SABAH
yazarı ve SETA İstanbul Koordinatörü Fahrettin Altun, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında artık Türkiye'nin kurumlarıyla yeniden inşa edilmesi gerektiğini söyledi ve "Toplumun farklı kesimlerinin katılacağı yeni bir sisteme ihtiyacımız var" dedi. Altun'un söylemi geçen zaman zarfında farklı isimler hatta devlet yetkilileri tarafından da dillendirilmeye başlandı. Darbe girişimi sonrası oluşan toplumsal ve siyasal mutabakat da bu yeni sistemin oluşurulması için uygun ortam sağlıyor. Peki bu yeni sistem nasıl olmalı? Altun Pazar SABAH'a anlattı.
- Siz, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, sıcağı sıcağına, yeni bir Türkiye'nin inşasından bahsettiniz ve toplumun farklı kesimlerinin katılacağı yeni bir sisteme ihtiyacımız var dediniz. Yaşadıklarımızın tekrarlanmaması için nasıl bir sistem kurulmalı?
- Türkiye 15 Temmuz'da çok büyük bir sınav verdi. Türkiye'nin varlığına, birliğine, refahına, barışına yönelik bir saldırıydı bu. FETÖ'nün eliyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu darbeyi toplum bir işgal girişimi olarak değerlendirdi. Vatanını savunmak, siyasi iradesine sahip çıkmak için durdu tankların karşısında. 15 Temmuz Türkiye'nin kendi kazanımlarına sahip çıktığını bütün dünyaya gösterdiği bir gün oldu. Halkın ortaya koyduğu ortak iradeyle Türkiye bir kez daha vatan, bu millet bir kere daha millet oldu. Ödenen bedelle birlikte Türkiye'de devlet-toplum ilişkileri geri dönmeyecek şekilde değişti. İdeoloji simsarlarının küçümsediği halk, iktidarın gerçek sahibi olduğunu gösterdi. Halkın, bu yeni dönemde son derece haklı talepleri var.
- Nedir bu talepler?
- FETÖ adlı terörist organizasyonun bütün boyutlarıyla çökertilmesini talep ediyor. Fakat bu yetmez. Halkın bir başka talebi daha var. Devletin bir daha böylesi sorunların yaşanmayacağı şekilde yeniden yapılandırılması. Bu işin mücadele boyutu. Bir de inşa boyutu var. Nihayetinde yeni dönemin yeni ihtiyaçları var. Buna uygun şekilde şeffaf, dinamik, hesap verebilir bir devlet yapılanmasının oluşturulması gerekiyor. Bir yandan etkin devlet kurumlarımız olacak, öte yandan bu kurumlarımız etkin bir biçimde demokratik gözetim ve kontrole açık hale gelecek. Bundan sonra bu mutabakat ortamını korumak siyasi aktörlere düşüyor. Sorumlu davranmak şart. Negatif ve tepkisel siyasetten vazgeçilmesi gerekiyor.
- Yeni Türkiye nasıl bir Türkiye olursa biz yolumuza güçlü bir şekilde devam edebiliriz. Burada toplumun ortak paydaları ne olur?
- Yeni Türkiye bir iddia, bir proje. Ve bu proje 2000 sonrasında başladı. Eski Türkiye'nin korkularının aşılmaya, yapısal sorunlarının çözüme kavuşturulmaya başlandığı bir proje. Yeni Türkiye projesi birçok meydan okumayla karşılaştı. Geride bırakılan her bir meydan okuma yeni Türkiye projesine güç kattı. 15 Temmuz bu anlamda çok daha büyük bir imkan sağladı. Toplum, bedel ödeyerek eski sistemi istemediğini haykırdı. Beklentim, yeni Türkiye'nin radikalizmin değil makuliyetin, yoksulluğun değil refahın, bağımlılığın değil istiklalin, baskının değil özgürlüğün adresi olmasıdır.
TOPLUMSAL DEĞİL, SİYASAL KUTUPLAŞMA VARDI
- Kutuplaşmış bir Türkiye artık geride kaldı diyebilir miyiz?
- Türkiye'de bir toplumsal kutuplaşma olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Bu, Türkiye'de iç savaş çıkarmak ve Türkiye'yi bölmek isteyenlerin bir söylemiydi. Siyasal kutuplaşmayı toplumsal kutuplaşma diye pazarlamaya kalktılar yıllarca. Bundan sonra bunu yapmak kolay olmayacak. Ancak elbette Türkiye'nin toplumsal ve kültürel farklılıklarını kaşımaya, fay hatlarını tetiklemeye çalışacaklar. Buralardan çatışmalar devşirmeye gayret edecekler. Biz 15 Temmuz'da bir taarruzla karşı karşıya kaldık. Bir işgal denemesiydi bu. Buna karşı bir istiklal mücadelesi verdik.
- Siz darbe girişimi sonrasında önemli bir hususun altını çizdiniz. "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinin normalleşmesi gerekiyor" dediniz. 15 Temmuz darbe girişimi bu normalleşmeye nasıl katkı sağladı?
- Gerekçesiz Erdoğan düşmanlığı ne yazık ki bu ülkeye çok büyük zarar verdi. FETÖ ve destekçileri terörize yöntemler kullanarak bir askeri darbe yapmaya kalkıştıysa bu, birkaç yıldır siyaseti kilitleyen 'Erdoğan düşmanlığı' ile ilgilidir. Artık Türkiye siyasetinde 'Erdoğan düşmanlığı'nı rafa kaldırmak lazım. Erdoğan'ın liderliğinin normalleşmesinin bir boyutu bu. Yani muhalefet tarafından tanınması ve saygı duyulması. Öte taraftan iktidar partisi ile ilgili bir boyutu da var. Bazı AK Parti elitleri ne yazık ki Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasından sonra ciddi bir kafa karışıklığı yaşadılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrasında bir boşluk oluşacağını varsayıp, o boşluğu doldurmak için beyhude bir uğraşa giriştiler. Böyle bir boşluk oluşmadığını fark edince de bu kez Erdoğan'ın otoriterliği ve kudreti nedeniyle böylesi bir boşluk bırakmadığını varsaydılar. Yaşadığımız bu son süreçte o aktörlerin de Erdoğan'ın sadece gücü nedeniyle değil, aynı zamanda kabiliyetleri ve liderliği nedeniyle değerli olduğunu anladıklarını ve onların gözünde de bir normalleşme yaşandığını zannediyorum.