"Sinemanın
ötekisiyim" diyen İsmail Güneş, çok uzun yıllar aktif biçimde sinemayla uğraşsa da, filmler çekse de hakkı teslim edilmiş bir yönetmen değil. Ama o doğru bildiği yolda inatla yürümeye devam ediyor. Bugüne kadar toplumsal içerikli pek çok film çekti. 12 Eylül'ün işkence tezgahından geçen bir genci de, kadın cinayetlerine kurban giden bir kızı da, imam hatip mezunu bir gencin yaşadıklarını da anlattı. Şimdi de sırada Ermeni meselesi var. Geçen yıl çekimleri tamamlanan, 20 milyon TL'lik bütçesiyle sezonun iddialı filmlerinden olan Kervan 1915, 7 Ekim'de vizyona girecek. Güneş, genel olarak festivallere filmlerini gönderen bir yönetmen. Ama şimdiye kadar ki gözlemleri ve festivallerin son zamanlardaki kararları sonrasında o da Kervan 1915'i festivallere göndermeme kararı almış. Hem filmi hem de bu kararını konuşmak için buluştuğumuz zaman söz Kervan 1915'i vefat etmeden önce izleyip çok beğenen Erol Olçok'tan, 15 Temmuz darbe girişimden ve FETÖ'den açıldı. Meğer Güneş de FETÖ mağduruymuş. Muhafazakar dünyanın önemli yönetmenlerinden biriyle FETÖ niye uğraşır demeyin, İsmail Güneş'i sözlerine kulak verin!
- FETÖ sizi ne zaman ve nasıl hedef aldı?
- Bu yapı beni 2000'lerin başından beri cezalandırıyor. Fethullah Gülen henüz ABD'ye gitmemiş. Sanatçılarla aşırı derecede ilgilendikleri bir dönem. İzmir'de Yamanlar Koleji'ne bir iftara çağrıldık. Çok ısrarcı oldular. Kalktık bir gurup sanatçı gittik. Kolejin önüne gelince, ben önden iftarın verileceği terasa doğru yürüdüm. Merdivenlerin bittiği yerde solda bir sahanlık gibi bir yer vardı. İpler gerilmiş, ipte de donlar, fanilalar asılmış. Şaşırdım tabii. Bir imaj yaratılıyor, bakın kendi donunu, fanilasını yıkıyor diye. Bizim kültürümüzde aslında böyle bir şey yok. Misafir geleceğini bile bile böyle çamaşır mı bırakılır ortalıkta. O zaman içime bir şüphe düştü. Sonra bir bağırtı çağırtı duydum. Biri avaz avaz bağırıyor, sinkafsız ama duyabileceğin en galiz küfürler ediyor. Bir odada, kapı hafif açık ve Fethullah Gülen üç-beş genç çocuğu haşlıyor. Bendeki duygu şu oldu: Bu adam amma da artistmiş. Ağlıyor ama başka da bir yüzü var. Ben bu tanıklığımı birkaç sohbette anlattım. Sonra cezalar başladı.
YAZICIOĞLU İZLEYİNCE ŞOK OLMUŞ
- Nasıl cezalar?
- Mesela benim TRT ile 90'larda bir kavgam
oldu. 2002'de Ak Parti iktidara geldi. Beni kavga
ettiğim dönem alkışlayanlar bana TRT'de
ambargo koydular. TRT Genel Müdürü İbrahim
Şahin arkadaşım. İş yaptırmak istiyor, alt kademedeki
FETÖ'cüler engel oluyor. Tabii o zaman
anlamlandıramıyorsunuz. Ben de TRT, kavgamız
nedeniyle beni cezalandırıyor
diye düşünüyorum.
Ama bu FETÖ'nün
kestiği bir cezaymış. Tabii
bu cezalardan sadece biri!
- Başka neler geldi başınıza?
- Zararına bir araba satmıştım
vakti zamanında,
sonra bana çok büyük bir
vergi cezası geldi, devleti
zarara uğrattığım iddiasıyla.
Dava 10 yıl sürdü. Avukat arkadaşlar hem
cezaya hem de mahkeme süreci ve kararına
hayret ettiler. Yok, olmayacak birşey bulmuşlar
ve sonuçta cezalandırıldım. Ama bitmedi. Bir
de bürom soyuldu, tuhaf bir şekilde.
ARINÇ'IN YERİNE DUMANLI CEVAP VERDİ
- Nasıl yani?
- 2000'lerin başları. 2002 ya da 2003 civarı.
Kardeşim bizim büroda bir belgesel kaseti izletmiş
insanlara. Kim çekmiş ben de bilmiyorum.
FETÖ'nün 28 Şubat sürecinde neler yaptığını
anlatan ve bu yapılanmanın gerçek yüzünü
gösteren, şimdi herkesin anlattığı olayların yer
aldığı bir kaset bu. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'na
izlemiş bizim büroda. Gördükleri karşısında
şok olmuş. Ama FETÖ'cüler bu belgeseli
benim hazırladığımı düşündü galiba. Bir süre
sonra bürom soyuldu. Tüm hard disklerim çalındı.
Hikayelerim, senaryolarım, bütün arşivim
gitti. Ama mesela yeni bir monitör
vardı, ortalıkta para vardı onlar
alınmadı. Polis geldi, parmak izi
bile almadan, tutanak tutmadan
gitti. Şaşırdım, bir iki yeri aradım
onlar da polisin tavrına şaşırdı.
