Olağanüstü
zamanlardan geçiyoruz. Atlatılan 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında bir bir ortaya dökülen gerçekler, kaygılarımızı da artırıyor. Herkes darbe girişimini konuşuyor. Her gün ortaya çıkan yeni detaylar, ne büyük bir tehlikenin kıyısından döndüğümüzü gösteriyor. Ki hâlâ tehlikenin geçmediğini de hem yetkililer hem de işin uzmanları söylüyor. Şaşkınlık, tedirginlik, kaygı, gerilim, darbeye karşı verilen mücadelede yaşamını kaybeden insanlarımızın ardından duyulan üzüntü... Ruh halimiz karışık. Normalleşme istiyor bünye. Ya da biraz serinkanlılık... Çünkü gerçeği iyi görebilmek için de normal bir bünye lazım. Eee ne yapacağız? Meydanlarda demokrasi nöbetleri devam ediyor. Ki açık söylemek gerekirse meydanların iyileştirici bir tarafı var. Sokak iyi geliyor insana! Ama öte yandan bilinen bir durumdur, yaşamdaki gerçekle başa çıkılamaz hale gelince insan bir soluklanmak ister, birkaç saatliğine her şeyi unutacağı zihinsel sığınaklar arar. Böyle durumlarda filmlere sığınmak iyi bir fikir olabilir. İşte izlediğiniz zaman kendinizi iyi hissedeceğiz birkaç yapım.
Neşeli günler
Bir Arzu Film yapımı her durumda insana kendini iyi hissettirir. Neşeli Günler de Arzu Film'in nadide parçalarından biri. Belki bu filmi onlarca kez izlediniz, diyaloglarını da ezbere biliyorsunuz. Ama işte, bu yapımın özelliği de bu. Zaman bir türlü eskitemiyor. İnsanı tatlı bir ruh halinin içine sokuyor.
İdeallere inanmak ve yaşamak
Büyük Balık, idealleri uğruna yaşayan bir adamın fantastik yaşam öyküsü olarak tek cümlede özetlenebilir. Ama emin olun daha fazlası. Yönetmen Tim Burton'ın filmografisinde belki kıyıda köşede kalmış gibi görünse de filmin, kaygılı zamanlarda insanı motive eden, iyi hissettiren bir yanı var. Masalla gerçeğin iç içe geçtiği temelde bir baba-oğul öyküsü olan film hemen sizi öykünün içine alıyor ve sonuna kadar da bırakmıyor.
Beyni yıkanan suikastçılar
Aslında yaşadığımız şu darbe girişimi günleri iklimine uygun iki film var elde. Hani çivi çiviyi söker, yaşandığımız kaygılı günlerle yüzleşmek gerek diyenlere öneririz. Filmler 1962 yapımı Casuslara Karşı ile onun 2004 versiyonu Mançuryalı Aday. Filmlerde toplumda kahraman olarak kabul gören bir grup askerin aslında politik suikastlar düzenleyecek gizli bir hainler çetesi olduğu anlatılıyor. Beyin yıkama, algı operasyonu, toplumsal illüzyon gibi konuları iyi derleyen filmlerde, bir gurup ABD askeri, düşman tarafından esir alınıp beyinleri yıkanıp tekrar ülkesine gönderilir. Bu sırada da bir kahraman hikayesi uydurulur. Herkes buna inanır. Ama onlar aslında uzaktan kumanda edilen, suikastçılardır.
Demokrasi olmayınca!
Darbe, herkesin dilinde, ki bu da normal. O zaman bu darbe meselesi nedir ne değildir diye anlatan filmleri saymamazlık da etmemeli. Malum sinema tarihimizde eylül filmleri diye bir alt kategori var. 12 Eylül darbesini farklı şekillerde ele alan Sen Türkülerini Söyle, Sis, Yol, Babam ve Oğlum, Beynelmilel, Eve Dönüş, Uçurtmayı Vurmasınlar, Gülün Bittiği Yer gibi nice film var elde. Birini izleyip darbenin etkilerini anlayabilirsiniz.
Robot deyip geçme
İki robotun aşk hikayesi aynı zamanda ruhunu kaybetmiş insanlara, insanlığını hatırlattığı bir hikayeye evriliyor... Son yıllardaki en unutulmaz animasyon filmlerden Vol-i'den bahsediyorum. Birlikte daha güçlüyüz duygusu veren film seçeneklerinden biri.
İyimser ruh hali için
Life dergisinin o depresif arşiv odasından dünyaya açılmak. Komedi filmleriyle tanınan Ben Stiller'ın yönetmen olarak sinemadaki zirvesi. Kapanmak üzere olan derginin son sayısında kapağa çıkacak o son fotoğrafın peşine düşüyor Walter Mitty. Bir bakıyorsunuz Grönland'a gidiyor, bir bakıyorsunuz İzlanda'da bir yanardağ patlamasının ortasında kalıyor. Sonra Himalayalar'da ortaya çıkıyor. En zorlu maceraları acemice yaşıyor Walter. İnsanda macera ruhunu ateşleyen Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı, bir süreliğine sizi gerçeklikten kopartmayı ziyadesiyle başarıyor. Sizi iyimser bir ruh hali ile baş başa bırakıyor.
Bir roman kahramanının hüzünlü isyanı
Bir gün uyanıp bir roman kahramanı olduğunuzu anlarsanız ne yaparsınız? Lütfen Beni Öldürme filminin kahramanı Harold Crick bunu anladığı gibi yazarının romanın sonunda onu öldüreceğini de anlıyor ve ona ulaşıp kararını gözden geçirmesi için mücadele ediyor. Marc Forster'in kariyerinin en iyi filmi diyebileceğimiz yapımda karakterle öyle bir özdeşlik kuruyorsunuz ki, gerçekle-kurgunun iç içe geçtiği filmde Harold Crick'in o sancılı mücadelesini destekliyorsunuz.