve çok mutluyum.
FERMAN AKGÜL EŞİM DE TÜRKİYE AŞIĞI
Ferman Akgül, evli ve bir erkek çocuk babası. Yedi yıldır Türkiye'de yaşayan eşi Bettina aslen Danimarkalı.
- Eşiniz Bettina basketbolla ilişkili bir işte çalışıyor değil mi?
- Bettina uzun yıllardır basketbol federasyonu ile çalışıyor. Şimdi çok önemli bir danışmanlık pozisyonunda. Ülkesinde hukuk ve spor işletmesi okumuş. Buraya yedi yıl önce gelip sıfırdan başlamış. O dönem İstanbul'u tercih ediyor çünkü basketbolda en iyinin Türkiye olduğunu düşünüyor.
"En iyi lig, en iyi federasyon bizde" diyor.
Bütün birikimini buna adamış durumda.
Eurobasket için çok heyecanlanıyor.
O da Pascal gibi Türkiye âşığı. Türkiye'yi daha iyi nasıl tanıtırız konusuna kafa yoruyor.
Darbe girişiminden sonra bir kez bile "Gidelim! demedi. Varşova'da, Bulgaristan'da, Danimarka'da evimiz var. Hemen gidebilirdik.
Ama o "Burayı seviyoruz burası da bizim vatanımız" diyor.
- Çocuk sevgisi bambaşkaymış değil mi?
- Hâlâ anlamaya çalışıyorum. Konuşmuyor daha, bir konuşsa... Ama bizim şarkıyı Aaron'la çok test ettim. Ritmini, tonunu ayarlarken... Bebeklerin kulağı yetişkinlerden çok daha iyi şekilde iyi melodileri yakalayabiliyor. Benim sevmediğimi o da sevmiyor. Mutlak bir güzellik varsa onlar bunu yakalayabiliyor. Metronomu artırıyorum dans etmiyor, düşürüyorum dans etmeye başlıyor.
Pascal'ın kızı, oğlu da öyle. Bu iyi bir işaret.