Sonra benim prodüksiyon şefim
var o, hırsızlık işlerinden anlayan
bir adamı getirdi büroya. Adam
"Abi hırsız parayı alır, yeni monitörü
alır, sadece hard diskleri alıp
gitmez. Bu sıradan bir hırsızlık işi
değil" dedi. Lakin büroya girenler
hard disklerle birlikte muhasebe
defterinden o demin anlattığım
araba satışına ilişkin kayıtları da
almış. Yani organize bir şekilde
üzerime geldiler. Bunu da vergi cezası kesilince
fark ettik. Çünkü mahkemede hakim kayıtları
isteyince bulamadık. Eee polis tutanağı da yok
hırsızlık yapıldığına dair. Yani her şey çalışılmış.
Polis, maliyeci, yargı içindeki adamlarıyla
organize bir şekilde benim zarar görmem için
çalışmışlar.
- Siz bütün bunların FETÖ'nün işi olduğunu ne zaman anladınız?
- Vallahi 17/25 Aralık öncesinde durumu
fark ettim. Yaşadığım olaylar arasındaki bağlantıları
kurdum. İş yok, ekonomik olarak zor
durumdayım. Sonra hakkımda ağır yazılar yazmaya
başladılar. Mesela a haber'e çıkmıştım.
TRT'de Kıyam diye bir Osmanlı dizisi var. TRT
o zamanlar Bülent Arınç'a bağlı. Hem diziyi
hem de Arınç'ı eleştirdim. SABAH da bu söyleşiyi
ertesi gün aldı sayfalarına koydu. Bana cevap
Ekrem Dumanlı'dan geldi. Beni yerden yere
vuruyor, Arınç'ı kutluyor. Bunun için darbe
girişimi yaptıklarını duyunca hiç şaşırmadım.
Yani ben bu yapının uğraştığı adamlardan sadece
biriyim. Allah bilir kimlere neler yaptılar?
15 TEMMUZ'DA ÖLÜM TEHDİDİ ALDIM
- Peki 15 Temmuz'da nasıl ölüm tehdidi aldınız?
- O da ayrı bir hikaye. 15 Temmuz'da zaten İstanbul dışındaydım.
TV'de tankların köprüye çıktığını gördüm sonra darbe girişimi
olduğunu anladım. O anlarda da Erol Kolçok ve oğlunun vefat ettiği
haberi geldi. Dehşete kapıydım. Erol gençlik arkadaşımdı.
30 Nisan'da da Kervan 1915'i izlemiş çok beğenmişti. Hatta "Hiçbir
yere gitme, bütün tanıtımını ben üsteleneceğim" dedi. Allah rahmet
eylesin! Bu sırada kimi insanlar yok askerler linç ediliyor, yok bu bir
tiyatro falan demeye başlayınca sosyal medyada, ben de insanları
itidalli bir dille sakin olmaya çağırdım, sivillerin öldürüldüğünü anlatmaya
çalıştım. İşte o zaman ölüm tehditleri almaya başladım.
- Kimlerden?
- Mesela birisi bir yönetmenin asistanı çıktı. Yani sinema camiasından.
Ben de hukuki yollara başvuracağımı söyleyerek noktayı
koydum. Sonra birileri özür diledi, birileri aracılar koyarak af diledi.
Ama kardeşim kaç darbe görmüşüm, o darbelerin acısını çekmişim.
Darbeye karşı insanlar sokağa dökülmüş, öldürülüyorlar ve siz tiyatro
diyorsunuz. Ben bunca yıl sinemacıyım böyle senaryo ve tiyatro
görmedim. Bunu söyleyince ölüm tehditleri gelmeye başladı işte.
FESTİVALLERDE AHBAP ÇAVUŞ İLİŞKİSİ VAR
- Kervan 1915, 7 Ekim'de vizyona girecek. Siz filmlerinizi festivallere gönderirdiniz. Bu sefer göndermeyecek misiniz?
- Adana Film Festivali'ne katılmayacağım. Çünkü festivallere
artık güvenim kalmadı. Seçimlerde bir ahbap çavuş ilişkisi olduğunu
düşünüyorum. Hep belli tür filmler yarışıyor ve belli tür filmler
ödüller alıyor. Herkes birilerine özeniyor. Bu bana doğru gelmiyor.
Zaten bu tür nedenlerden dolayı sinema dünyasında ciddi bir rahatsızlık
var. Bu ülkede kaç tane ezber bozan iş yaptım, doğru düzgün
değerlendirilmedi bunlar. Ateşin Düştüğü Yer, Montreal Film
Festivali'nde büyük ödülü aldı, Türkiye'nin Oscar adayı oldu. Ama
film, Türkiye'de festivallerde sıfır çekti. Bunun için bu festivallerdeki
anlayışların değişmesi lazım.
- Ermeni meselesi 100 yıllık bir mesele. Türk sinemasında işlenmedi doğru düzgün. Siz nasıl baktınız meseleye?
- Açıkçası ezber bozmak için yola çıktım. Filmde Ermeni meselesinde
hiçbir kimse öldürülmemiştir diyenlerin de bu bir soykırımdır
diyenlerin de ezberini bozmaya çalıştım. Bizim Ermeni meselesini
yok sayma gibi bir durumumuz olamaz. 100 yıldır konuşuluyor.
Çeşitli ülkelerin parlamentolarından bu konuyla ilgili kararlar çıkarılıyor.
Ama bizim sinemamızda işlenmemiş. Ben de bir katırcının o
kaos ortamında Ermenileri, Giresun'dan Halep'e kayıpsız götürmesini
anlattım. Açıkçası ben empati kurmaya çalıştım bunları yaşayanlarla.
Ortadan baktım, yaklaşımım bu oldu.